Çevre sorunu toplumdan götürüyor
Çevre kirlenmesinin olumsuz etkisi bir günde ortaya çıkmıyor.. Kanser gibi zaman içinde ve sinsice büyüyor.. Bu nedenle çevre sorunlarını sık sık unutuyoruz. Sorun, zaman zaman çok rahatsız edici boyutlara gelince, yeşilin yok oluşunu, nehirlerin bitişini gözümüzle gördükçe hatırlıyoruz.
Örneğin, İstanbul surları milattan sonra on birinci asırda yapıldı. Bu surlar son 50 yılda, 9 asır boyunca yıprandığından daha fazla yıprandı. Hızlı yıpranmasının birbirine bağlı iki nedeni var.
Birisi çevre kirliğinden doğan asit
yağmurları.
İkincisi de hızlı şehirleşmeden doğan problemler.
Asit yağmuru yalnızca ağaçları ve yeşili değil aynı zamanda taşı bile eritiyor.
İstanbul Üniversitesi’nin arka bahçesinde 1930’lu yıllarda yapılan bahçe taşları kağıt gibi soyuluyor. O kadar ki daha yakından bakınca sanki bu taşlar üzerine birileri kezzap dökmüş de bu kadar erimiş görünüyor.
Asit yağmuru, çevre sorunlarından yalnızca bir tanesidir. Ayrıca, hava, toprak ve su kirliliği de insanlığı tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
Türkiye bu gibi çevre sorunlarını en ağır yaşayan ülkelerin başında gelmektedir.
İzmir Körfezi ilk kurbanımız oldu.. Arkasından İzmit Körfezi ve derken tüm Marmara’yı önce kaybettik.. Şimdi kurtarmaya çalışıyoruz.
Herhalde dünyada Kumburgaz örneği, kumlar üstünde yapılmış on-onbeş katlı binaların olduğu bir başka ülke yoktur.
Büyük şehirlerin hemen hemen yarısı gecekondudur.. Yıllarca gecekondudan önce bu bölgelere elektrik ve su verildi... Sonuçta gecekondu yapan da geleceği ile ilgili daha rasyonel bir planlama yapamıyor.. İnsanlara iyilik yapalım derken kötülük yapmış oluyoruz.
Aslında çevreye en duyarlı olması gereken belediyelerdir.. Ancak belediyeler aynı zamanda finansman imkanı elde etmek için yeşil alanların imarını değiştiriyor.. Bu alanları imara açıyor.. Yahut da park yapılması daha uygun olan kamuya ait veya belediyeye ait alanları park yapmak yerine işhanı yapılması için
veriyor..
Elmalı Barajı çevresi, Çavuşbaşı’nda yalnızca son on yılda yeni şehirler oluştu. Böyle giderse İstanbul’un çevresinde 20-30 yıl sonra orman kalmayacak. Ömerli’de ormanlar taş ocakları ile dolu... Sanki taş çıkaracak başka alanlar yokmuş gibi.
Kuraklık, açlık, savaşlar, nükleer enerji, sağlık ve uyuşturucu sorunları da, insanlığı tehdit eden sorunlardır. Bu gibi sorunları da çevre sorunu olarak sayabiliriz..
Çevre sorunu eğer doğmadan önlenmezse, telafisi imkansız zararlar ortaya çıkmaktadır.. Kirlenen denizi, erozyona uğrayan toprağı, nükleer kirlenmeden ölen insanları, bir daha yerine koyamazsınız.
Türkiye’de çevre sorunlarını doğrudan veya dolaylı yoldan ilgilendiren 37 kanun, 3 kanun hükmünde kararname ve 28 uluslararası sözleşme mevcuttur. Bu karmaşa içinde istesek de bu sorunu çözmeyiz. Çünkü bu kadar kural bizzat “mevzuat kirlenmesi” demektir.
Kaldı ki idari örgüt olarak da çevre sorunlarında tam bir karmaşa yaşıyoruz. Çevreyle ilgilenen, Çevre Bakanlığı olmasına rağmen, ayrıca yedi bakanlık ve bir o kadar da idare var.. SİT kurulları var.. Belediyeler var.. Bunlar birbiriyle çelişkili kararlar alıyor. Özetle işler arapsaçına döndü .
İdari olarak çevre sorunu yeniden düzenlenmeli ve yalnızca bir bakanlık yetkili ve sorumlu tutulmalıdır.
Ayrıca toplum da çevre konusunda bilinç sahibi değildir. Yalnızca birkaç tane gönüllü kuruluş var. Bu nedenle aynı zamanda toplumun da çevre bilinci geliştirilmelidir.