Çok güzel hareketler de...

Prof. Leyla Navaro, Türkiye’de yaşayan bir Yahudi olarak içinde bulunduğu tedirginliği anlatmış Radikal’de. “Kendimi ait addettiğim ülkem beni eşit vatandaşı olarak görmüyor, devletine ve vatandaşlarına sahip çıkmakla yükümlü devlet sorumluları, ülkeyi ele geçirmekte olan ırkçılık dalgasına ‘dur’ diyemiyor, demiyor...” yazmış.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, derhal aramış Navaro’yu ve “siz gönlünüzü ferah tutun, gereği yapılacak” mealinde birşeyler söylemiş.
İsmet Berkan, Gül’ün duyarlılığına hayran biçimde yazmış olan biteni.
Bilindiği üzere “aydın algılaması”nda Tayyip Erdoğan ‘ya sev, ya terket’ ayrılıkçılığını, Abdullah Gül ‘ister sev, ister sevme’ kucaklayıcılığını sembolize ediyor....
Gül ailesi böyle konularda epey atak.
Daha önce de Cumhurbaşkanı, çalıştığı kulüple yollarını ayıran Ertuğrul Sağlam’ı arayıp ‘geçmiş olsun’ dilemiş, eşi ise hasta yatağında gazeteleri okurken gördüğü cenaze haberinden duygulanmış ‘Ayşe Arman’a başsağlığı’ dileğinde bulunmuştu...
Çok güzel hareketler bunlar!
Ama kimin aranacağına dair kriteri nedir Çankaya’nın merak ediyorum.
Mesela Kuddusi Okkır’ın ölüm döşeğindeki fotoğrafı karşısında duygulanıp, vefatından sonra eşini aramış mıydı Hayrünisa Hanım “başsağlığı” için merak ediyorum.. Ya intihar eden Abdülkerim Kırca’nın kızlarını? Gökçe’yi mesela?..
Veya Şener Eruygur’un eşi arandı mı, “geçmiş olsun” demek üzere...
Ne bileyim Hulki Cevizoğlu defalarca kanal değiştirmek durumunda kalmıştı.. Nihat Genç öyle.. Herhangi birine Ertuğrul Sağlam için dilediklerini dilediler mi arayıp?..


++++++


Aralarına karakedi değil Amerika girmiş
Amerika yıllardan beri Orta Asya ve Ortadoğu emellerine liderlik edecek bir Türkiye yaratmak istiyor. 2002’de en önemli adımı attı ve onun kafasındaki ilkelere sahip bir parti tek başına iktidara geldi.
Yeni plan, 2009 yerel seçimlerinde bir gövde gösterisi yapmaktı. Bu gövde gösterisi için gereken hava da Ergenekon denen oyunla sağlanacaktı. AKP’nin karşısında duracak tek gayri siyasi kurum ve kişi bırakılmayacaktı. Ordu, Üniversite ve Sivil Toplum örgütleri dahil tüm muhalifler yıpratılacak, susturulacak, bitmesi mümkün olmayan yargılamalarla göz dağı verilerek, yaratılan Korku İmparatorluğunda AKP adeta tek başına seçime girecekti.
İşler tam tıkırında giderken, birden Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan’ın aralarının açılmaya başladığı haberleri geldi.
Görünen oydu ki, Recep Tayyip Erdoğan Amerika’dan kopuyordu.. Arap dünyası bile sessiz kalırken, birden AKP lideri, Filistin’in de değil, Hamas’ın hamisi ve sözcüsü gibi ortaya çıkıp Amerika’yı darmadağın etti.
AKP bölünür mü?
Aynı anda Abdullah Gül’ün satır aralarında Erdoğan’ı, savcıları, TRT’yi eleştiren, Ergenekon’un yıpratmağa çalıştığı kurumlara sahip çıkan dengeli konuşmaları, nihayet adeta ”Duruma el koyuyorum“ diyen ”Erkler, Yasama, Yürütme ve Yargı Liderleri“ toplantısı geldi..
Amerika her nedense Erdoğan’ı gözden çıkarıp Gül’e mi yaklaşmış, bunu haber alan Erdoğan, kendisine yeni bir dünya arayan sert konuşmalara mı başlamıştı, ya da tam tersine, Erdoğan Amerika’dan kopma kararı alıp, Gazze ve Filistin tutumu ile bunu açığa vurunca, Amerika emelleri için Gül’e mi yanaşmıştı?.
Peki, Amerika’ya açıkça kafa tutan Erdoğan kime güveniyordu?..
Putin’in son aylarda Türkiye’ye müthiş kur yapan eylem ve söylemlerini hatırlayın..
Karadeniz Birliği yakında ölü bir kurum olmaktan çıkar mı?. Yeni bir dünya kurulur, Türkiye oradaki yerini alır mı?. Amerika böyle bir değişime izin verir mi?. AKP, Amerika yanlısı Gül ile, anti Amerikancı Erdoğan arasında bölünür mü?.
* Hıncal Uluç / Sabah


