Cari açık, geleceğimizi hovardaca tüketmektir
2011 cari açığı 77 milyar 89 milyon dolar oldu. Aynı yıl, Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH ) 800-820 milyar dolar olarak hesap ediliyor. Bu şartlarda, cari açığın GSYH oranı yüzde 9.5’tur. Yüzde 9.5 cari açık oranı yüksek bir orandır. Söz gelimi, cari açık veren ülkeler içinde iflas halinde olan Yunanistan’da cari açık oranı yüzde 8.4’tür. Brezilya’da cari açık oranı yüzde 2.5’tir. İtalya’da yüzde 3.5’tir. Küçük bazı ekonomileri saymazsak Türkiye, Dünya’nın en yüksek dış işlemler cari açığını veren ülkesi konumuna gelmiştir.
Cari açık, dış ekonomik ilişkilerden dolayı, ithalat ve ihracat, turizm geliri ve gideri, navlun geliri ve gideri, ücret ve yatırım gelir ve gideri gibi dış ekonomik ilişkilerden dolayı ortaya çıkan eksi farktır. Türkiye’nin bu ilişkilerden 2011 yılında 77 milyar 89 milyon dolar dolayı kaybı olmuştur.
2000 yılından 2011 yılı sonuna kadar da toplam cari açığımız 300 milyar dolardır. Bu açığın finansmanı önceden yapılıyor. Söz gelimi, eğer önceden dış borç alarak veya bir varlık satarak döviz bulmamış olsak, ithalat yapamayız.
Son yıllarda bir yandan cari açık artıyor, bir yandan da döviz girişi eski hızla devam etmiyor. 2011 yılında, 12 milyar 461 milyon dolarlık, kaynağı belli olmayan bir döviz girişi cari açığın finansmanına destek olmuştur. Ancak her yıl, ödemeler bilançosunda net hata ve noksan olarak görülen böyle bir giriş olmayabilir.
Cari açık için, GSYH’nın yüzde 5’i kadar risk yoktur diyenlerden tutun da, finasmanı yapıldığı sürece risk yoktur diyenler, cari açıktan beslenenlerdir. Bunlara inanmayın. Türkiye’de cari açık her zaman risktir. Bunu yalnızca biz söylemiyoruz, Birleşmiş Milletler, OECD ve IMF’raporlarında da aynı şekilde gelişmekte olan ülkeler içinde Türkiye, cari açıktan dolayı en riskli ülke olarak tarif ediliyor.
Biz yatırım malı ithal etmek ve yatırım yapmak için cari açık vermiyoruz. İçeride üretebileceğimiz ara malı, hammadde ve tüketim malını ithal etmek için cari açık veriyoruz. 2003 yılından beri devam eden düşük kur nedeniyle bu malların ithalat fiyatları içeride üretmekten daha ucuza geldiği için üretmiyoruz, ithal ediyoruz. Bunun içindir ki sanayide kullanılan hammaddenin yüzde 70’i ithal malıdır. Bunun içindir ki, her bir dolarlık ihracatımız içinde 80 cent’lik ithalat malı var.
2011 yılı ortalarından itibaren kur artışı, 7.5 ile 9 milyar dolar tutan aylık ithalatın, yıl sonunda 5- 6 milyar dolara gerilemesine neden oldu. Ancak MB arkasını getiremedi, yine TL değerli para olacak diye tutturdu.
Gerçekte, cari açığın düşmesi, ithal ettiğimiz bu ara malı ve hammaddenin içeride üretilmesine bağlıdır. Bunun için de kur dengesi sağlanması, yani dolar kurunun reel kur endeksine göre 2 lira olması gerekiyor. Kur politikasının değişmesi ve kontrollü kur sistemine geçilmesi lazımdır.
Ayrıca, ithal ettiğimiz bu malların içeride üretilmesinin devlet teşvikiyle desteklenmesi gerekiyor. Dahası da var... İç üretime geçiş için aradan bir iki yıl geçmesi gerekiyor. Yani iki yılık bir geçiş programı yapmak gerekiyor.
Petrol ve enerji ithalatı da cari açığı artırıyor... Enerjiyi içeride üretmek imkanı var. Eğer petrol dışında, bir dış ticaret açığı olmazsa, turizm gelirleri petrol ithalatının önemli bir kısmını karşılayabilir. Zira 2011 yılında net turizm geliri 18 milyar dolardır. Bu gelirimiz olmasaydı, cari açık daha yüksek olurdu.
Sonuç olarak; bu cari açık gökten düşmedi. AKP’nin uyguladığı dalgalı kur ve sıcak para politikası ile geldi. Ve eminim ki CHP ve MHP, her iki muhalefet partisi ya 2011 cari açığının farkına varmayacak, ya cari açıkta Türkiye’nin dünya birincisi olduğunu söyleyecektir. Ancak hiçbir zaman biz iktidara gelirsek cari açığı şöyle çözeriz demeyeceklerdir.