Çok üzüldüm...
Abdullah Gül’ün son veda resepsiyonundaki bol hüzünlü acı(!) itirafları gündeme damga vurdu.. Gerçekleri konuşmuş Abdullah Gül!..
“Bizimkiler ihanet etti” demiş..
Başbakan olacak Ahmet Davutoğlu’nu siyasete kendisinin soktuğunu ve yükselttiğini anlatmış..
Hayrünnisa Hanım da sinirlerine hakim olamamış aynen Recep Erdoğan gibi devlet protokol kurallarını alt-üst etmiş.
Bir zamanlar yanlarından hiç ayrılmayan sonra sırt çeviren kimi gazetecilerin elini sıkmamış, kimilerine de ulu orta sert fırçalar atmış, först leydi..
Kolay değil. Koca bir saltanat dönemi hiç umulmadık ve de hesaplanmadık bir şekilde sona erdiriliyor.. Emine Hanım först leydi oluyor.. Hayrünnisa Hanım, Abdullah Bey, torun sevmeye uğurlanıyor..
Abdullah Gül “bizimkiler”e sitem etmekte çok haklı!..
Ahmet Davutoğlu’nu Başbakanlığı döneminde Gül getirdi. Başbakanlıkta yakın çalışma ekibini oluşturduğu 4 isimden biriydi. Büyükelçi yaptı.. Dışişleri Bakanı olduğunda Gül, yine Ahmet Davutoğlu ile birlikte çok yakın çalıştı. Davutoğlu’nun kadrosu Başbakanlıktaydı ama o Dışişleri Bakanı başdanışmanı olarak çalışmayı tercih etti.. O zamanlar Recep Erdoğan ve yakın çevresindeki isimler “Ahmet Hoca”dan pek hazzetmezlerdi. Ömer Çelik, Cüneyt Zapsu, Egemen Bağış, Mücahid Aslan, Hüseyin Besli gibi yakın danışmanlar nefret ederlerdi “Ahmet Hoca”dan.. Sürekli kavga dövüş içindeydiler. Erdoğan Başbakanlığı devralınca, Ahmet Davutoğlu’nu değil, kendi dış politika danışmanlarını yakın tuttu. Ahmet Hoca çok umursamadı. Çünkü güçlü Abdullah Gül vardı. Gül, ona kendisinden sonra Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturtacağı ve daha sonrası sözünü vermişti. Erdoğan’ın Dışişleri prenslerine rağmen dediğini de yaptı. Yurt dışında zirvelerde bile ikilik çıplak gözle fark edilirdi. Tüm toplantılara Gül, Davutoğlu ile birlikte Erdoğan ise kendi prensleri ile ayrı ayrı hazırlanılır, ardından yapılan değerlendirmelerde ise taraflar arasında şiddetli kavgalar yaşanırdı.
Abdullah Gül çok titizlenirdi “Ahmet Hoca” için. Adeta üstünde titrerdi. Bir gün benden Ahmet Davutoğlu’nu basında çok iyi tanıtılması ve yer verdirilmesini rica etmişti. “Hocanın öz geçmişini al ve bütün basına dağıtıver” demişti. Davutoğlu’ndan istediği metni alıp düzeltmeleri yaptıktan sonra Gül’e götürdüm. Abdullah Bey öz geçmişteki bazı satırlara “Ahmet Hoca”ya gıyabında sitem ederek itiraz etti .O satırların üstünü çizdikten sonra ben de basın tanıtım işini yaptım.
O günlerde Gül-Davutoğlu gizli planlar çerçevesinde geleceğe el ele yelken açıyorlardı.
Bir de Hakan Fidan vardı..