++++++



Kadrolu eylemciler
Bildiri ve imza kampanyalarını, meşhur olmak için tanıtım aracı olarak kullandılar. Şimdi kalkmış aydın kavramının içinin boşaltılmasından yakınıyorlar
Bu işi de sulandırdık. Her iki günde bir imza kampanyaları düzenlenir oldu. İmza dilekçeleri kendisini sadece televizyon ve gazetelerde göstermek isteyenlerin PR aracına dönüştü. Tabii bütün bunların tek bir sonucu oldu: Aydın olmak anlamını kaybetti, aydın olmanın içi boşaltıldı.
Hrant Dink’in ölümünün ikinci yılında Agos önündeki toplanan kalabalığı izlerken televizyonda, yine ’kadrolu protestocular’ın, bu işi artık bir meslek haline getiren ’profesyonel eylemciler’in kalabalıkta ön plana çıktığını gördüm. Eylemciliğin ve aydın olmanın içini boşaltanlara karşı rehber hazırlamanın o an zorunlu olduğunu düşündüm.
Görevleri:
* Murat Belge: Kanaat önderi.
* Oğuz Özerden: Üniversite eylemcisi. İkinci Cumhuriyetçi hocalara ve eylemcilere üniversitesinin kapısı her zaman açık.
* Baskın Oran: Metin yazarı. ’Ermeniler’den Özür Diliyoruz’ kampanyası mimarı.
* Ali Bayramoğu-Mehmet Altan: Emekli eylemciler. Sadece televizyonlarda görünüyorlar.
* Lale Mansur: Sinemasal eylemci.
* Şanar Yurdatapan: İmza toplayıcı.
* Elif Şafak: İmza atıcı.
* Zeynep Tanbay: Sivil eylemci. Ufuk Uras’la beraberliğinden beri eş kontenjanından protestocu.
* Pelin Batu: Çevre eylemcisi. ’Golf sahalarına hayır’ kampanyalarında ön planda.
* Mahir Günşiray: Mahkeme eylemcisi. Nerede bir mahkeme, kapısında Günşiray.
* Ece Temelkuran: Ermeni eylemcisi. Medyayı temsilen.
* Yıldırım Türker: Gaz veren eylemci. ’Hadi siz gidin, ben arkanızdan geliyorum’diye herkesi protestoya davet eder, kendisi evinde oturur.
* Sezen Aksu: Konser eylemcisi...

