Cari açık fakirleştiriyor
Türkiye’nin 2002 yılında 6.4 milyar dolar dış ticaret açığı ve 0.6 milyar dolar da dış işlemler cari açığı vardı. 2002 Kasım’ında AKP iktidar oldu. 2003 yılında dış ticaret açığı 13.5 milyar dolara ,cari açık ise 7.5 milyar dolara çıktı. 2003 ile 2012 yılları içinde geçen 10 yılda Türkiye’nin ithalat ve ihracat farkı olan dış ticaret açığı 433 milyar 048 milyon dolar oldu. Yine bu on yılda, dış ekonomik ilişkiler eksi bakiye verdi. Cari işlemler açığı 343 milyar 490 milyon dolar oldu.
Siyasi iktidar bazen sözle, sürekli olarak da uygulama ile cari açığı yönetmeye çalışıyor. Şansı, dünyada para bolluğu olması ve Türkiye’ye gelen sıcak paranın, cari açıktan daha fazla olmasıdır. O kadar ki, 2012 yılında cari açık 48.9 milyar dolar oldu, buna karşılık Türkiye’ye 69.7 milyar dolar yabancı sermaye girdi... Bu yabancı sermayenin yüzde doksanı sıcak para olarak girdi.
On yılda yarattığımız 343.5 milyar dolar cari açığın finansmanını nasıl yaptık?
Aynı on yılda, Türkiye’nin toplam dış borcu 129.6’dan, 323.5 milyar dolara yükseldi. Demek ki verdiğimiz dış borçları saymazsak, kabaca bu cari açığın 193.9 milyar dolarlık kısmı için yeni dış borç almışız.
Sıcak para da ne zaman çıkacağı belli olmayan dış borçtur. Cari açığın bir kısmını sıcak para ile kapatmışız.
Bu on yılda bankaların ve kârlı işletmelerin bir kısmını yabancıya sattık. Bunlara yabancıya varlık satışları diyoruz. Halkın varlığı azalıyor.. Varlık satışlarından dolayı döviz girişi oldu ve fakat her sene bu işletmelerin kârı yurt dışına çıkıyor.
Ayrıca yabancılara satılan gayrimenkullerden dolayı da döviz girişi oldu.
Dış borcun ve sıcak paranın sürdürülmesine imkan yoktur. Dış borç stoku, Türkiye’nin ödeme kapasitesinin üstüne çıkmaya başlamıştır. Yabancıya satılan kârlı işletmeler ve varlıklar da getirdiklerini beş-altı yılda götürmüş olacaklar.. Ayrıca da her yıl götürdükleri cari açığı daha da artırıyor.
Dahası, küreselleşmenin getirdiği ve getireceği sorunlar birikti. Sıcak para ve spekülatif sermaye her zaman bu şekilde rahat gelmeyecektir. Güvenli limanlara yerleşebilir. Bu durumda cari açığın finansmanı zorlaşır.
Bizim cari açığı idare etmemiz, varlıklarını satarak ve ayrıca borçlanarak hayatını sürdüren müflis tüccara benziyor. Tüccar iflas eder, devlet iflas etmez. Bu maliyetler gelecek yıllarda halka dağıtılır. Halk fakirleşir.
Tek yol, cari açığı önlemektir. İlk iş de kurları gerçekçi seviyede tutmaktır. Merkez Bankası Başkanı kurların istikrarlı olması gerekir diyor.. Ancak kurların istikrarlı olması, enflasyona rağmen kurların sabit kalması demek değildir. Kurda istikrar demek, reel kur dengesinin sağlanması demektir.
Basit bir örnek vereyim... Diyelim ki dolar enflasyonu yüzde 2, buna karşılık TL enflasyonu yüzde 10 ise dolar kuru da değişmezse, aynı yıl içinde TL yüzde 7.3 oranında değerlenmiş olur. Değerli TL ise Türkiye’nin rekabet gücünü düşürür... Cari açığı artırır. Bu basit hesabı yapmayanların başka hesapları var demektir.