Başbakanlığa ilk gelip gittiği dönemlerde kimsecikler tanımazdı onu.. Abdullah Gül bulup getirmişti Fidan’ı ve rahle-i tedrisattan geçip ileri günlerde MİT Müsteşarı olabilmesi için “Ahmet Hoca”nın yanına çırak vermişti. Fidan’ın Gül’ün ilk Başbakanlığı günlerinde herhangi bir kadrosu yoktu. “Ahmet Hoca”nın odasına gelir, bir sandalye çeker masasının yanına oturur, sessizce olup bitenleri izler, büyükelçi-başdanışmanın verdiği işleri yapardı. Fidan, ara sıra da Abdullah Gül’ün konuşma metinlerini hazırlardı. Erdoğan’ın yakın çevresi Fidan’a o zamanlar “paralelciler” yoktu ama “cemaatçi” derlerdi.
Erdoğan köprüyü geçene kadar “dayı” dedi. Gül’ü adım adım hep yakından takip ettirdi ve etti. Aldığı her soluğu, attığı her adımı bir yana not etti.
Gül ise gün geldiğinde Recep Erdoğan nasıl olsa birileri tarafından tasfiye edilecek, meydan tamamen bana bırakılacak hesaplarıyla yattı kalktı.
İngiltere’deki abla ve abilerine, Avrupalı dostlarına ve Avrupa’daki Kürtçü kardeşlerine çok güvenerek hesaplarını yaptı. Tayyip sonrası kendi geri kadrolarını da yetiştiriyordu. Aklı sıra içeride de her yanı dengeliyordu.. Parti içinde Recep Erdoğan’ı kızdırabilecek açıktan tek bir laf etmiyordu. Parti dışından İsmail Cem, Kemal Derviş, Leyla Zana, Çevik Bir, gibi isimlerin bir dediğini ikiletmiyordu. Avrupa’da yaşayan, PKK’nın Avrupa sorumlusu Zübeyir Aydar ile gizli ilişkiyi hiç kopartmıyordu. Aydar’ın istediği isimler kolaylıkla yanında yer alıyordu.
Kaderin cilvesine bakın!..
Ahmet Davutoğlu, AKP Genel Başkanı ve Başbakan olacak.. Davutoğlu’nun partide en hararetli savunucuları bir zamanlar onun en sert muhalifleriydi.
Hakan Fidan da Dışişleri Bakanlığı’na koşuyor.
Aslında Gül’ün hesapları tutuyor gibiydi.. Ağır bir hastalık ve ameliyat geçiren Recep Erdoğan “gidici” görünüyordu..
Tam o dönemde Gül, öbekler halinde topladığı AKP’lilere ve çok güvendiği medya dostlarına uzaklardan gelen “seninle devam edeceğiz” İngilizce mesajlarını fısıldıyordu. Erdoğan sonrası genel başkanlık ve Başbakanlık için de Ahmet Davutoğlu’nu işaret ediyordu.
Amaa !..
Evdeki hesap çarşıyı tutmadı..
Gezi ve 17/25 Aralık süreçlerinde sarayda olup bitenler, YENİÇAĞ’ı izleyenler için malum..
Abdullah Gül, kapı arkalarında söylediklerinde ve vaat ettiklerini başarabilecek siyaset iradesini gösteremedi.
Dik duramadı..
Paralel gitmek istedi ama yalpaladı sağa sola vurdu..
Erdoğan’ın elindeki dosyalar yüzünden zaten ona karşı var olan korkaklığını bir türlü yenemedi. Erdoğan, Abdullah Gül’ün altını oyma operasyonlarına hız verdi. Menfaat siyasetinin tüm araçlarını ustaca kullanarak Gül’ü yapayalnız bırakıp Köşk’e hapsetti. Yurt dışındaki abla ve abileri de satışa geçince kendisine ilk başbakanlığı günlerinde bugünleri anlatan ve Türkiye’ye zarar verecek iç ve dış odaklarla beraber yürümemesini tavsiye edenleri haklı çıkaran her türlü acı sona gelindi..
Şu anda Abdullah Gül’ün siyasete kazandırdıklarından bir tek Ali Babacan direniyor. Onun da tüm yapılan jöleli çiğneme operasyonlarına rağmen nerede saf tutacağını 29 Ağustos’ta ilan edilecek yeni kabine listesinde göreceğiz.
Çok üzüldüm çook!..