Çözüm, milletin algısını değiştirmekte...

İnternet ve sosyal medyanın gelişimiyle birlikte, okur ile yazar arasındaki mektuplaşmalar da “ileti”ye dönüştü. Hakaret içermeyen bütün iletilerin başımızın üzerinde yeri vardır. Hakaret, başkasına yapılmış olsa bile o iletileri “sessiz”e alıyorum.

Herhangi bir konuyu ele aldığımız zaman, bazı takipçiler, “Doğru ama şunlar da var” gibi yorumlar yapıyor. Seçilmiş bir konuyla ilgili bütün verileri bir köşe yazısına sığdırmak mümkün değildir, buna gerek de yoktur. Kaldı ki herkesin önceliği farklıdır. Gazeteciler için güncellik de önemlidir. Ayrıca, bahsedilen konuları zaten daha önce yazmışsanız, iki gün sonra tekrarlayamazsınız.

Yine de bu tür hatırlatmalar, sonraki yazılar için “ayak” olabiliyor. Yalnız belli gerçeklikleri her yazıda değil ancak yeri ve zamanı gelirse hatırlatabilirsiniz...

***

Bazı takipçilerin beklentisi ise sorunların tespitiyle birlikte çözümün de verilmesidir. Oysa bir sorunu tespit eden mantık, çözümü de gösteriyor demektir. Sorunu ortaya koymadan çözümden bahsedilemez. Sorunun giderilmesi, çözüm demektir.

Kimilerinin beklentisi ise ülke veya dünya sorunları için hazır reçeteler sunmamızdır. Sorun reçete sunmakta değil, toplumun o reçeteyi kabul edip etmemesindedir.

Hatta yeni bir medeniyet felsefesi ortaya koyup, bunu fikre veya ideolojiye dönüştürmemizi ve topluma önderlik ederek o fikirleri icra etmemizi isteyenler de oluyor.

Oysa Prof. Dr. Selahattin Halilov’un dediği gibi “Yeni bir medeniyet felsefesi ortaya koymak veya büyük işler yapmak için muhit de lâzımdır.”

Hepimiz, içinde bulunduğumuz çevrenin yansımasıyız. Büyük işler yapan, aslında tek tek bireyler değildir. Yıldızlara ev sahipliği yapan, gökyüzüdür...

Bunun ötesine geçebilenler ise zaten insanlık tarihine yön veriyor. Burada Dündar Taşer’in, “Everest tepesi, Gor çukurundan sırık gibi yükselmez, Ancak Himalaya zemininden göğe kaldırılır.” sözünü hatırlatmak isterim... Everest tepesinin etrafında 8 bin metreyi aşan başka tepeler vardır. Hepsinin zemini Himalaya dağlarıdır...

***

Atatürk’ün dediği gibi büyük işleri yalnız büyük milletler yapar.

İçinde bulunduğumuz şartlarda, bir gazetecinin yapabileceği en doğru iş, temel konularda gerçekleri ortaya çıkarmak ve fikirlerini bu gerçeklik üzerinde oluşturmaktır. Sık sık hatırlatırım ama Pakistanlı fizikçi Pervez Hoodbhoy’ın dediği gibi “Yapıcı bir değişiklik olması için gerçeklerin bütün açıklığı ile ortaya konulmasından başka çare yoktur."

Bir de Konfüçyüs’ün “Kelimelerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız” sözü var. Kelimeler, kullanandan bağımsız olarak çok hızlı dolaşır ve görev yapar!

Türk Milleti’nin tarihteki gibi büyük işler yapabilmesi ise mevcut algılarını değiştirmesiyle mümkündür.

Sahtekârlık üzerine kurulmuş siyasetlerden medet uman toplum, her geçen gün batağa saplanır.

Biz gerçekleri ortaya koyarak bozulmuş olan ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel algıyı düzeltmeye çalışıyoruz. Gerisi, milletin tercihidir.

***

Bazen burada yazdığımız çok net gerçekleri, televizyonlar haber olarak vermezse çok kimse inanamıyor! En son, Kuzey Irak’taki Mehmetçiklere Amerikan özel askerî şirket elemanlarının saldırdığını ortaya çıkarmamız sırasında olduğu gibi... Kimse yalanlayamadı ama!

Çünkü Texe Mars’ın, "Dark Majesty" kitabında açıkladığı gibi "Yürürlükteki bu korkunç komplonun içeriği, insanları rahatsız ediyor. Konfor sınırlarını sarsıyor. Gerçek, geleneksel düşünce kalıplarının içine sığmıyor ve sosyal olarak 'doğru' kabul edilen olgularla örtüşmüyor. Mevcut sistemlere duydukları güven sarsılıyor, duygusal ruh halleri tehdit altına giriyor. Çok sarsıcı ve rahatlarını kaçırıcı olabileceğinden, gerçekle yüzleşmek istemiyorlar. İsteseler bile, liderleri, politik ve ekonomik sistemleri, idealize edilen değerler hakkındaki gerçekleri öğrendiklerinde daha sarsıcı bir açmazla karşı karşıya kalma riski olduğunu da biliyorlar. Ancak Soljenitsin'in belirttiği gibi; cesur bir insanın atacağı en basit adım, bir yalanın parçası olmamaktır. Gerçeğin bir kelimesi bile tüm dünyaya bedeldir..."

Algının değişmesi ise gerçeklik zemininin en az Himalaya Dağı zemini kadar yükselmesinden sonra söz konusu olabilir. Gerçeklik temelinde yürüyen bir toplumu, doğru insanlar yönetir, sahtekârlar ve gizli gündemi olanlar siyaset sahnesine çıkamaz. O zaman milletin bütün işleri rast gider...

Yazarın Diğer Yazıları