Çok gizli soruşturma!

İktidar yağcısı ne kadar gazete ve gazeteci varsa hepsi; soruşturmanın her safhasını önceden haber alıyorlar...
Dokuz ay doldu. Tamı tamına 270 gün tamamlandı. “Ergenekon Çetesi” diye ismi konulan soruşturmanın henüz dibine gidilmedi.
Bize diyorlar ki:
Büyük!
Çok büyük örgüt!
Kökü derinlerde!
100 yıl öncesine gidiyor, “İttihat Terakki’ye” dayanıyor. 85 yıl öncesine uzanıyor, “Kemalistlere” ulaşıyor. Hatta 10 bin yıl öncesine gidiyor, Türklüğün efsanesi kabul edilen “Ergenekon’a” kadar varıyor.
Korkulacak bir örgüt!
“Derin Devlet” in örgütü!
“Kontrgerilla” yuvası.
“Mafya-lümpen” bağlantılı! İçinde “Susurluk’la çengelli olanların ve geçmişte faili meçhul kalmış cinayetleri işletenlerin” bile bulunduğu bu “Gladio uzantısı” örgüt çökertilirse; Türkiye’de de İtalya gibi bir “Temiz Eller Operasyonu” yapılmış olacak. Çünkü Ergenekon çetesi; kanun dışılık, cinayet, mafya, katliam, ordudan 27 el bombası çalma ve Cumhuriyet Gazetesi’ne patlamayan çalıntı el bombaları atma, TNT kalıpları, fünyeler kullanmayı planlayarak darbeye zemin hazırlamanın yanı sıra öbür yandan da bağımsızlık, egemenlik, milliyetçilik, bölünmez bütünlük, vatan, bayrak, cumhuriyet, laiklik, ulusal onur değerlerine de sarılıyor.


* * *

İşte böyle bir örgüt!
Kökü derinlerde.
Sızma yapıyor.
Başbakan ve Kültür Bakanı’nın da açıkça ifade ettiği gibi; yüzde 46.7 oy almış iktidar partisi AKP’ye kapatma davası açan Yargıtay Başsavcısı’na bile sızmış, “kapatmayı Ergenekon planlamış” tır. İster inan!
İster inanma!
Bunu bile yapmıştır!
Ülkenin AKP iktidarı sırasında yakaladığı istikrarı, ekonomik büyümeyi, Avrupa ile bütünleşme ve ülkemizin birinci sınıf demokrasiye ulaşma hedeflerini bozmak istiyorlar.
Soruşturmalar gizli!
Halka, halka...
Düğüm, düğüm...
İlmik ilmik gidiliyor.


* * *


Zaten yargı bağımsızlığı var; Başbakanlar da Bakanlar da “soruşturmaya” olumlu ya da olumsuz müdahale edemez. Yargı ile yasama yani savcı ile başbakan işbirliği, güç birliği, düşünce birliği yapamaz. Yaparlarsa “bu birinci sınıf demokrasi” kalıbına uymaz. Fakat Başbakan, “Ergenekon savcısıyla dayanışma içindeyiz” demeye getiren ifadeleri övünerek kullanıyor ve iktidar yağcısı ne kadar gazete ve gazeteci varsa hepsi; “soruşturmanın her safhasını önceden haber alıyorlar ve önemli isimlere ulaşacağını” yazıyorlar. Yazdıklarının mürekkebi kurumadan; bir gün sonra İlhan Selçuk, gözaltına alınıyor.
Dokuz ay böyle geçti.
Dava açılmadı.
Suçlama çok.
Dava açma yok.
Ey okur!
Fikrimi söyleyeyim.
Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çalışanlara büyük fedakarlıklar yükleyen Sosyal Güvenlik Reformu Yasası’nın içine gecenin geç saatinde parlamenter maaşını yüzde 39 artıran korsan maddeyi yerleştiren “korsan oğlu korsan milletvekilinin adını, partisini, seçildiği şehri” halktan gizleyip, saklayanların; eğer varsa Ergenekon çetesini çökerteceklerine inanmıyorum.
Yanılmak isterim.
* Necati Doğru / Vatan


