Cinayet, kalkışma, sarsıntı!...
"Sonunda, yanı başımızdaki İran da iyice karıştı... Sokakları çınlatan ''diktatöre ölüm'' sloganları ve askeri yetkililerin, ''Büyük Şeytan''ın adamlarına karşı göreve hazırız'' şeklindeki açıklamaları her şeyi anlatıyor zaten!.."
Yukarıdaki satırlar 5 Ocak 2018''de bu köşede yayımlanmıştı...
Çünkü bugünlerde olduğu gibi, 4 yıl önce de karışmıştı İran...
Şeriat baskısının, kadının kadına şiddetini de doruğa çıkardığı İran''da, sokak gösterileri öylesine yayılmıştı ki, Tahran yönetimi her zaman olduğu gibi bunu "dış güçlerin oyunu" ilan etmişti...
Ancak 4 yıl önce İran''da 30''dan fazla insanın ölümüne yol açan olayların hızla yayılması Tahran''da molla rejiminin artık eskisi gibi rahat olamayacağının işaretlerini de vermişti...
İşte o günlerin cumhurbaşkanı Hasan Ruhani''nin kendi yandaşlarını "göstericilere müdahale" etmeye çağırması ve ordunun bazı kentlerde konuşlandırılması, rejim kaosunun iç savaşa dönüşeceği yolundaki tahminleri de arttırmıştı...
Aynı dönemde ABD Başkanı Trump''ın eylemcilere, "zamanı gelince büyük destek göreceksiniz" şeklindeki açıklamaları ise unutulmadı...
İran''ın 4 yıl önce karışmasıyla bugünlerde yine sokak gösterilerine sahne olmasının gerekçelerini ise 2018''de bu köşede şöyle tespit etmiştik;
"Dünya insanlığının Mars''ta yaşam alanları aradığı bir çağda iletişim teknolojisinin gücü artık hiçbir şeyi karanlıkta bırakmazken, şeriat rejiminin yolsuzluk, rüşvet ve hayat pahalılığı çıkmazına kayıtsız kalması İran''da 9 yıl aradan sonra yaşanan en büyük ayaklanma için tek gerekçe değil..."
Evet; sadece "şeriat polisi"nin sokaklarda kadınları coplaması, "Besic"
milislerinin rejim bekçiliği uğruna her fırsatta terör estirmesi değil, Mahsa Amini adlı 22 yaşındaki kadının geçen hafta polislerce katledilmesi de adına "devrim" denilen -aslında şeriatçı darbe-nin, "devrim muhafızlığı" baskıcılığıyla korunamayacağını bir kez daha göstermişti...
SUİKAST, İNTİKAM, SUSKUNLUK!..
Tahran yönetimi İran''ı ulusal alanda boğan diplomasi çemberinin ve ambargoların dışında sosyal-siyasal- ekonomik açıdan da krizler yaşarken, rejimin otoritesi sadece toplumsal tepkilerle sarsılmıyor...
Son yıllarda kilit noktadaki isimlere yönelik İsrail ve ABD kaynaklı olduğu öne sürülen suikastlar sonrası İran''ın sürekli intikam naraları atmasına rağmen, olayları adeta unutması da rejimin iradesini zayıflatıyor...
Son 12 yılda Fizik Profesörü Mesut Ali Muhammedi, İran Atom Enerjisi Kurumunda çalışan Necip Şehriyari, nükleer fizikçi Daryuş Rızainejad, füze teknolojisinin mimarı olarak bilinen Hasan Tahrani Mukaddem, İran nükleer programının direktörü Muhsin Fahrizade, Uranyum zenginleştirme merkezinde çalışan Mustafa Ahmedi Ruşen ve İran Devrim ordusundan Albay Sayyad Hodayi uğradıkları suikastlarda yaşamlarını yitirdi...
Ancak sadece bu suikastlar değil, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani gibi üst düzey askeri yetkililere yönelik suikastlarda İsrail ve Amerika''yı suçlayan Tahran yönetimi, sürekli "kanları yerde kalmayacak" demesine rağmen (bazıları uydudan kontrol edilen yapay zekaya sahip silahlarla düzenlenen) suikastların üzerine ısrarlı gitmedi...
Bunlar dışında, sıklıkla bombalı saldırıların yaşandığı İran''da, yönetimin olaylar karşısında aciz kalmakla suçlanması da molaların gücünü zayıflatırken, işte otoritenin dış ülkelere değil de, kendi yurttaşlarına sokak şiddetiyle gösterilmesi İran''daki kalkışma fitilini bir kez daha ateşledi...
DURDURULAMAYAN DEĞİŞİM...
İran''da Mahsa Amini adlı genç kızın geçen hafta polis şiddetiyle öldürülmesi de molla rejimine karşı başlatılan başkaldırıların "dış güçlerin provokasyonu" olduğu iddiasını bir kez daha çürüttü...
Çünkü yurttaşlarını nefes alamaz hale getiren molla rejiminde son bir yıl içerisinde kadınlara yönelik şiddet yükselirken, toplumdaki tepki ve direnç de büyüyor...
Son aylarda İranlı kadınlar sokaklarda, toplu ulaşım araçlarında saçlarını kesiyor, başörtülerini çıkartıyor, güvenlik güçleriyle, hatta kendilerine sopalarla saldıran rejimin kadın milisleri ile çatışıyor...
İşte Mahsa Amini''nin katledilmesinden sonra Tahran''da Humeyni''nin posterlerini parçalamaya kadar giden tepkilerin başrolünde yine kadınlar var...
On binlerce kadın bir yandan saçlarını keserek, bir yandan başörtülerini meydanlardaki ateşlerde yakarak rejime direnirken, diğer taraftan da sokaklarda- ulaşım araçlarında- meydanlarda danslarla- sloganlarla rejimi sarsıyor ve protestolar İranlı gençlerin de katılmasıyla mollaları ürkütecek boyuta ulaşıyor...
Tahran yönetimi interneti keserek eylemciler arasındaki etkileşimini koparmaya çalışsa da, olaylar durmuyor...
Gençler kendilerini durdurmaya çalışan polisleri linç edercesine dövüyor, kadınlar "kahrolsun diktatör" sloganları atıyor...
Sosyal medyaya yansıyan karikatürlerde mollalar bir yandan yarasa gibi gösterilirken, bir yandan da vinçlerde asılı biçimde tasvir ediliyor...
Peki bu olaylar nereye gider?.. İşte en az 30 kişinin öldüğü 2018''deki gösterilerden sonra bu köşede, İran''ın bir kez daha karışacağına şu satırlarla dikkat çekmiştik;
"ABD ile İsrail''in Orta Doğu''da ileri karakolculuk tiyatrosuna her zaman olduğu gibi karşı çıkarak vurgulamak gerekiyor; günümüzde yaşanan eylemlerle olmasa da, kesin olan şu ki, uygar dünyanın hızlı gidişatı İran benzeri rejimleri eninde sonunda değişime zorlayacaktır..."
Evet bir soru daha sormak gerekiyor; Türkiye''yi bağnazlığa sürüklemeye çalışan çevrelerle Atatürk''ün nasıl büyük bir deha olduğundan habersiz gafiller İran''dan ders alıyor mu?..