CHP'de sessizlik alarmı...
Geçenlerde Ankara’da, uzun süre parti meclisi üyeliği yapmış, partinin eski malvarlıklarının iadesinde çalışmış bir hukukçu arkadaşın oğlunun düğün töreni yapıldı. Nikah şahidi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu idi. Nikahı da Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık kıydı. Nikaha yakın, Kılıçdaroğlu geldi. Ancak geldiğinden kimsenin haberi olmadı. Yalnızca Belediye Başkanı karşılamaya gitti. Nikah öncesi ve nikah sonra Kılıçdaroğlu’nun masasında kendisi, düğün sahibi ve belediye başkanı vardı.
Milletvekillerine sordum; Kılıçdaroğlu, masasına gidip hoş geldin demeyi yasakladı mı? Hayır dediler.
Deniz Baykal ile düğün veya bir toplantıya giderken, kendimizi baştan ayağa kontrole alırdık. Çünkü, girişten itibaren Baykal’a sürekli bir ilgi birikimi olurdu. Herkes Baykal’a merhaba demek için gelirdi. Bu süreç genel başkanlıktan ayrıldıktan sonra da devam etti.. Bugün de ediyor. Bir ara Antalya’da para ile tutulan bir takım insanlar Baykal’a karşı yanlış yaptılar. Ancak bu yoz davranışın içinde olanlar, bizzat Antalyalılardan büyük ölçüde tepki aldılar.
Aslında, ileri düzey demokrasilerde, başbakanlar için bile gittikleri yerlerde izdiham olmaz. Ancak Türkiye gelenekleri içinde halk, liderlere sıcak bakar ve onlara sevgi gösterir.
Sonunda şu kanaate vardım... Sayın Baykal bir liderdir... Sayın Kılıçdaroğlu ise CHP Genel Başkanı’dır.
Partide olan suskunluk, Sayın Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık işini iyi götüremediği imajı yaratmıştır. O kadar ki Kılıçdaroğlu, 90 yıllık CHP’nin misyonuna sahip çıkmak yerine, “Yeni CHP” yaratmak istiyor. Bir yerde söylediğini başka yerde nakzediyor. Kendisini getiren Önder Sav gibi örgüt insanlarını tasfiye ederek ve CHP misyonuna yüz seksen derece ters insanları, bizzat CHP’nin geçmişi ile hesabı olanları milletvekili yaparak, özerk bölge gibi ülke bütünlüğü açısından düşündüren vurgularla, her zaman ve her yerde kafa karışıklığı yaratıyor. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği talimat doğrultusunda Genel Başkan Yardımcısı Sencer Ayata’nın koordinasyonunda yeni parti programı yazılıyormuş. Bu programda 4 farklı ideolojiye ait renklerin bir araya getirileceği ifade ediliyor.
Bu yeni program, 17-18 Temmuz tarihlerinde Arena Spor Salonu’nda yapılacak 34. Olağan Kurultay’a sunulacak... Yeni programda, “sosyal demokrat”, “sosyal liberalizm”, “sosyalizm” ve “Atatürkçü” renklerin bulunacağı ifade ediliyor.
Raporda, “Geleneksel sosyal demokratlar, sosyal liberalizme inananlar, sosyalist gelenekten beslenenler, Cumhuriyetçi ve Atatürkçü mirasımızı vurgulayanlar, özetle farklı sol ve demokrat refleksler içeren CHP’nin tüm renkleri parti programı içinde yer alacaktır” deniliyor. Ayrıca yine raporda “Partinin barındırdığı ideolojik farklılıklar CHP’nin zenginliğidir... Programımız, CHP’nin zengin ideolojik birikimini sol, demokrat ve cumhuriyetçi bir fikri zeminde buluşturacak ve kaynaştıracaktır” ifadeleri yer alıyor.
Hani sanki programdan önce sol, demokrasi ve Cumhuriyet farklı farklı çizgilerde idi.
2005 yılında Sayın Baykal, beni Parti Meclisi’ne önermişti. Bir gazeteci de ‘solcular dururken, solcu olmayan birini Parti Meclisi’ne aldılar’ diye yazmıştı. Bana sormuşlardı... Ben de “CHP’nin çizgisi, adı üstünde halkçı çizgidir. İdeolojik tariflere takılmak zaman kaybıdır. Ben de halkçıyım” demiştim.
Solda bu kadar ince ve teknik ayrım yapmak, partiye hiçbir yarar getirmeyecek ve tersine düşünceleri bölecektir.
Söz gelimi, sosyal liberalizm veya liberal sol, toplumsal konularda devletin farklı gelir grupları arasında oluşan eşitsizlikleri gidermesi amacıyla eğitim, sağlık gibi hizmetlerin halka tümüyle ücretsiz sunulması gerektiğini savunan siyasi ideolojidir. Bu ideolojiyi sol düşünceden ayırmanın ne anlamı olabilir? Olsa olsa halkta kafa karışıklığı yaratır ve CHP’yi yeniden parçalamanın bir yöntemi olabilir.
Ayrıca, Milliyetçi ve Ulusalcı çizgide olup da, CHP’ye oy verenler artık vermesin mi?
Bu kadar kafa karışıklığı yaratan bir CHP yönetimi varken, CHP’liler susmasın da ne yapsın?