Çanakkale çözülmez!
Üzerinden 104 yıl geçmiş...
"Çanakkale Geçilmez" sözünün onbinlerce şehidimizin kanı ile dünya tarihine yazıldığı günün yıl dönümü...
Yenilmesi imkansız olarak ün salan işgal ordularını Çanakkale'de durduran o büyük ruhu aradığımız günler...
Atatürk, büyük komutan olarak tarih sahnesine çıktığı Çanakkale'yi destan yapan mücadelesi ile ilgili de, Türk askerinin ruh kudretine vurgu yaparak; "... Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran da bu yüksek ruhtur." demişti.
Peki kimdi onlar? Türk askeri kimlerden oluşmuştu?
Türkü-Kürdü-Çerkezi-Lazı-Ermenisi-Yahudisi-Hristiyanı... ellerinde boylarınca tüfek, çocuk gülümsemesi yüzlerinde; 15 yaşında kınalı kuzular da vardı, üniversiteyi bin bir zorlukla okumuş ama vatan için düşünmeden cepheye koşmuş gençler de...
Kiminin kıyamadığı evladı, kiminin babası, ağabeyi... Baba-oğul, abi-kardeş... birlikte düşünmeden, Türk milleti bu günleri görebilsin diye ölüme yürüdüler.
Değerli Dostum Hürriyet Necdet Doğan anlatıyor; "Alay Tabibi Doktor Dimitri ağır yaraları nedeniyle öleceğinin farkında, son bir gayretle Ali Çavuş'un yakasına sarılır ve şöyle der; 'Bak Ali Çavuş, sakın ha, çocuklar beni gavurdur, şudur budur diye başka yere gömmesinler ha, beni de sizin aranıza gömsünler' diye yalvarır..."
Millet olmanın, kader birliği yapmanın büyük mirası omuzlarımızdadır...
Kuldan-ümmetten-azınlıklardan millet yaratmıştır Çanakkale Zaferi... Milli bilinç ortaya çıkmış ve sonrasında Kurtuluş Savaşı bu büyük ruh ve bilinç ile kazanılmıştır.
Peki, henüz 100 yıl geçmişken ne oldu bize?
Bölücülüğün zehirli tohumları nasıl serpildi? Kederde ve sevinçte birliğimizi kimler dinamitledi? Ayrışmanın değirmenine su taşıyanlar kimlerdi?
Daha yakın tarihe gidelim; Kıbrıs çıkarması sırasında gönüllü olarak savaşa gitmek isteyenlerin oluşturduğu uzun kuyruklarda Kürt kökenli yurttaşlarımız da vardı...
Bugün, bölücü terörü Kürt kökenli yurttaşlarımıza yapıştırmaya, terörü onlar ile birlikte anmaya toplumu zorlayanlar kimler?
Etnik Kürt milliyetçiliği yaparak, mozaik değil "alaşım" haline gelmiş Türk Milleti'ni bölmeye çalışanlar, gençleri zehirleyenler kimler?
Millet olma vasfını ne ara kaybettik!?
Alt tarafı yerel seçim sürecindeyiz... Daha önceki seçimlerde, referandumda da gördük...
Sizin gibi düşünmeyenlere terörist dediniz... Size oy vereceklere cennet vaat ettiniz!
Sırf sizden farklı düşünüyorlar diye; sırf iktidarınızı eleştiriyorlar diye "zillet - illet" diyerek; dedeleri aynı cephede ölmüş, çocuklarını aynı kalleş pusularda kaybetmiş bu ülkenin insanlarını ayrıştırıyorsunuz.
Yazık değil mi?! Nerede kaldı Çanakkale ruhu? Bu ruhu kimler dinamitliyor?
Düşünmemiz gereken büyük soru şudur;
104 yıl sonra 18 Mart'ta "Çanakkale Geçilmez" diyebiliyoruz ama "Çanakkale Çözülmez" de diyebiliyor muyuz?!
***
Medya giderek bataklığa doğru...
1994 yılında üniversite ile eş zamanlı başladım Televizyonculuk-Gazetecilik mesleğine...
Kanal D'den Show TV'ye o dönemlerin merkez medya kuruluşlarında muhabirlikten editörlüğe her görevde çalıştım, sonrasında kendi bağımsız TV kanallarımıza da kuruculuk-yöneticilik yaptım.
25 yıldır Medyanın içindeyim... Hiç bu kadar bayağılaşmaya, ekranlara çıkan isimlerin hiç bu kadar çukurlaştığına tanık olmadım.
Kendini izleyicilere ve okurlara, gazeteci-haberci kimliği ile tanıtan ilkesizlerden, omurgasızlardan insanlık ve meslek adına utanç duyuyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu'nun CNN TÜRK'teki programının kesiliş şekli; "Nasıl bir yayıncılık yaparsanız rezil olursunuz?" diyerek okullarda ders olarak okutulacaktır.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş'a iftira yağmurunu tüm TV'lerin canlı verip, Yavaş'ın cevapları sırasında "penguen yayıncılığına" geçmeleri...
Küçük bir azınlık dışında, ekranlardan ve gazetelerden yansıyan; yozlaşmanın, çürümenin ötesinde medyanın faşizmidir...