+++++


Yapılan temel yanlışlar
Son dönemde yapılan temel yanlışlardan biri, insanları peşin bir hükümle ikiye ayırmak:
- Ya benden yanasın ya da düşmanımdan yana.
Tıpkı, ABD Başkanı Bush’un Irak’ı işgal ederken söylediği gibi...
İnsanları böyle kategorize etmek yanlış.
Ancak bu yanlış, son dönemde tartıştığımız konuları eksen alarak sık sık yapılıyor.
Yüzde 47 ve yüzde 53
Örneğin, AKP’ye karşı açılan kapatma davası:
- Eğer yüzde 47 oy almış AKP’ye açılan davaya karşı çıkmıyorsan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na hakaretler yağdırmıyorsan, demek ki, sen karşıdansın. Demokrasiyi savunmuyorsun! Sen Ergenekoncusun!
Oysa, toplumu böyle bölemezsiniz. Bölerseniz tehlikeli biçimde kamplaştırmış olursunuz.
Neden?
Çünkü, AKP’ye oy veren yüzde 47’lik kesim içinde dava açılmasını normal karşılayanlar da vardır; AKP’ye oy vermeyen yüzde 53’lük kesim içinde kapatma davası açılmasını yanlış bulanlar da...
Toplumu yüzde 47’yi bu tarafa, yüzde 53’ü şu tarafa diye bölmeye hakkınız yoktur. Bu gerçeği yansıtmaz...
İlhan Selçuk olayı
İlhan Selçuk olayına da aynı kamplaştırıcı ölçüyle bakılıyor:
- Eğer İlhan Selçuk’un götürülüşünü ve götürülüş biçimini alkışlamıyorsan yine Ergenekoncusun! Yüzde 47’ye karşısın!
Bu da yanlış bir ölçü...
AKP’ye yüzde 47 oy veren kesim içinde de İlhan Selçuk’un götürülüş biçimini yadırgayan, yanlış bulanlar da vardır; yüzde 53’lük kesim içinde normal karşılayanlar da...
Ergenekon
İnsanları böyle kategorize etme çabasında, “damgalama” niyeti bulunduğu da açık...
Şimdi laiklik ilkesini savunan, AKP uygulamalarının bu ilkeyi zedelediğini düşünen herkes, henüz ne olduğu tam olarak ortaya çıkmamış Ergenekon’a mı dahil oluyor?
Türkiye’de, laik cumhuriyeti Ergenekoncular mı temsil ediyor? Onlar mı koruyor?
Elbette değil...
Soruşturması devam eden, bazı yasadışı örgütlenmeler ve eylemler içinde olduğu iddia edilenler mi, laiklik ilkesini özenle korumaya çalışan milyonlarca insanın önderleri? El bombalarına, Danıştay suikastına bulaşmış insanlar mı yüzde 53’ün temsilcileri?
Böyle bir şey olabilir mi?
Bu yaklaşımlar, gündemi saptırmaya, insanları baskı altına almaya yönelik çabalardır.
Laiklik ve ulusal bütünlük
Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşıdır. Hem laik cumhuriyetin hem de demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur.
Türkiye Cumhuriyeti’ni, halkı Müslüman olan diğer ülkelerden ayıran, onu çağdaş ve demokratik yapan, laik bir ülke oluşudur.
Atatürk’ün eşsiz bir uzgörüyle kurduğu, “demokratik-laik Türkiye Cumhuriyeti” ni ayakta tutan iki temel direk laiklik ilkesi ve ulusal bütünlüktür.
Bu direkler kırılırsa Türkiye ayakta duramaz...
İster demokrasiye karşı örgütlenmeler ve eylemler, ister laikliğe karşı örgütlenmeler ve eylemler olsun, yargı denetiminin harekete geçmesi doğaldır.
Eğer bu örgütlenme ve eylemlerde yasadışılık, suç oluşturan eylemler varsa yargının yasalardaki yaptırım ve cezalara hükmetmesi de normaldir.
Bu “demokratik, laik, hukuk devleti” olmanın gereğidir...
* Fikret Bila / Milliyet



+++++


Haber kutsal, yorum hürdür!
Gazetecilik anayasasının “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek” maddelerinin başında “Haber kutsal, yorum hürdür” gelir.
Medyamızda haber, kutsallığını çoktan yitirdi. Şimdi yorum da hürriyetini yitiriyor. Yorumcular da özgürlüklerinden vazgeçiyorlar. Gönüllü ve de hevesli olarak. Ve her kalem sahibi mevzilendiği siperin karşı tarafındakileri “Düşman” olarak görüyor. Her yola başvurarak, her türlü silahı kullanarak öldürülmesi gereken düşman. O nedenle de savcılıktan vazgeçtik, infazcılığa, tetikçiliğe soyunuyorlar. Yine gönüllü ve bilinçli olarak.
Bu süreçten siyaset mutlaka yaralı çıkacak. Belki yargı da yaralanacak. Ama en ağır yarayı medya alacak. Son saygınlık, inanılırlık kırıntılarını da yitirecek.
* Erdal Şafak / Sabah



