Çık ortaya komplocu
CIA operasyonlarının deşifresini konu alan RED filminin bir gün mutlaka “gerçek” olacağına inanan Kongar, Türkiye’deki komplocuları o gün gelmeden meslek ahlakı ve vicdanın gereğini yapmaya çağırdı
Sevgili okurlarım, Türkiye yıllardır komplo teorileri ile çalkalanıyor...
İsimsiz ihbarlar...
Baskınlar...
Gözaltına almalar...
Tutuklamalar...
Sahte olduğu iddia edilen belgeler...
Yerleştirildiği öne sürülen bilgisayar kayıtları...
İnternete düşen, manşetlere çıkan gerçek mi, montaj mı olduğu tartışmalı ses ve görüntü kayıtları...
* * *
Bu olaylar ve iddialar Türkiye’de ilginç noktalarda yoğunlaştı...
İddialar, baskınlar, tutuklamalar, orduyu, polisi, jandarmayı, medyayı, politikacıları, işadamlarını, eğitimle ilgilenen sivil toplum kuruluşlarını hedef tahtası yaptı...
Devletin resmi iddianamelerinde yer alan ve Başbakan’dan, Genelkurmay Başkanı’ndan, ana muhalefet liderine, büyük işadamlarına kadar çok önemli kişileri hedef alan bazı belgelerin sahte olduğu yine devletin resmi kurumları tarafından belirtildi.
Sorumsuz ve şaibeli bazı iddia sahipleri devlet televizyonlarında saatlerce konuştu, politikacıları, siyasal partileri, devlet görevlilerini, medya mensuplarını suçladı.
Özellikle özel yetkili mahkemelerde görülen davalarda neyin gerçek, neyin komplo olduğu tartışmaları ayyuka çıktı...
Bazı iddialar ve baskınlardan bir sonuç çıkmadı...
Ama bazı insanlar, bazı belgeler ve iddialar dolayısıyla hâlâ hapiste.
* * *
Bu komplo iddialarının onda biri, hatta yüzde biri bile doğruysa...
Devletin görevlileri arasında bu komplolara alet olanlar var demektir.
O zaman akla şu sorular geliyor:
Bu komploları planlayanlar...
Bu komplolara alet olanlar...
Bu komploları bilenler...
Evrensel, mesleki ve bireysel ahlak açısından hiç mi rahatsız olmuyor?
Bu insanlardan hiçbirinin ahlakı ve vicdanı yok mu?
Bu insanların hiçbiri yasalardan ve Allah’tan korkmuyor mu?
Bugün, yarın, öbürgün, hiçbiri vicdanının verdiği rahatsızlık dolayısıyla konuşmayacak mı?
Eğer böyle komplolar yapılmışsa, bunlar sonsuza kadar gizli mi kalacak?
* * *
Sevgili okurlarım, ben iflah olmaz bir iyimserim.
İnsanın temeldeki iyiliğine, güzelliğine, ahlakına, vicdanına, namusuna inanırım.
Özellikle polis gibi, asker gibi bütün güvenlik görevlilerinin, savcıların, yargıçların ve onlar gibi bütün adalet mensuplarının evrensel hukuk kurallarına, yasalara, ahlak ve vicdana değer veren namuslu insanlar olduğunu düşünürüm.
* * *
Bugünlerde sinemalarda oynayan bir aksiyon filmi var:
RED.
İngilizce açılımı, “Emekli, Çok Tehlikeli” anlamına geliyor.
Bir avuç emekli CIA mensubunun, kötü adamlara karşı savaşımını anlatıyor.
Filmdeki kötü adamlar, ABD Başkan Yardımcısı, onu destekleyen çok zengin bir silah tüccarı, CIA içindeki çok yetenekli bir genç tetikçi ve onun amiri olan genç bir kadın.
Kötü adamlar, başkanlığa aday olan başkan yardımcısının eskiden Guatemala’da karıştığı bir katliamı örtbas etmek için, katliamdan sonra oraya gidip “ortalığı temizleyen”, artık emekli olmuş CIA ajanlarını öldürmeye başlıyor.
