Darbe mağdurlarına af yalanı...
Bu memlekette hırsıza hırsız, yalancıya yalancı demek hakaretten sayıldığı için mahkeme koridorlarını aşındırmaya devam ediyoruz. Ama gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenleri alkışladığımız için de başımız musibetten kurtulmuyor. Değiştirilirken dönüştürülen Türkiye’de eşyanın tabiatına aykırı şeyleri bile yadırgamaz olduk. Çuvaldızı kendimize batırmakta fayda var. Bu dönüşümden en fazla nasibini alan, şüphesiz medya. Mütareke döneminin matbuatını sollayıp geçtiler bile. Oysa bu mesleğe adım atan herkese öncelikle “muhalif” olmak öğretildi. Şimdi bakıyoruz da ne kadar çok yağ çekiyorlarsa o kadar prim yapıyorlar. Hükümetin icraatlarına alkış tutmak neyse de başbakana takla atacağım diye vıcık vıcık yağ damlayan yazılar mide bulandırmayı aştı, ruh sağlığımızı tehdit ediyor. Bozacının şahidi şıracı misali hükümetin yapıp-yapmadığı herşeyi öylesine kutsuyorlar ki ister istemez “Ya bunlar başka gezegende yaşıyor ya da biz...” demekten alamıyoruz kendimizi. 12 Eylül’ün yıldönümü ya... Darbe döneminde postal yalayanlardan tutun da, darbe ile semirip köşeyi dönenlere kadar hepsi koro halinde darbe mağdurunu oynuyorlar. Bu Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazlar taifesinin darbe döneminde neler yaptığını herkes biliyor. İçlerinden bir tanesi sehpanın gölgesinden dahi geçmediği için bol keseden sallamaktan da geri durmuyor. Laf aramızda bizim milliyetçi cenahtan bazıları da bunların kalabalık ağızlarına inanıyor. Darbenin gerçek mağdurları darbeden intikam alınacağını zannettiği için referandum öncesi kandırıldılar. Hâlâ umutla bekleyenler de yok değil!
Darbede burun kanamadan, ütüsü bozulmadan cebini dolduranların yanında o günlerde portakalda vitamini bırakın babasının aklında olmayan yeni yetmeler ve o sırada ağzı süt kokanlarla gizli mahfillerde özel ders alanların mağduriyet edebiyatı güldürüyor insanı. Daha dün yandaşlardan biri 12 Eylül’de hapis yatanların hapishane günlerinin emekliliğe sayılacağından dem vurmuş. Üstelik sol eylemcilikten yatan bir kaç kişinin ismini vererek AKP hükümetine şükür duası da yaptırmış. Sözde 605 kişi bu hakkı kazanmış. Bu 605 kişinin birer birer ismini açıklamaya yürek ister. Oysa 12 Eylül’de 600 bin kişi soruşturma geçirdi. İki yüzden fazla insan tutuklanarak yargılandı. Referandum hikayesi bir kenara bu sütunda daha önce yazdım. 12 Eylül’de haksız yere hapis yatanlar için MHP Aydın Milletvikili Ali Uzunırmak TBMM’de önerge vermişti. Dönemin CHP Grup Başkanvekili ve eski SSK Genel Müdürü Kemak Kılıçdaroğlu da desteklemişti. Ama AKP oyları ile engellenmişti.
Hükümetin yalanlarını gerçekmiş gibi göstermekle görevli gazetelerde bir ilgi çekici haber daha: “Yıllar sonra askeri kimlikleriyle orduevlerine girdiler...” diye. Öyle ya AKP hükümeti 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat mağduru subay-astsubayların güya göreve gelişini sağlayacaktı ya... Külliyen yalan olduğunu 23 Ağustos 2011 tarihinde Umur Talu HaberTürk’teki köşesinde “İşte darbe, işte yaralı askerler!” başlığı ile yazdı.
12 Mart 1971 muhtırasında 450 personel ikili kararname ile, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 573 subay-astsubay üçlü kararnameyle ve 447 askeri öğrenci göstermelik disiplin kurulu kararları ile TSK’dan çıkarılıp işkenceli sorgulardan geçirildiler. 28 Şubat’ta 1543 asker YAŞ kararı ile atıldı. 6191 sayılı yasa TBMM’den geçince darbezedeler umutlanmıştı. (Bu arada 447 askeri öğrenciden biri de bu satırların yazarıdır) Ama hiç umutlanmadım. Tezgâhı çok önce farkedip uyarı niteliğinde yazdım.
Yasada ayrımcılık olur mu demeyin. Hem de nasıl var. 12 Mart mağdurlarının başvuruları gerekçesiz reddedildi. 12 Eylüldekilere cevap bile verilmedi. TSK Personel Kanununa tabi askeri öğrencilerin yasadan yararlanmak için yaptıkları başvuru da reddedildi.
Yasadan sadece YAŞ kararı ile ilişkisi kesilen 28 Mart sürecindekilerin bir kısmı faydalandırıldı. Yani ayrımın dik âlâsı yapıldı. Üstelik 28 Şubat’ta irtica gerekçesiyle atılanların çoğu es geçildi. Zimmetten, disiplinsizlikten, borçlanmadan, emre itaatsizlikten atılanlar faydalandı. Aralarında terörle mücadelede yaralanmış, gazi olmuş arslan gibi Türk Milliyetçisi olanlara dönülüp bakılmadı bile...
Bir yalan da darbe sırasında askeri ve polis okullarından atılanların denk üniversitelere dönüş hakları ile ilgili... Seçim meydanlarında, televizyon ekranlarında vatandaşın gözünün içine bakılarak verilen sözlerden eser yok. Çifte standart burada da uygulandı. 12 Eylül darbesi sırasında başka işlerle meşgul oldukları için onlara göre bir şey yok. Ama darbenin mağduru askeri öğrencilerin hepsine birden red cevabı geldi. (Bana da...) Ama polis okullarından hangi sebeple olursa olsun uzaklaştırılanlara piyango vurdu. Bu konuyu detayı ile yazmaya devam edeceğim.