Çok kaşınıyorum çook...
Şu günlerde deliyim... Neredeyse 3 yıldır yeni ve iddialı bir kitap yazamayışın açlığı deli etti beni. Yazıp, yayınevlerinin yayınlayamadığı "Kumpas Mektupları" eninde sonunda çıktı. Dağıtıma girme aşamasında ama kesmiyor beni. Bir çırpıda yazılacak konuları sıralamaya çalıştığım kağıt-kalem yetmiyor. Şimdi birileri "Madem yazmaya bu kadar açsın. Yeniçağ''daki yazıların bile düzenli değil. Seyrelttin yazılarını, eskisi gibi vurucu yazılarından eser kalmadı" diyecektir. Ki haklılar... Dedim ya son dönem delirdim. Olağanüstü işkence ve baskı altındayım. Öksürdün dava... Hapşırdın soruşturma... Adliyelerin iş yoğunluğunu anlarım ama. Sözde sıradan bir şikayet için ifade vermek için 6,5 saat de bekletilmez ki...
Tebligat gelmediği, imzalamadığım halde "Duruşmaya gelmemek"ten dolayı gece yarısı otel ya da misafirhaneden alınıp, "Cumartesi-Pazar" dahil edilerek 2-3 gün nezarethanede misafir edilmekten de bıktım, usandım. "Cart dedin dava...", "Curt dedin tazminat..." Ne ala memleket! Vekalet verip, ücret ödeyemediğim avukat arkadaşlarıma yüzüm kalmadı. Yıllardır devam eden ve bir türlü karara varılmayan davalarım var. Kafamın üzerinde kılıçlar sallanıyor. En basit örneğine geleyim. Malum "İmamların Öcü" kitabımda yani 15 Temmuz 2016''dan iki yıl önce "Bu Fetöcüler biraz daha palazlanınca darbe yapacaklar" diye yazmıştım. Bugün "Fetösavar" kesilenler dalga geçmişti. Hiç kimseye "Eyvallah" etmeyerek: Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı Muhammed Tanju Poshor, Harp Akademileri sorularını Fetöcülere dağıttı. "TSK''daki baş Fetöcülerden" demiştim. Pat dava... İsmini açıkça yazdığım için o Ağustos şurasında "Generalliğe terfi edememişti." Lakin, gözden bir müddet ırak tutulmak için Kosova''ya ballı maaş ile ataşe olarak yollandı. İfşa ettiğim için mahkemeye verdi. Hem ceza hem de tazminat talep ediyordu. Avukatı da tescilli Fetöcüydü. Ne de olsa paranın kokusunu almış, beni mahkûm ettirecek bir de olmayan paraları gasp edecekti. Şimdi kaçak... Poshor için yazdıklarıma en çok iki yıl "Haberci" görevini yüklenen gariban Uzman Çavuş Fatih Gazel içerlemişti. 15 Temmuz gecesi Poshor ile "TRT''yi teröristler bastı" yalanı ile ORAN''daki binaya giden Gazel, Sincan Cezaevi İnfaz Kurumu''ndan yazdığı, nasıl kandırıldıklarını anlatıp, helallik dileyen mektubunu samimi bulduğum için "Kumpas Mektupları"nda yayınladım. Poshor aynı gece TRT''de vurulup, GATA''da tedaviden sonra hapse atıldı. Darbeciliği tescilli Poshor ile olan davam Ankara-Sıhhiye''deki adliyede halen devam ediyor. 5 yılı geçti. Ne takipsizlik, ne beraat ne de ceza kararı çıktı. Sahi ne zaman sona erecek. Poshor ve darbeciler çıktığında intikam almak için bu davanın duruşmaları mı bekleniyor. Bilmiyorum.
Neyse ki İmamların Öcü''ne Türk askerinin hak ve hukukunu savunduğum için askerlerin resmî kurumu tarafından açılan davada "Takipsizlik kararı" çıktı. Yani "Kovuşturmaya gerek yok"muş. Bu bile kazanım öyle mi?
"Hırsız"a "hırsız" demek bazı durumlarda suç. Darbeciye darbeci demek de öyle. Yolsuzlukla ilgili konular daha fena. "İddia etmek", "Öne sürmek" veya "Öyle söyleniyor" diye yazmak, konuşmak da suç unsuru sayılıyor. Bir nevi "Yazma, konuşma... Çok istiyorsan çiçek-böcek yaz" deniyor. Gazete yazılarından geçtim televizyon programlarında nezaket kuralları içinde yaptığım eleştiri ve yorumlara da soruşturma açılıyor. Sıradanlaşmasına rağmen karakol ve adliyede ifade vermekten bıktım. Tazminat ödemekten imanım gevredi. Bugüne kadar değerli okuyucularımdan sakladığım bu gerekçeler yüzünden bir nevi "otosansür" uyguluyorum. Öğlen yazdığım yazıdan akşam üzeri vazgeçip, çekiyorum. Yeni davalardan endişe ede ede... Sonunda delirmekten korkuyorum. Yeniçağ okurlarından düzenli yazıları ihmal ettiğim için özür diliyorum. Ve tüm kamuoyundan anlayış bekliyorum. Sahi çiçek-böcek mi yazsam. Yoksa kaşınmaya devam mı etsem. Henüz karar vermiş değilim. Sadece çok kaşınıyorum. Hem de çok...