Filmi görecek olanların zevkini kaçırmamak için ayrıntılara girmeyeceğim, sürprizleri açıklamayacağım.
Ama filmden ders çıkarmak isteyenler için şu kadarını belirtmek istiyorum:
1) Evrensel ahlak, mesleki ahlakla, dostlukla ve vefayla bütünleştiğinde milli sınırları bile aşabilir...
2) Evrensel ahlak, mesleki ahlak ve kişisel ahlak bir bütün olarak, eninde sonunda kazanır.
Tüm komploculara duyu-rulur:
Bir gün mutlaka!
* Emre Kongar / Cumhuriyet
++++++
Barış ödüllü “yasa dışı bir hayat” kavgayla bitti(!)
Çok garip oldu başlık galiba...
Ama başka türlü özetlemek zordu bu durumu.
Bu yılki Hacı Bektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü’ne layık görülen isimdi Cemal Şener...
“Atatürk ve Aleviler” yazı dizisi için yaptığımız söyleşide, o kullanmıştı “yasa dışı” ifadesini. İstedimki hiç değilse uğurlanırken, kendi tanımladığı gibi anılsın: “Yasa dışı!”
Aleviler ve Alevilik üzerine yazdıklarımızı okumayanlara garip gelmiştir belki ama “700 yıllık bir isyan”dı Şener’in o gün bizimle paylaştığı: “Bizim cem evlerimiz yasa dışı, ibadetimiz yasa dışı, Osmanlı’dan beri yasa dışı yaşıyoruz!..”
Ve bu barış ödüllü yasa dışı hayat(!) önceki gece bir kavga sonucu noktalandı veya bilmem ki “virgül” mü demeli onun ebedi hayatının “anahtarı” olan!
“Kavga sonucu” çünkü onun en büyük ve belki tek kavgasıydı Alevilerin “öteki” olmadığını ispata çalışmak;
Türk olduğunu, Türkmen olduğunu, Orta Asya’nın içlerinden Anadolu’ya; kah dört nala, kah kılıçlardan geçerek, kah kellesi vurularak, kah dağlara sürülerek, kah devlet kurarak, kah yıkarak “teslim olduğunu” görünce diktiği kaleleri ama işte taaa Orta Asya’nın içlerinden, dağlarından, derelerinden akarak Anadolu’ya “var olan” bir Türk inancı olduğunu izah edebilmekti bütün derdi, tasası... “Yasal”, “meşru” yaşayabilmekti ata kültürünü...
Karşısına geçip “vermezük”, “istemezük” diyen aydın bozuntularına karşı da “kavga”sının arkasında durduysa o gece, inanırım “kalp dayanır mı” zulmün öylesine!
Birini kaybettiğinde otomatik olarak kazandığın ana geri sarıyor beynin. Ben bir insan, bir aydın, her daim yardımını esirgememiş bir araştırmacı olarak Cemal Şener’i kocaman puntolarla ve harflerin arasında dikkat çekici boşluklar bırakarak yolladığı “K O C A M A N T E - Ş E K K Ü R L E R” mesajıyla kazanmıştım hayatıma. E-posta kutumu açtığımda karşılaştığım manzara gülümsetmişti önce. Sonra, aşağıya aynen kopyaladığım mesajın “kekremsi” tadı hep kaldı algımın damağında:
“SEVGİLİ SELCAN TAŞÇI,
DİZİ YAZI ÇOK GÜZEL GİDİYOR. KALEMİNİZE, YÜREĞİNİZE SAĞLIK...
YAZIN HAYATIMIZA BÖYLE BİR YAZI DİZİSİ KAZANDIRDIĞINIZ İÇİN YÜREKTEN TEŞEKKÜRLERİMİ SUNMAK İSTİYORUM. ALEVİLERİN NE GÜZEL DOSTLARI VARMIŞ... AYRICA BU TADI BİZE YAŞATTINIZ... DİZİ KİTAP OLURSA ÇOK İYİ OLUR...YAYINLAMAYI DÜŞÜNÜRSENİZ YARDIMCI OLMAK İSTERİM.... SEVGİLER, SAYGILAR.... CEMAL ŞENER”
Bir “hatıra”dan oldum nasıl pişmanım
şimdi; o dizi hiç kitap olmadı...
Neden mi?
Bugün hayatın bu kadar kısa ve ölümün bu kadar davetsiz olduğunu bir kere daha tecrübe ettiğim şu saatte kabul etmeliyim ki;
Tembelim çünkü! Hayata, üzerinde gerine gerine yatabileceğin en ergonomiğinden ikiz yatak muamelesi çeken bir tembel!
Topu topu 60 yıllık bir hayata 30’dan fazla eser sığdıran, konferanstan konferansa, ekrandan ekrana, şehirden şehre, saha çalışmaları için o dağdan bu tepeye koşan ve bütün bunları “tutku düzeyinde” olan Atatürk sevgisini Aleviler’in içinden söküp alamasınlar diye yapan bir mücadele adamını kendi inancınca, kendine yakıştırdığı yola uğurlarken sanırım şahsen yapabileceğim daha çok çalışmak, daha çok yazmak, daha çok anlatmak üzere söz vermekten ibaret.
Bütün sevenlerine sabır diliyorum...
Not: Cemal Şener’in cenazesi bugün saat 13.00’de Karacaahmet Cemevinden kaldırılacak...
++++++
Kerkük’ün emanetiydi
Kerkük’lü bir ailenin çocuğu olarak, zulüm altındaki Türk yurdunun emanetlerindendi Ömer Öztürkmen Türkiye’ye. O emanet bugünden itibaren artık ebedi mekanında.
Ben hiç tanımadım ama Yeniçağ onunla beraber çalışan gazetecilerle dolu; “Ömer abi” diye başlayan cümlelerin tamamı buruk... 1929’da başladığı ömrüne gazeteciliği, yazarlığı, yöneticiliği, siyaseti sığdırmayı başarmış kişilerden Öztürkmen; Yeni İstanbul ve Tercüman gazetelerinde Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. Orta Doğu gazetesinin kuruluşunda görev aldı. Anadolu Ajansı muhabiri olarak Beyrut’a gitti ve Adalet Partisi Bursa Milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Üç de kitap çıkardı. Hiç bırakmadığı yazının son adresi Türkiye gazetesi oldu.
Bugün Fatih Camii’nde öğle namazı sonrasında kılınacak cenaze namazının ardından Edirnekapı mezarlığına defnedilecek olan Öztürkmen’e Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
++++++
Çevreci teröristle müzakere olmaz!
12 bin yıllık antik kent Hasenkeyf
yok olacak...
300’e yakın tescilli höyük sular
altında kalacak...
Resmi rakamlara göre 55 bin kişi göç etmek zorunda kalacak ve yoksullaşacak...
Binlerce bitki ve hayvan türü yok olacak, Dicle Vadisi’nin eko sistemi bozulacak...
Bunları söylemek suç...
Söylersen yakana yapışılıyor!
Ama ellerine makineliyi alıp, bellerine bombaları bağlayıp dağa çıkanlarla...
On binlerce kişinin ölümüne neden olanlarla “barış” görüşmeleri yapılıyor!
Ne hikmetse; onların nerede saklandıkları bir türlü öğrenilemiyor, o dağlar o teröristlerin başına geçirilemiyor!
Neden?
Çünkü asıl teröristler, Ilısu’ya karşı çıkanlar...
Örgüt lideri de Tarkan!
Terörün son sekiz yılda hortlamasının ve ülkeyi bu hale getirmesinin
nedenini şimdi
anladınız mı?
Eğer sorunun tespiti böyleyse...
Çözümün nasıl olmasını bekliyordunuz ki?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Erdoğan’ın İngiltere Başbakanı Cameron’a hediye ettiği halı açılmadan depoya kaldırılmış.
Hiç kimse bizden Suudi Kralı’na aynı nezaketsizliği yapmamızı beklemiyordur umarız.
