Darbenin rüzgârıyla!
Darbeler doğal afetler gibidir; kurulu düzeni yıkar, sarsar. Daha sonra da onarım başlar. İşte bu sırada fırsatlar ve fırsatçılar peydahlanır. Bu durum, siyasi iktidarların halktan çekinip de yapamadıkları işler açısından fırsat olarak görülür. Bir de, sadece halktan değil, devletten de çekinip beklettikleri işler vardır ki, onlar için bir fırsat doğmuştur. Devletin kurucu değerlerini ve milletin egemenliğini ortadan kaldırıp, kendi zihniyetlerine göre yeni bir devlet ve millet inşasına cüret edenler de olur. Bunlar, milletin genleriyle oynamayı sıradan bir iş sayarlar. "Buna hakkımız var mı" diye düşünmezler. Meşruiyetin kaynağını binlerce yıl öteden gelen milletin kültüründen ve kimliğinden değil, kendilerine göre inşa ettikleri ideolojiden alırlar. Tarihte bunun, Sovyetler ve Yugoslavya gibi örnekleri vardır.
İslâm tarihinde de, zihniyet açısından benzerlerine rastlıyoruz: Hz. Ali gibi bir büyük şahsiyeti, din dışında gören Hariciler, az kan dökmedi. Bu zihniyetin zamanımızdaki temsilcileri olarak Selefi akımlar gösteriliyor. Birbirleriyle de kanlı çatışmalara giren bu grupların ortak özelliği, İslâm'ı siyasi ideoloji haline getirip, "tek doğru budur; kişiler de, devlet de bu kalıba uymak zorundadır" iddiasında olmalarıdır. Devreye "tek doğru" ve "zor" girince şiddet kaçınılmaz olur. İnsan canı ve kanı su gibi akar. Böylece "İslâm, güzel ahlâk ve adalet demektir; siyasete karışmaz, baskıyı kabul etmez" diyen yüce dinimizin temel mesajları buharlaşır. Sevgi, ümit, kurtuluş ve kardeşlik dini de, kin ve nefrete dönüşmüş olur.
Bugün maalesef İslam ülkelerinin çoğu bu durumdadır. Gerilik, tefekkürden yoksunluk; ilim ve sanat fukaralığıyla insan zihni çoraklaştırılmıştır. Böylece insanlıklarını unutmuşlardır. IŞİD, EL-KAİDE, NUSRA, İHVAN, BOKO HARAM, TALİBAN ve niceleri böyle değil mi? Allah-u Ekber diyerek birbirini öldürmüyorlar mı? FETÖ'nün de böyle olduğunu kanlı darbe baskınında ve itirafçılardan açıkça öğrenmedik mi? Çocukları ilkokul çağından alıp, beyinlerini yıkayarak neler yapılıyormuş görmedik mi? Bunları hep yazmadık mı?
OHAL ve KHK ile "Devleti sıfırdan kurma" iddiasıyla alelacele yapılan, devletin kimliğine dönük düzenlemeler çok endişe vericidir. Cumhuriyet; "camiye, orduya, mektebe ve yargıya siyaset giremez" demiş. Bugün siyasetin girmediği, yarım yamalak da olsa bir ordu kalmıştı, bu durumda o da hallediliyor. Egemenliğin temel kurumu TSK, emir komuta birliği bozularak günlük siyasetin emrine veriliyor. Ne Genelkurmay, ne Askeri Şura, ne Askeri Liseler hiçbiri kalmıyor.
Harp Okulu'nun kaynağı, şu anda 1.600 bin öğrencisi olan İmam Hatipler dahil diğer liseler olacakmış. İmam Hatip denilince, adına bakıp yanılmayalım, oradaki mevcut eğitim-öğretimin FETÖ'den farkı var mı, varsa nedir? Memurlar ve öğretmenlerin sözleşmeli olarak ve mülakatla alınacağı söyleniyor. Geçen 10 yılı dikkate alırsak, kimlerin seçileceğini tahmin zor değil. Devleti ve milleti ele geçirmek için geriye partili cumhurbaşkanı düzenlemesi kalıyor. O da tamamlanınca, Türkiye Cumhuriyeti, 2023'e kalmadan halledilmiş olacaktır.
"İmanlı çılgın Türklerin", Yenikapı'da yaptığı mitingde ve 26 gündür sabahlara kadar bütün şehirlerimizde tutulan "demokrasi nöbetlerinde" istenen bu muydu?
Akşener'e sataşanlar
Her şey 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra başladı. Türk Milletinin davasını yüklenen MHP, vatan bölücüsü partinin yarısına düşünce, fedakâr MHP delegeleri bu sonucu hazmedemedi ve Kurultay istedi. Bu haklı demokratik talebe sahip çıkan seçkin liderler, 545 delegenin imzasıyla "Olağanüstü Kurultay" talebini Genel Merkeze verince kıyamet koptu. Külliyeden çeşitli mahkemelere, icradan TOMA'lara, Emniyet'e, yandaş medyadan FETÖ itirafçılarına kadar devreye girmeyen kalmadı. Hedefe Meral Akşener'i koydular. Olmadık iftira ve hakaretler yağdırdılar.
Dünyanın gözleri önünde MHP yasal kurultayını yapamıyordu. Akşener, kazanırsa, belli ki MHP yönetimi değişecek, böylece MHP kazanacak, AKP kaybedecekti. MHP'nin güçlenmesi, "Türkiye'nin dönüştürülmesi ve çözüm sürecinin" en büyük engeliydi. Dost düşman biliyordu ki MHP, gerçek kimliğine kavuşursa, bu Türkiye'nin de kurtuluş yolunun açılması demekti. Bunun için bu Kurultay yapmamalıydı. Akşener, yıllardır başarıyla hizmet ettiği partisinin bir kısım yöneticilerinden ve bütün Türk düşmanlarından iftiranın, hakaretin her çeşidini gördü, ama yolundan dönmedi.
Siyaset azim ister. Kurultay yapılmalı, MHP kurtarılmalıdır.