CHP tekrar rayına girmelidir
Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün, adaylık bildirisinde “Ancak CHP üyesi olmadığım gibi CHP’ye adaylık başvurusu da yapmamıştım. Sosyalist soldan gelen birisi olarak adaylık teklifini Kılıçdaroğlu’ndan aldım. Bizzat sayın genel başkanımızdan Alevi, Dersim ve Kürt sorunlarında ” yeni bir dönem “ açılacağının ve genel olarak ülkedeki siyasi havayı özgürlük ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda dönüştürme yönünde işaretler aldığımdan bu teklifi hiçbir tereddüt göstermeden kabul ettim.” dedi.
Kaldı ki, Hüseyin Aygün bildirisinde “Vartinik - mirik kayıplarının avukatıyım. 1938 katliamı ile ilgili davalar açtım. Biri anadilimizde olmak üzere çeşitli kitaplar yazdım” deyip ekliyor. “Dersimlilerden özür dilenmesinin takipçisi olacağım” diyor. Bu söylediklerini kendisine adaylık teklifi yaptığında, Kılıçdaroğlu’na da anlattığını söylüyor.
Dahası da var... Dersim dosyasının açılacağı, parti programında var.
Özet olarak Hüseyin Aygün ne söylediği ve ne söyleyeceğini saklamadı. Lafı kıvırmaya gerek yok... Herkesin aklındaki soru şudur: Acaba Hüseyin Aygün bu dediklerini yapmamış olsaydı veya başka düşüncede biri olsaydı Kılıçdaroğlu onu aday yapar mıydı?
Söz gelimi buna benzer bir soruyu, Ayşe Uygur isimli bir hanım, Yalçın Bayer’in köşesinde Kılıçdaroğlu’na sormuş: “Hüseyin Aygün’ü milletvekili yapmaktaki amacınız neydi? Amacınıza ulaştınız mı?”
Türkiye, sözde Ermeni soykırımı iddiası, içeride ve dışarıda yaşamsal sorunlarla uğraşırken, ülkenin önüne bir de Dersim sorunu çıkarmak, çıkaran kim olursa olsun, iyi niyetle bağdaşmaz. Kimse tarih önünde bunun hesabını veremez.
Tepki gösteren 12 CHP milletvekiline gelince... Bu milletvekilleri vatanseverliği ve Atatürk’e saygıyı her şeyden önde tutmuşlardır...
Partide CHP içinde aynı fikirde olup da, bulundukları pozisyon itibariyle tepki göstermeyen milletvekilleri olduğu konuşuluyor.
Vatanın ve milletin geleceği söz konusu olunca, makam - mevkinin önemi olur mu? Demek ki bazıları Cumhuriyet ve Atatürk’ü mevki ve makam için kullanmışlar.
Akla gelebilecek herhangi bir soruya cevap olması açısından ifade ediyorum... Ben partide mezhep ve etnik istismarlar yaşandığını gördüğüm için bir daha aday olmadım ve bunu da seçimlerden altı ay önce ve ayrıca 21 Mart 2011 tarihinde açıkladım.
Açıklama yapan 12 milletvekilinin atladığı bir husus var... Diyorlar ki: “CHP genel başkanı ve yetkili organlarının bu gelişmeler karşısındaki suskunluğunu kabul etmek mümkün değildir.”
Gerçekte herkes iyi biliyor ki Kılıçdaroğlu parti yetkili organlarını kendisi oluşturdu. Kurultaylarda çarşaf liste yapmadı, blok liste yaptı. Genel seçimlerde ön seçim yapmadı. MYK’yı 4 defa değiştirdi. Kongre yapmadan il başkanlarını sürekli değiştiriyor. İstanbul’da 4 defa, Ankara’da 4 defa ve İzmir’de 3 defa il başkanını, re’sen değiştirdi. Yani ortada konuşması gerek bir tek genel başkan var.
Öte yandan parti sözcüsü de kamuoyuna ve CHP örgütüne yanlış bilgi vererek oyalama yapıyor.
Hüseyin Aygün’ün 10 Kasımdaki konuşmasını duymayan bir sağır sultan kaldı... CHP sözcüsü ise, “duymadık, basında göremedik...” diyor. MYK savunma istedi diyor... Gerçekte ise, MYK doğrudan savunma almaz. Bir komisyon kurarak inceleme yaptırır. Gerekirse, disipline verir.
Türkiye’de ana muhalefet olarak, iktidara alternatif olarak ve demokrasinin yerleşmesi için, CHP’ye ihtiyaç var. CHP’nin raydan çıkmasına önce örgüt tepki göstermeli ve partinin yeniden rayına girmesi için çalışmalıdır.