+++++



Gözaltı adabı...
Yeni Türk Ceza Yasası’nı hazırlayan uzmanlardan Profesör Adem Sözüer, İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu’nun gözaltına alınış biçimiyle ilgili olarak diyor ki:
- Bugün hükümette bulunan insanlar dahil birçok kişi 1990’larda gece baskınları sonucu gözaltına alınmışlardı. Ceza yasasında reform yaparken o olayları da göz önünde tuttuk...
Gözaltı uygulamasına nasıl bir şekil mi vermişler:
- Mevcut yasalara göre kişiler ancak suçüstü hallerinde gözaltına alınır. Onun dışında kendilerine bir davet mektubu gönderilir, ifade vermeye davet edilir, bu davette hangi konuda ifade verecekleri belirtilir, davete uymadıkları takdirde zorla getirtilecekleri bildirilir. Bir suçüstü durumu yoksa kişiler gece baskınıyla gözaltına alınamaz...
Ya sanıkların avukatlarıyla görüştürülmemesi? Prof. Sözüer diyor ki:
- Terör örgütü söz konusu olursa böyle bir uygulamaya gidilebilir. Ancak terör örgütünden söz edilebilmesi için ortada silah olması lazım...
Ve noktayı şöyle koyuyor:
- Hukuk bizden olmayanları cezalandırmak için kullanılamaz...
* Melih Aşık/Milliyet



+++++


Cin çıktı!
Karı-koca tenis oynuyorlarmış. Ters bir vuruşla top yandaki villânın camlarını indirmiş. Ortayaşlı çift gidip kapıyı çalmış. Zeki bakışlı, cin gibi bir adam açmış.
- Camınızı kırdık, ödemek istiyoruz.
Kapıdaki adam cevap vermiş:
- Ne özrü; siz benim kurtarıcımsınız. O top benim 50 yıldır kapalı olduğum şişeyi de kırdı ve dışarı çıkmamı sağladı. Ben cinim, dileyin benden ne dilerseniz!
Uzatmayalım, adam 25 milyon dolar para, kadın ise bir villa istemiş. Cin de bu servetin adlarına hemen kayıt olduğunu söylemiş. Ama cin bir şart öne sürmüş:
- Elli yıldır kadın kokusuna hasretim. Bir saatliğine eşinizle yalnız kalabilir miyim?
Bir saat sonra memnuniyet-mahcubiyet duyguları arasında sıkışmış giderlerken cin arkalarından seslenmiş:
- Beyefendi, siz kaç yaşındasınız?
- Elli yaşındayım.
- Bu yaşta halâ cin hikâyelerine inanıyor musunuz?.....
Sağladıklarını sandıkları menfaatler yüzünden iktidarların kusurlarını görmemekte direnen açgözlülere ithaftır!
* Güngör Mengi / Vatan



+++++


Sınır 80...
“BİR insan olarak, vicdanen, hukuken, açıkça ifade etmek istiyorum... 80 yaşına gelmiş bir insanı, mağdur etmeyelim, ayıptır.”
Kime ait bu laf? Bülent Arınç’a.
“80 yaşındaki bir insanın hapis yatmasında ne gibi kamu yararı var?”
Bunu soran kim? Burhan Kuzu.
“Hukuk dediğin, Hacıbekir lokumu mudur ki, herkese birer birer dağıtalım? Hukuk, eşitliktir... Ancak, sağlık problemi infazı ertelemede her zaman geçerli gerekçedir.”
Bunu diyen?
Cemil Çiçek.
*
Haklılar...
*
Ne zaman dediler bunları?
Erbakan cezayı yediğinde...
Evinde yatsın diye.
*
Polis koruması olmasına rağmen, evinin önünde 24 saat polis kulübesi bulunmasına rağmen, sanki kaçacakmış gibi, sabahın 4.5’unda kapısı çalınarak alınan, 2 defa by-pass geçirmiş İlhan Selçuk kaç yaşında?
83.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları