Darağacı uzmanları
Son olarak Hüseyin Üzmez ve Münevver Karabulut hakkındaki kararlarıyla şaibeli bir görünüm kazanan Adli Tıp, acaba Albay Dursun Çiçek’in imzasını olağan ve bilimsel yollardan inceledi mi?
İ.Ü. Adli Tıp öğretim üyesi ve Adli Tıp Uzmanı Doç. Dr. Nevzat Alkan TV 8’de ve Vatan gazetesinde çarpıcı açıklamalar yaptı. Karanlığa ışık tuttu. Doçent Alkan dedi ki: “Dosya savcılıktan kurye ile Fizik İncelemeler İhtisas Dairesi’nin Belge İnceleme Birimi’ne geldi. Ancak buradaki görevlilerin, bu dosyanın birime geldiğinden haberi olmadı. Normal prosedürde birime gelen dosya kurayla bir ekibe dağıtılır. Hangi ekibe gideceği önceden bilinmez. Eğer ülke gündemini etkileyecek önemli bir belge geldiyse, kura çekilmez, birimin uzmanlardan oluşan genel kurulu toplanır ve bu gelen yüksek önemdeki belgeyi inceler. Kurul tarafından incelenen belge, tüm uzmanların imzası alınıp oybirliğiyle karara bağlanır.
Çiçek dosyasının incelemesinde bu prosedürler işlememiş, ’özel uzmanlar’ devreye girip belgeyi incelemişlerdir. Bu bir ilk. Neden normal prosedür işletilmedi? Bu özel uzmanlar kim tarafından görevlendirildi, hangi kriterlere göre seçildiler? Bu soruların cevabını Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ve Adalet Bakanlığı vermelidir.”
Bu sözlerin sahibi Adli Tıp’ın içini ve işleyişini en yakından bilen kişilerden biridir. Adli Tıp sürecindeki karanlık işleri en iyi görebilecek kişidir.
Soruyor: Neden normal uzmanlar devre dışı, kim bu özel uzmanlar?..
Şaibeli Adli Tıp Kurumu’nun kararına medya anında inandı.
Meslektaşlar darağacını kurdu. Genelkurmay Başkanı’nı ipe davet ediyor.
Başbakan bile olayın o meçhul subayın ortaya çıkıp ifade vermesiyle aydınlanacağını söylüyor da, daha ileri kanıt araması gereken bizim meslektaşlar o sabrı ve aklı sergileyemiyor... Pes...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Sakının Midyatlılar! Amberin geliyor!
KarslIlar paçayı kurtardı derken, Amberin Zaman bu kez de Mardin’de zuhur etti. Tek başına olsa iyi; bir türlü etkisinden kurtulamadığı “katil Türkler” kurgusu ve “iftiraları”da beraberindeydi.
Sebebi ziyareti, “TRT belgeselcisi Kerime Şenyücel’in Ilısu Barajı’nı konu eden yeni filminin Midyat’taki galası”ymış.
Buradan TRT’cileri ayrıca kutlamak gerekiyor; kimi, nereye çağıracaklarını iyi biliyorlar. Kaşınacak onca etnik unsurun bulunduğu bir küçük kasabaya “kaşıntı giderici” bir sepet dolusu “birlik, bütünlük” lafı taşıyacak beni çağıracak değillerdi ya...
Ama bu kadarı yetmez; Soros fonlarının ellerinde patlamasından sonra girdiğini düşündüğüm ağır bunalımdan çıkması için Zaman’a, TRT Şeş’te program da yaptırılmasını öneriyorum. Hem oluşan bütçe açığını kapatacak yeni kaynaklar bulmak lazım değil mi?
Artık kan mı, huy mu çekiyorsa, Midyat’ta da “Eyvah bir azınlık daha mı başımıza çöreklendi paranoyalarına toslayan” kader ortağı(!) bulmakta gecikmemiş.
“Sami Dinler, Diller ve Medeniyetlerarası Diyalog Derneği”nin kurucusu olan ve “misyoner faaliyetler yürüttüğü” gerekçesiyle, anladığımız kadarıyla Midyat’ta pek de hazzedilmeyen Mehmet Ali Arslan’la sıkı fıkı oluvermiş.
Bunda “Arslan’a, dernekler kanununa muhalefet ettiğine dair fasulyeden sebepler öne sürülerek ceza kesilmiş, itiraz edince de aleyhine kamu davası açılmış” olması gibi “Uluslararası kuruluşlarca gözleme yarışına girilmesine müsait” sicilinin etkili olduğunu düşünüyorum.
Daha önce sözde soykırım iddialarını meşrulaştırmak için “Osmanlı’nın elinden bizi Atatürk kurtardı” yalanı dahil her yola başvuran Zaman, yeni müttefikler arıyor olmalı ki “1915 vahşetinde binlerce Süryaninin hayatını kurtarmış bir şeyh”i getirdi gündeme. “Mıhellemi Şeyh Fethullah!”
Sakının kendinizi Midyat’lılar, Amberin geliyor! “Önder”inizi bulmuş. Şimdi filmdi, festivaldi, sergiydi derken biraz da fitne-fesat ekeler aranıza...
Biz “ucundan accık” açmayla olmaz bu işler, siz bir kapı aralarsanız sözde soykırım kuyruğu oluşur kapınızın önünde derken, “paranoyak bunlar” diyenlere selam olsun!
Bu arada Taraf kadınları bir işin altından da “hodja”sız kalksın dişimi kıracağım. Yok yok onlara daha sempatik gelecek bir iddia koymalıyım. Buldum; adımı değiştireceğim!
Amberin Zaman’ın eşi ABD Erivan Büyükelçisi’nin müşaviri. Çift Ermenistan’da yaşıyor. İşin “Nurtopu gibi yeni bir kimliğimiz oldu” boyutu açılımın bonusu zaten de; Tam ABD Dışişleri’nin Türkiye’deki Süryani, Yezidi nüfuslarını didiklemeye başladığı günlerde, Zaman’ın “onları da katlettiler” diyerek “Nobelist” bir tavırla ortaya çıkması tesadüf olabilir mi?
++++++
İhbarcı subay KGB ajanı gibi
GÜnlerce şöyle yazdık: Bu belge sahteyse kim hazırladı? Orduda darbeciler var mı, yok mu? Varsa, neredeler? Yoksa, orduya niçin çamur atıldı, çamurcu kim ve ne yapmak istiyor? Bu “süzme ve sızdırma, vurma ve kollama gazeteciliğine” belge sızdıran yapının başrejisörü kim?
Yine günlerce yazdık.
Sızdırma belgeyi yayınlayan gazetede yüzü kapatılarak fotoğrafı basılan ve “orduda darbeciler var, bundan Genelkurmay Başkanı’nın da haberi var” iddiasında bulunan general kimdir? Yüzsüz general fotoğrafı yayınlayarak “iddia ortaya koymak” ne zamandan beri demokrat gazetecilik oldu? Yüzsüz generalimiz vardı.
Simasız subayımız da oldu.
Ne oluyoruz? Bu ne korkudur? Kimden, ne için çekinmektir? Haberler çıkıyor.
Doğruysa yüzü, ismi, rütbesi açıklanmayan ihbarcı subaya gerekirse Devlet Hazinesi’nden, halktan toplanan ağır vergilerden para verilerek estetik ameliyat yaptırılacakmış; tanınmasın diye ağız, burun, göz, yanak ve çenenin meydana getirdiği çehre değiştirilecekmiş. Tanınmasın, bilinmesin diye gizli tanık kapsamına konulup, ifadesi adliye dışında belki bir lüks otelin kral dairesinde, belki bir Boğaz yalısında alınacakmış!
Allah aşkına bu nedir?
Sanki Rus casusu!Gizli bilgiler getirdi, Türkiye Cumhuriyeti MİT’ine verdi. Rus KGB’si (yeni adı FSB) adamı öldürmesin diye devlet onun yüzünü, ismini, cismini, varlığını transformasyona uğratma görevi üstleniyor. Bu subay, benmerkezci biri!
Kendi ifadesine göre, “planları yapanlar içinde kendisi de var” fakat ordu rütbe ve makam yükseltmelerinde Kurmay Albay Dursun Çiçek’e özel ilgi gösterilip, bu subaydan esirgendiği için kızmış.
Belgeyle ihbar mektubunu bu yüzden 5.5
ay sonra Savcı’ya gönderiyor.
Eğer belge gerçekse! Bu yüzü ve ismi saklanan subay ile sızdırma gazetede fotoğrafı yüzü kapatılarak yayınlanan yüzsüz emekli general de suçlu. Bunların yüzlerini bu halk görmeli. Adalet bunu gerektirir.
* Necati Doğru / Vatan
++++++
Keser döner sap döner...
BaŞbuĞ Paşam, bir şeyi çok iyi biliyoruz. Sizler, bu hainler tarafından bir düşman ordusu olarak görülüyorsunuz. Hiç kuşkum yok, bunlar İstiklal Harbimizde vatanımızı işgal edenleri Yunan, İngiliz, Fransız bayraklarıyla karşılayanların, onlar adına camilerde övgü vaazları verenlerin, vatan elden giderken yurdun dört bir yanında şeriatçı ve Kürtçü isyanlar çıkarıp Mehmetçiğe kurşun sıkanların torunları.
Sakın ola ki bu geçici günlerde moraliniz bozulmasın. Dimdik durun.
Biz ne iktidarlar, ne güçlüler, ne hainler, ne sahtekarlar gördük bu ülkede! Şimdi hangisinin esamesi okunuyor.
Bu ölü toprağı üzerimizden bir gün kalkacak. Sessiz çoğunluk, bu şamatacı azgın azınlığa bir gün mutlaka “Dur” diyecek. Bu yapılanların hesabı, milyonlarca yurtsever insanımız adına bir gün mutlaka sorulacak. Bizler ölmedik ve yalnız değilsiniz. Yeter ki sizler sağlam durun.
Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
* Emin Çölaşan / Sözcü
++++++
GÜNÜN SORUSU
Cumhurİyet’in 86’ncı yıldönümü nedeniyle TBMM’de düzenlenen törene İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları katılamamış... Çünkü bu çok sayın bakanlar, asansörde “mahsur” kalmış...
Sakın bu “asansör” de Ergenekoncu olmasın?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Al gülüm ver gülüm
Dertleri neydi bunların?
Bütün ilkeleri, değerleri ve felsefesiyle 1923’te kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti!
O zaman “şifa”yı nerede arayacaklar “İkinci Cumhuriyet”te!
Neyse ki tedavi imkanları gelişti de “aranan ilaç” ABD’li uzmanlarca bulundu. Dünya “küreselleşti” de, tez zamanda Türkiye’ye ulaştı. Bunlara düşen, “vebalı” muamelesi yaptıkları “Cumhuriyet bağımlıları”na “aşılamak”. Her mahalle aşılansın diye elden ele dolaştırıyorlar. Bakın önceki gün Zaman yazarı Şahin Alpay yazdı: “Birinci Cumhuriyet, Osmanlı ile başlayan modernleşme hamlesinde önemli aşamaydı. Ama artık çağdaş uygarlıkla bağdaşan (Mehmet Altan’ın koyduğu adla) ”İkinci Cumhuriyet“e ihtiyacımız var.”
Dün de Star yazarı Mehmet Altan: “Şahin Alpay da ”Neden 2. Cumhuriyet “ başlıklı yazısında ”işin bittiğini“ şöyle yorumlamaktaydı: ”Birinci Cumhuriyet, Osmanlı ile başlayan modernleşme hamlesinde önemli bir aşamaydı. Ama artık çağdaş uygarlıkla bağdaşan ’İkinci Cumhuriyet’e ihtiyacımız var. “
”Bayat aşı öldürür“ demeden, damardan veriyorlar; al gülüm ver gülüm...
