Demokrasi karın doyuruyor

Maldivler ve Şeyşeller dünyanın en güzel ve turistik iki takım adasıdır. Ne var ki Maldivler’de demokrasi olmadığı için, katı bir dikta rejimi olduğu için halkı daha fakirdir.
Maldivler’in ekonomisi turizm ve balıkçılığa dayanıyor. Şeriatla yönetiliyor.. Maldivler’de Müslüman olmayanlar oy kullanamıyor. Otel olan adaların dışında, ülkeye alkol ve domuz sokmak, içki içmek yasaktır ve cezası büyüktür. Turistler ancak otellerinde içki içebiliyor. Bu nedenlerle zengin Hristiyan turistler bu adayı daha az tercih ediyor Halkın refahı düşüktür. Maldivler’de Fert Başına Milli Gelir, 8.541 dolardır.
Şeyşel Adaları’nda da demokrasi gelişmemiştir. Hatta göstermelik bir demokrasi vardır. Tek partili yönetim sistemine dayalı bir Cumhuriyettir. Halkın çoğu Katoliktir. Ne var ki demokrasi Maldivler’de olduğu gibi katı inanç sınırları içine hapsedilmemiştir. Şeyşeller’de Fert Başına Milli Gelir, Maldivler’in üç katına yakın, 23.223 dolardır.
Fert başına gelir yüksek de olsa, toplumun refahı için, bu gelirin yine toplum vicdanını rahatsız etmeyecek şekilde adil dağıtılmış olması ve halkın yönetime katılması gerekir.
Söz gelimi, fert başına gelir düzeyi yüksek olmasına rağmen, demokrasi olmadığı için, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, iktisadi kalkınmayı sağlayamamıştır. Sovyetler Birliği uzay yarışlarında öne çıkmıştır ve fakat demokrasi olmayan Sovyetler döneminde bir dairede üç aile barınmak zorunda kalmıştır.
Tek bir devlet iken kişi başına düşen milli gelir seviyesi aynı olan Kuzey ve Güney Kore’nin bugün fert başına gelir seviyeleri arasında 10 kattan fazla fark oluşmuştur. Demokratik Güney Kore’nin gelişmiş ülkeler sınıfında ve fert başına gelirinin 23.749 dolar (2012) olmasına karşın, tek partili olan Kuzey Kore, gelişmekte olan ülkeler sınıfındadır ve fert başına geliri 1.900 dolardır. (2009 tahmini.)
Demokrasilerde bireylerin yönetime katılması, iç dinamiklerin daha aktif olmasını sağlamakta ve sinerji yaratmaktadır. Mülkiyet haklarının demokratik sistem tarafından garanti altına alınması, yatırım risklerinin azalmasına ve teşebbüs ruhunun yeşermesine neden olmaktadır.
1985 yılında, Uluslararası Maliye Sempozyumu’na katılmak üzere Macaristan’a gitmiştik. Macaristan’da her ailenin yarım dönüme kadar özel toprak sahibi olmasına izin veriliyordu. Kooperatife ait olan tarlalarda ekinlerin boyu bir karış iken, özel tarlalarda yarım metreydi.
İdeolojinin insan refahına hizmet etmesi için, önce demokratik karakterde olması gerekir. Aksi halde insanlığı fakirlikte eşitleyen sistemler ortaya çıkar. Dünyanın yaşadığı Marksist düzenlerde, demokrasi öncelikli amaç olmamıştır. Bunun yanında, her şeyi piyasaya bırakan sistemlerde de piyasada monopolleşme, oligopol yapılar ve spekülasyon hakim unsur olmuştur. Krizlerle kendi kendini yok eden bir rekabet düzeninin doğmasına yol açmıştır. Hatta daha da ileri gidilerek küreselleşmenin de katkısı ile siyasi oluşumları ve hükümetleri de spekülatif sermaye kontrol etmeye başlamıştır.
Özetle; ideolojide aşırı yaklaşım ve uygulamalar, demokrasiyi de ideoloji kalıbına sokmuştur.
Öte yandan iktisadi sistemlerde devlete verilen yer ne olursa olsun, refah için önce Devletin demokrasi ile yönetilmesi önemlidir. Aslında demokrasi, tüm vatandaşların, devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Demokratik bir toplumda, devlet-piyasa ilişkisi de o toplumun refahını en çoklaştıracak optimal bir bileşimde olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları