CHP’de faraziyeler tutmadı
Faraziye, kesin olmayanı benimseme demektir. Postüla da ispat edilmeye gerek duyulmadan doğru olarak benimsenen önermeye verilen addır.
CHP’de Deniz Baykal’ın genel başkanlığı döneminde, bazı medyanın ve parti içi ayak oyunlarının etkisi ile kamuoyunda oluşmuş birtakım faraziyeler vardı.
1) Bunlardan birisi, Baykal’la olmaz şeklindeydi. Bu sözü medya çok sık gündeme getiriyordu. Aslında ise olayın altında, 1 Mart Tezkeresi vardı. Bu tezkereden sonra, ABD’nin ve Soros’un Baykal’ı tasfiye etmek istekleri onların yol haritası olmuştu.
2003 yılında Hükümet tarafından Meclise “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi” verildi. Bu tezkereye göre, en fazla 62 bin yabancı askeri personelin 6 ay süreyle Türkiye’de bulunması öngörülüyordu. Ayrıca yabancı kuvvetler, 255 uçak ve 65 helikopter bulundurabilecekti. Bu tezkereye Deniz Baykal şiddetle karşı çıktı.. Tezkerenin reddedilmesi Amerikalılarda hayal kırıklığı yarattı. Türk hava sahasını, liman ve topraklarını kullanamayan ABD, Irak işgali sırasında daha ağır bir ekonomik ve sosyal fatura ödemek zorunda kaldı.
Medyadan milletvekili adaylığı için başvuranlar, milletvekili adayı yapılmayınca Baykal için her türlü lanetin içinde oldular. CHP içinde kaybedenler de hatayı kendilerinde değil, Baykal’da buldular. Söz gelimi, 7-8 milletvekili çıkaran bir ilin birinci sırasına konulan bir arkadaşımız, kazanamayınca Baykal’a yüklenmeye başladı. Oysa ki bu il kendi iliydi ve daha önce çalışmış olsaydı kazanırdı.
Baykal istifa etti... Ancak parti ne iktidara geldi... Ne de daha yüksek oy aldı. Zira Baykal’ın istifa ettiği günlerde, kamuoyu yoklamalarında CHP’nin oyları yüzde 28 ’in üstünde görünüyordu. Yani, Baykal’la olmaz postülasının yanlış olduğu ortaya çıktı ve tabulaşmış bu düşünce, CHP’ye zarar verdi.
2) İkinci faraziye Baykal gezmiyor... Parti dolaşmıyor şeklindeydi. Her şeyden önce bu suçlama bir faraziye olmakla birlikte aynı zamanda yanlıştı... Zira Baykal gerektiği zaman, gerektiği yere gidiyordu. Gittiği yerin anlamına göre de konuşuyordu. Biz Baykal’a yetişmekten yorgun düşüyorduk.
Aslında siyasette amaçsız dolaşmak çok daha kötüdür. Söz gelimi Kılıçdaroğlu her yere gitti... Ancak oy artışı olmadı. Kaldı ki Erciş’teki deprem yerinde, Erciş’i il yapacağız diye siyaset yapmasına Ercişliler bile üzüldü.
Gereksiz yere ve yalnızca gitmiş olmak için gitmenin, Türk siyasi tarihinde “Deli danalar gibi dolaşmak” diye birde adı vardır.
3) En büyük yanlış ve faraziye ise laikliği savunmanın partiyi iktidara getiremeyeceği şeklindeydi. Kılıçdaroğlu bu etki ile, seçimlerde adeta bir koalisyon yaptı.
Gerçek olan; laikliğin olmadığı bir Türkiye’de demokrasinin de olmayacağıdır. İslam dini bünyesinde, ibadet yanında sosyal ilişkileri yöneten yasaları da barındırır. Laiklik, hem dinin siyasi amaçla istismarını önler, hem de dinin devlet işlerinden ve yönetimden uzak tutularak daha saygın kalmasını sağlar.
CHP’de en azından bazı üst yönetimin laikliği iktidar engeli gibi görmesi, CHP misyonuna da aykırıdır. Zira uzun süre şeriatla idare edilmiş Osmanlı İmparatorluğundan sonra, laikliğin ve demokrasinin yerleşmesi CHP’nin temel misyonudur. Bir siyasi parti iktidara gelip de bu misyona hizmet etmez ise bu daha kötüdür. Türkiye yüz yıl daha geri gidecektir.
Ne var ki laikliği ikinci plana almanın da CHP’ye oy getirmediği ve tersine götürdüğü görüldü.
Bu şartlarda medyada ve bazı çevrelerde aleyhte kullanılan tabuların yıkıldığı bir CHP için oturup yeniden düşünmek zorundayız.