++++++
Utanmaz profesör
BAZI akademisyenler; Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyeti çökertmek için ellerinden gelen her türlü kötülüğü sergiliyorlar. Cumhuriyet yönetimine karşı 5. Kol ajanları gibi çalışan bu sözde profesörlerden birisi de Mehmet Altan. Geçenlerde gözlerini devire devire, ağzından köpükler saçarak ’Bu cumhuriyet öldü!’ diyordu. Bu işbirlikçi takımı için cumhuriyet olmasa da padişahlık olsa fark etmez. Ülkemiz ABD tarafından işgal edilse; Türkiye, Amerikan sömürgesi yapılsa bu ruhunu batıya satmış tipler bayram ederler. Bunların dedeleri de 1920’lerde ülkemiz işgal edildiğinde aynı hava içindeydiler. Cumhuriyeti öldürmek değil yaşatmak ve geliştirmek, her Türk’ün görevidir.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Tarih bu kadroyu unutur mu?
MÜmtaz’er Türköne ve Tuğrul Eryılmaz’lı kadroya Murat Belge, Fehmi Koru, Ertuğrul Kürkçü ve Yasin Aktay da dahil oldu...
Bu danışmanlar kadrosunu Türkiye’deki yepyeni bir saflaşmanın, birlikteliğin ve ideolojik bir kampın işareti olarak yorumlamak daha yerinde olur.
Geçmişte pek çok konuda ayrılsalar da bugün aşağı yukarı her konuda görüşleri ortak...
Bu Cumhuriyet miadını doldurdu, ikincisi kurulsun...
Ne garip... Radikal’den ayrılma gerekçesi olarak Hasan Celal Güzel ve Namık Kemal Zeybek’in köşe yazmasını gösteren Murat Belge adının Fehmi Koru ya da Mümtaz’er Türköne’yle bir arada anılmasından hiç mi hiç rahatsız değil...
’Bu kalp seni unutur mu’ bilemem ama tarih bu kadroyu unutmaz.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Yandaş medya hükmü verdi
Soruşturmaya, kovuşturmaya gerek yok, eğer “yandaş medya”nın elinde gizli telefon dinleme tutanağı varsa, yeter.
Hemen hüküm veriliyor:
“Vurun gitsin!”
Daha savcının bile görüp okumadığı kuşkulu “belgeler” çarşaf çarşaf yayımlanıyor.
Hani soruşturmanın gizliliği esastı, hani yasaya göre, bunlar aleni duruşmada okunmadan önce yayımlanmazdı?
Geçin bir kalem!
Şöyle diyerek geçin: “Bu gizli belgelerin, hukuk dışı telefon dinlemelerinin toplumsal yararı varsa...”
Kim bu içtihadın mucidi, müellifi?
Yandaş medya...
Peki, bu toplumsal yarar içtihadı yalnızca, adına Ergenekon denilen şüpheliler ve sanıklar için mi geçerli?
* Hasan Pulur / Milliyet
++++++
MİNİ YORUM
Keşke lazer tarayıcımız olsaydı
Meğer günlerdir biz boşu boşuna tantana ediyormuşuz. Meğer Azerbaycan Bayrağı, Türkiye-Ermenistan maçının oynandığı Bursa Atatürk Stadı’na girmiş ama biz görememişiz. Bize de hak vermeleri gerek; Cumhurbaşkanı’nın özel kaleminin çantasının içindeki bayrağı nasıl görelim? Bizdeki de lazer tarayıcı değil ki; göz! Şunu bile marifet gibi gerine gerine anlatıyorlar ya, pes! Cumhurbaşkanı’nın kendi ülkesinde, kendi milletinin bayrağını saklı gizli taşımasını ayakta mı alkışlayalım?