Çevreyi koruyamadık

Türkiye İstatistik Kurumunun açıklamasına göre 2017 yılında çevre koruma harcamalarının yüzde 35'i devlet ve yüzde 65'i özel sektör tarafından yapıldı. Yine çevre koruma yatırımların yüzde 62'si özel sektör tarafından yüzde 38'i devlet tarafından yapıldı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) çevre koruma harcamalarını 9 sınıfa ayırmaktadır.

1. Dış ortam havasını ve iklimi koruma.

2. Atık su yönetimi.

3. Atık yönetimi.

4. Toprak, yeraltı ve yüzey sularının korunma ve kalitesinin iyileştirilmesi.

5. Gürültü ve vibrasyon azaltılması.

6. Biyolojik çeşitliliğin ve peyzajın korunması.

7. Radyasyona karşı koruma.

8. Çevre korumaya yönelik araştırma, geliştirme.

9. Diğer çevre koruma faaliyetleri.

2017 Yılında Türkiye'de çevre koruma harcamalarının gayri safi yurtiçi hasıla içindeki payı yüzde 1.11 oldu. Bu rakam bize Türkiye çevre bilincinin yeterli seviyede olmadığını gösteriyor.

Çevre performansı endeksi 2014'e göre Türkiye'nin çevresel performansı Dünya ülkeleri,178 ülke arasında 66. sıradadır. Avrupa Birliği 29 ülkesi arasında ise, 28.sırada yani sondan 2. sıradadır. 29. sırada, son sırada Romanya vardır.

Çevre kirlenmesinin olumsuz etkisi bir günde ortaya çıkmıyor.. Kanser gibi zaman içinde ve sinsice büyüyor.. Sorun, zaman içinde çok rahatsız edici boyutlara gelince, yeşilin yok oluşunu, nehirlerin bitişini gözümüzle gördükçe hatırlıyoruz.

Örneğin, İstanbul surları milattan sonra on birinci asırda yapıldı. Bu surlar son 50 yılda, 9 asır boyunca yıprandığından daha fazla yıprandı. Hızlı yıpranmasının birbirine bağlı iki nedeni var.

1) Çevre kirliğinden doğan asit yağmurları

2) Hızlı şehirleşmeden doğan problemler.

Asit yağmuru yalnızca ağaçları ve yeşili değil aynı zamanda taşı bile eritiyor.

Ayrıca, hava, toprak ve su kirliliği de insanlığı tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

İzmit Körfezi bütün kurtarma çabalarına rağmen kaybedilmiştir.

Herhalde dünyada Kumburgaz örneği, kumlar üstünde yapılmış on-on beş katlı binaların olduğu bir başka ülke yoktur.

Aslında çevreye en duyarlı olması gereken belediyelerdir.. Ancak belediyeler aynı zamanda finansman imkanı elde etmek için yeşil alanların imarını değiştiriyor.. Bu alanları imara açıyor.. Yahut da park yapılması daha uygun olan kamuya ait veya belediyeye ait alanları park yapmak yerine İşhanı yapılması için

veriyor..

Elmalı Barajı çevresinde ve Çavuşbaşı'nda yalnızca son on yılda yeni şehirler oluştu. Böyle giderse İstanbul'un çevresinde 20-30 yıl sonra orman kalmayacak. Ömerli'de ormanlar taş ocakları ile dolu... Sanki taş çıkaracak başka alanlar yokmuş gibi.

Çevre sorunu eğer doğmadan önlenmezse, telafisi imkansız zararlar ortaya çıkmaktadır.. Kirlenen denizi, erozyona uğrayan toprağı, nükleer kirlenmeden ölen insanları, bir daha yerine koyamazsınız.

Türkiye'de çevre sorunlarını doğrudan veya dolaylı yoldan ilgilendiren çok sayıda kanun ve kararname ile 28 uluslararası sözleşme mevcuttur. Bu karmaşa içinde istesek de bu sorunu çözmeyiz. Çünkü bu kadar kural bizzat "mevzuat kirlenmesi" demektir.

Kaldı ki idari örgüt olarak da çevre sorunlarında tam bir karmaşa yaşıyoruz. Çevreyle ilgilenen, Çevre Bakanlığı olmasına rağmen, ayrıca yedi bakanlık ve bir o kadar da idare var.. SİT kurulları var.. Belediyeler var.. Bunlar birbiriyle çelişkili kararlar alıyor. Özetle işler arapsaçına döndü.

İdari olarak çevre sorunu yeniden düzenlenmeli ve yalnızca bir bakanlık yetkili ve sorumlu tutulmalıdır.

Ayrıca toplum da çevre konusunda bilinç sahibi değildir. Yalnızca birkaç tane gönüllü kuruluş var. Bu nedenle aynı zamanda toplumun da çevre bilinci geliştirilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları