Dede Korkut'u da toplatır bu kafa
Aşağıdaki satırlar, Dede Korkut Destanı'nın, Prof. Dr. Muharrem Ergin tarafından, aslına uygun olarak, Türkiye Türkçesine çevrildiği Dede Korkut Kitabı'ndan:
"...Beyrek geldi. Banu Çiçek yaşmaklandı, haber sordu, der: Yiğit, gelişin nerden? Beyrek Der: İç Oğuz'dan. İç Oğuz'da kimin nesisin dedi. Pay Püre oğlu Bamsı Beyrek dedikleri benim dedi. Kız der: Peki ya ne yapmaya geldin yiğit dedi. Beyrek der: Pay Piçen Beyin bir kızı varmış, onu görmeğe geldim dedi. Kız der: O öyle insan değildir ki sana görünsün dedi, amma ben Banu Çiçeğin dadısıyım, gel şimdi seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin, hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin ve hem seninle güreşelim, beni yenersen onu da yenersin dedi. Beyrek der: Pekala şimdi atlanın.
İkisi de atlandılar, meydana çıktılar. At teptiler, Beyreğin atı kızın atını geçti. Ok attılar, Beyrek kızın okunu geride bıraktı. Kız der: Bre yiğit benim atımı kimsenin geçtiği yok, okumu kimsenin geride bıraktığı yok, şimdi gel seninle güreş tutalım dedi.
Hemen Beyrek attan indi. Kavuştular. İki pehlivan olup birbirine sarmaştılar..."
***
Dün, gazete kisveli malum çirkefnamede, kadınların güreşmesinin -tıpkı basketbol, voleybol oynaması, yüzmesi, koşması, jimnastik yahut buz pateni yapması gibi- bir kere daha "rezalet" ve dahi "sapkınlık" olarak tanımlandığını görünce düştü Banu Çiçek aklıma...
Nereden nereye!
***
Güreş millî takımı seçmelerinden yola çıkarak, "Müslüman Türk kadınının sözde güreş diye çirkin bir oyunun içine çekildiği" sanrısına kapılan ve sağa sola "Gençliği sözde spor adı altında rezalet batağına sürükleyen eserinizle rezil olunuz" bedduaları savuranlara sorsanız, ne yapıyorlarsa "din adına"!
"Türk kadını"nı "Banu Çiçek"in, "Selcen"in, "Burla"nın ruh, beden ve tavrında idealize eden Dede Korkut'un, mukaddimesine "Bismillâhirrahmânirrahim" diye başladığını ve "evinin dayağı" yani direği sayılan bu kadınları "Âyişe, Fâtıma soyundan" saydığını kaçı bilir acaba?
"Doğu Türkistan" derler, "Müslüman Türk"e yapılan zulümden bahsederler de, kız çocuklarına Şeyh İzzet Ata'nın "Arslan Kız"ı Gülcemal'in hikayesini anlatan birini bulamazsınız aralarında.
Kız Saykal deyin bunlara...
Kanıkey deyin...
Telli Hanım deyin...
Ağaça deyin...
"Emmanuelle" demişsiniz gibi bakarlar suratınıza...
Hatta...
"Porno" diye Dede Korkut'u yasaklar, Tomris'i yakmaya kalkışırlar imkânları olsa!
***
"Ata(!)"ları da böyleydi bunların da oradan biliyorum;
Düşmanla boğaz boğaza cenge giren "Kadıncık Ana"ların namusuna dil uzatır, sırf peçelerini çıkarıp da hemşire başlığı taktılar diye Hilal-i Ahmer'in kahraman kadınlarını iftiraya boğar, sonra da Haçlı işgaline uğrayan Anadolu'da Müslüman Türk kadınının ırzına geçen Yunan ordusuna destek bildirileri yazarlardı!
Kafa aynı.
Ben söyleyeyim hangi HDP...
Tamam, kabul, evet, AK Parti de HDP ile masaya oturmuş ama "Hangi HDP"yle oturmuş.
"Devletin masaya oturduğu HDP, terörle arasına mesafe koymayı önceleyen ve PKK'nın silah bırakması için aracılık eden anlayışta"ymış da, "CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi'nin ittifak yaptığı HDP sivilleri, savunmasız insanları, bebekleri dahi katleden PKK'ya, bırakın "terör örgütü" diyememeyi katliamları bile kınayamayan anlayışta"ymış.
Yeni zırvamız bu.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.
Terör örgütünün, Ankara Güvenpark ve Merasim Sokak, İstanbul Beşiktaş, Kayseri gibi "metropol katliamları" yapacak ve nihayetinde 13 vatandaşımızı kaçırıp, sınır dışına çıkarıp, 6 yıl elinde tutup katledecek şekilde palazlanmasıyla sonuçlanan Çözüm Süreci'nin miladı, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Kürt sorunuyla ilgili çok iyi şeyler olacağı" yönündeki açıklamasıydı.(11 Mart 2009)
BDP/HDP'yle sembolik olarak bu tarihte başlayan masaya oturma süreci, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Dolmabahçe açıklaması"nı doğru bulmadığını ilan ettiği 22 Mart 2015'te bitti.
***
Bu da demek oluyor ki...
BİR:
Çözüm süreci, PKK silah bırakırken filan değil;
- Hakkâri, Çukurca'da polis ve jandarma binalarıyla güvenlik noktalarına saldırıp 24 askerimizi şehit ederken (19 Ekim 2011)
- Beytüşşebap'ta, askerî birliğimize saldırıp 10 askerimizi şehit ederken (2 Eylül 2012)
- Diyarbakır Lice'de, 2. Hava Kuvveti Komutanlığı kışlası içindeki Türk bayrağı indirilirken (9 Haziran 2014) yapıldı.
***
İKİ:
İktidar, hiç öyle PKK'yı dışlayan, "barış güvercini" BDP/HDP'yle filan değil;
- Devleti, "PKK'nın ateşkesi 31 Ekim'de sona erecek, 1 Kasım'dan itibaren büyük şiddet olayları yaşanabilir" diye tehdit edebilen (Mehmet Nezir Karabaş, 23 Ekim 2010)
- Milletvekilleri Türk polisine tokat atan (Sabahat Tuncel, 2011)
- PKK'lı teröristlerin cenazelerinde boy gösteren (Altan Tan, Hüsamettin Zenderlioğlu, 2012)
- Bitlis'te, Diyarbakır'da "PKK şehitlikleri(!)" kepazeliğine destek vererek, vatan evlatlarının eli kanlı katillerini kahramanlaştıran (Özdal Üçer, Nazmi Gür, Hüsamettin Zenderlioğlu, Nursel Aydoğan)
- PKK'nın kuruluş yıldönümünü "Bayram" ilan eden, PKK katliamlarını "isyan ve direnme hakkı" diye kutsayan ve PKK'nın kurulduğu evi müze yapacaklarını söyleyen (Nursel Aydoğan, 2013)
BDP/HDP'yle masaya oturdu.