Eylemci olmanın kuralları
Popüler olacaksın: Eğer şöhretin yoksa, gazetede köşe yazmıyor ya da televizyonda program yapmıyorsan imzanın kıymeti yok.
Biraz paran olsun: İmzayı konuşmak için bazı toplantılara davet edileceksin. Cezayir Restoran’da, Kaktüs’te falan hesap ödemen gerekebilir.
İş bağlayacaksın: Bir protestocu yazar, diğeri çeker, bir başkası oynar. İşleri de birbirine paslarlar.
İletişim sektöründe olacaksın: Aralarında kasap, terzi, tamirci çırağı, Berberler Odası, Hamamcılar Odası mensuplarını istemezler.
Her programa katılacaksın: ’Vakit yok’ gibi bir bahanen
olamaz. Gecede birkaç kanal
gezebilirsin.
Tartışabilme kabiliyetin
olacak: Bilgi sahibi olmayabilirsin ama ekranda carlamayı öğrenmelisin.
Semtini belirle: Sadece Cihangir, Nişantaşı ve Bebek üçgeninde oturabilirsin iyi bir eylemci olmak için.
Kendine özgü bir kıyafetin olacak: Ali Bayramoğlu’nun ’vintage’ kıyafetleri, Hasan Cemal’in lacivert ceketi gibi kendine özgü, seninle özdeşleşen bir kıyafetin olması şart.
* Oray Eğin / Akşam


++++++



Böyle dostluk olur mu?
Hrant Dink’in öldürülmesi öncesinde Trabzon Terörle Mücadele Şubesi Müdürü Yahya Öztürk, polis muhbiri Erhan Tuncel’e ” Bu bayrak düştü ya Yasin kaldıracak ya Erhan kaldırır, bu görev sizin “ demiş. Bunu hem sanıklardan Yasin Hayal söylüyor hem Erhan Tuncel... Emniyet yetkililerinin Hrant Dink cinayeti öncesinde bu ve benzeri pek çok kuşkulu hareketi var.
Başbakan, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek için soruşturma izni verdi vermesine... Ancak üst düzey bir yetkili, görevinin başındayken nereye kadar soruşturulabilir?
Emniyet soruşturulamazken Hrant Dink’in korunmasında ihmali görülenler de hâlâ görevdedir.
Hükümet, Emniyet mensuplarının mahkemeye çıkmasını neden istemiyor? Sorunun üzerinde durulmalıdır.
İlginçtir, Hrant Dink’i canları kadar sevdiklerini söyleyen... Ergenekon davasını çetelerin ortaya çıkarılması ve karanlıkların aydınlatılması adına şehvetle destekleyen entel kesim, Hrant Dink soruşturmasının hükümetçe engellenmesine karşı tepki göstermiyor. Sadece cinayeti Ergenekon’a bağlama çabasında görünüyor... Oysa Ergenekon davasında Hrant Dink cinayetiyle suçlanan kimse yok.
Dost böyle mi olur?
Arkadaşının katillerini bırakıp, cinayeti başka bir olayı istismar etme fırsatı yapan adama dost mu denir?
* Melih Aşık / Milliyet


++++++



GÜNÜN SÖZÜ
AKP Gaziantep İl Başkanı Ökkeş Eruslu, “Cumhuriyet döneminde yapılmayanlar AKP döneminde yapıldı” demiş.
AKP ile beraber cumhuriyet dönemi bittiğinin itirafı gibi olmuş.
* Gülhan Elmas


++++++

MİNİ YORUM
Çalıntı hayat

Ümraniye Soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Vedat Yenerer’in tahliyesinden sonra yapmaya başladığı açıklamalar, dava ile ilgili neye itiraz edildiğinin anlaşılabilmesi açısından önemli. Ne cezaevinde geçirdiği 11 ay, ne sorgusu, ne de mahkemenin katıldığı duruşmaları, suçunun ne olduğunu anlamasını sağlayamamış Yenerer’in. Onun için “11 ayımı çaldılar” diyor. Hangi aklı başında insan, kaderi çetelerin menfaatleri doğrultusunda çizilen bir ülkede yaşamak ister? Klişe deyişle karanlıklar elbette aydınlatılmalı. Ama bu noktada sormak gerekiyor, hangi hukuk, insanların çalınan hayatları, çalınan umutları, sağlığı, mesleği, sevdikleri, korku ve şüphe üzerine tesis edilebilir?

Yazarın Diğer Yazıları