* Haldun Ertem
++++++
Oktay Usta’dan ekşili köfte tarifi
Bütün halde duran HSYK’yı dilimleyin, küp küp doğrayın, kendini bırakıncaya kadar haşlayın, ince ince kıyıp, bir diş müsteşarı ilave edin. Danıştay serttir, kabuğunu sıyırın, iyice kazıyın, ortadan bölüp, püre haline gelene kadar rendeleyin. Yargıtay’ın kökleri saplıdır, ayıklayın. Başsavcı zaten komple sap, komple atın, bir baş soğan koyun onun yerine... Sayıştay’ın çekirdeklerini çıkarıp, kaşığın tersiyle, olmazsa, elinizin tersiyle, ezin. Anayasa Mahkemesi’ni yıkayın, yağlayın, daldırın parmaklarınızı, pembeleşene kadar yoğurun. Pirinci çene suyunda ıslatın. Püf noktası... Siyah taşları ayıklıyormuş ayaklarına yatıp, pirinç kılığındaki ak taşlara dokunmayın, ki, lezzeti kaçmasın...İki çorba kaşığı hamaset ekleyip, bi tutam davul tozu minare gölgesi serpin. Koyun hepsini bi kaba, ak’laşana kadar boooolca unlayın, her tarafına bulaştırın.
Avcunuzun içindedir artık. İstediğiniz kıvama gelmiştir. Ovalaya ovalaya yuvarlayın. Nihai şekli verin.
*
Şimdi geldik terbiyesine... Yumurtayı kırın. Ak’ını ayırın. Ekşi’yle ak yan yana olmaz çünkü... Ak’ı bozar. Sarısına damlatın. Başlayın çırpmaya. Nerden geldiğini şaşırsın ekşi... Terbiye olana kadar çırpın.
*
Kısık ateşte alıştıra alıştıra pişmeye bırakılan köftenin suyundan bi kaç kaşık yedirin ki, terbiyesi kesilmesin... Tam terbiye olsun, ekşime yapmasın. Hazmı kolay olsun. Boca ediverin artık üstüne... Cümleten afiyet olsun.
Ekşili köfte de derler buna. Siz sakın demeyin. Terbiyeli olun. Terbiyeli köfte deyin. Uslu uslu yiyin.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Bakalım sırada kim var
Başbakan silahı çekmişti: “Eğer gazetecilik buysa ben bu zihniyetle mücadele etmem, savaşırım. Gereğini yapacağız zaten, göreceksiniz...” Doğal olarak savaşı Oktay Ekşi kaybetti... Başbakan’ın elinde devletin ipleri, Ekşi’nin elinde ise sadece bir kalem vardı. Oktay ağabey veda yazısında habbenin (damlacığın) ısrarla kubbe yapıldığını yazdı. Eğer kendiliğinden istifa etse mesele yoktu. Öyle uygun görmüş der geçerdik. Ama istifa etmeye mecbur bırakılmıştı. Sarf ettiği iki kelime gerçekten ağırdı. Ancak demokrat bir ülkede bu suçun karşılığı hakaret ve tazminat davası açılmasıdır. Bakalım sırada kim var?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Sözcü gazetesi hatırlatıyor, Oktay Ekşi’nin “ağır sözleri”ne katlanamayan Başbakan, eski Anadolu’da Vakit, çiçeği burnunda Yeni Akit’in bol “biiiipppp”li yazarına nasıl katlanıyor acaba? Hem de hemen her seyahatte, her dakika, hep yanında...
++++++
MİNİ YORUM
Kandil ulakları alınacak
Aslı Aydıntaşbaş’ın Milliyet’in geleneksel olarak manşetten verdiği yazısına göre İmralı’da beslediğimiz caninin, Kandil’de beslenen caniciğe yolladığı mektubun, kazasız belasız yerine ulaşması için “ulak” görevini “yüce devlet”imiz üstlenmiş. Mektup, Avrupa üzerinden “güvenilir bir PKK’lı(!) bulunmak” suretiyle Kandil’e yollanmış. İşin buraya kadar olan kısmında da bir dolu izaha muhtaç, sakat sıfat var ya; zahmete de gerek yoktu dedim yazıyı okurken... Türkiye’de Kandil ulağı kıtlığı mı var Allah aşkına; Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Yasemin Çongar, Ahmet Altan, Amberin Zaman duymasınlar; alınırlar sonra...