Cari açık kansere dönüştü (ı)
2001 yılına kadar Türkiye’nin cari işlemler açığı risk oluşturmuyordu. AKP iktidarı ile birlikte 2003 yılında artmaya başladı. 10. yılında ortaya çıkan dış ticaret açığı 447.1 milyar dolar ve cari açık ise 344 milyar dolar oldu. Cari açık düştü derken, 2012 yılında yine de 49-50 milyar dolar oluyor.
Uluslararası karşılaştırmalarda cari açığın Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya (GSYH) oranı bir gösterge olarak kullanılır. 2012 yılında bu oran yüzde 7’dir. Bu şartlarda bazı ufak ekonomileri dikkate almazsak, Türkiye yine dünyada en fazla cari açık veren bir ekonomidir.
Borsa, Moody’s ’in not artırımı umudunu satarak spekülatif artışlar sağladı. Ancak Moody’s şimdi not artırımı olmayacağını açıkladı. Gerekçe olarak ta, cari açığı gösterdi.
Dış ticaret açığı, Türkiye’nin ithalatı ile ihracatı arasında ortaya çıkan farktır. Dış ticaret açığının bir kısmı turizm gelirleri ile, yurt dışı müteahhitlik gelirleri ile kapatılır. Geriye cari açık kalır. Cari açık doğrudan doğruya Türkiye’nin kaynak kaybıdır.
Yani Türkiye AKP iktidarında dış ekonomik ilişkilerinden, 10 yılda toplam 344 milyar dolar kayba uğramıştır. Bu kaybı karşılamak için dışarıdan borçlanmıştır. Bankalarını ve imalat sanayi dahil karlı işletmelerini yabancıya satmıştır. Kamu altyapı yatırımlarını ve kamu varlıklarını yabancıya kiralamış veya satmıştır. Doğru taraftan bakarsak, on yıl idare edildiği ve önlem alınmadığı için artık cari açık tedavisi olmayan bir kansere dönüşmüştür. Bu sorunu ve çözümünü biz yıllardır söylüyoruz.. Moody’s söyleyince kıymete biniyor. Bu hayati sorun hükümetten çok, spekülatif sermayenin kullandığı kalemşörler tarafından ört bas ediliyor. Söz gelimi bunlardan birisi Moody’s kafa karışıklığı yarattığını ifade ederek “Moody’s not artırmamayı tercih etti” diyor... Hey yavrum! Gerçekleri gizlemek bugün sana ekmek vermektedir ve fakat aynı zaman da ulusun geleceğini ipotek altına almıştır. Cari açık bir kansere dönüştü. Ancak cari açıktan çıkarı olan başta hükümet ve medya veya dış borcu olan iş adamı, cari açığın yönetilmesini istiyor. Gerçekte ise cari açık yönetildikçe tedavi imkanları daralıyor. Çünkü:
Cari açığın finansmanı için alınan 330 milyar dolarlık dış borçlara Türkiye ortalama yılda 10 milyar dolar faiz ödüyor. Bankalar ve karlı işletmeler yılda en az 6 milyar dolar kar transfer ediyor. Bunlar cari açığın artmasına neden oluyor. Yani cari açık kendi kendini besleyen bir sürece dönüştü.
2) 2002 yılında toplam tasarrufların GSYH’ya oranı yüzde 19 iken, şimdilerde yüzde 13’lere geriledi. Bunun temel nedenlerinden birisi özel tasarrufların düşmesidir. Özel tasarruflar, koalisyon dönemlerinde ertelenen dayanıklı tüketim talebinin artması, ülke riskinin artması ve reel faizlerin bu riskin altında kalması nedeniyle düşmüştür. Tasarruf oranı düştükçe tasarruf-yatırım açığı cari açık olarak yansıyor.
3) Uygulanmakta olan düşük kur politikası, sanayinin kullandığı ithal aramalı ve hammaddeyi, yerli üretimden daha ucuz yaptı. Sanayi iplik gibi, deri gibi aramalı üreten fabrikaları kapattı. Pamuk üretimi geriledi. Sanayi artık üretim yapmıyor bu malları ithal ediyor. İthalata bağımlı bir üretim yapısı oluştu. Önlem alınarak yerli aramalı ve hammadde üretimine birkaç yılda geçilmesi mümkün değildir. Bu riske hükümet girmek istemiyor. Bu nedenle de maalesef ithalat devam edecek ve cari açık devam edecektir. Öte yandan hızlı büyüm , cari açığı artırır’85 Ancak cari açığın önlenmesi için büyümeyi yavaşlatmaya çalışmak pire için yorgan yakmaya benzer. Yarın devam edeceğiz...