Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

“Camileri ahır yaptılaaaar”

Emevî melikleri, yüzlerce yıl ardımızda bıraktığımız bir tarihin aktörleri değiller de sanki aramızda geziyorlar... Tarih kitaplarında bazen yüzümüz kızararak, bazen hüzünle okuduğumuz yüzlerce yıl öncesini sanki tekrardan yaşıyor gibiyiz.
‘Siyaset-Din ve Devlet’ hiç bu denli iç içe girmemişti. Siyasetin, doğası icabı içinde barındırdığı kir ve pislik dine ve devlete hiç bu denli bulaşmamıştı.
Siyaset, ‘vahiyden ve ahlaktan soyutlanmış siyasal İslâmcı’ bir iktidara dönüşüp hiç bu kadar dine ve devlete hâkim olmamıştı.
‘Millî Görüş’ün medeniyetten, sanattan, irfandan uzak taşralı ve şekilci İslâm anlayışı içinde doğan, elit ve seçkinci laiklerin uyguladıkları toplum mühendisliklerinin oluşturduğu mağduriyetlerden beslenerek büyüyen bugünkü iktidar, ateşle barut kadar yan yana durması tehlike arz eden ‘Siyaset ve Din’ gibi iki hassas kavramı iç içe geçiriyor.
İç içe geçen ‘Siyaset ve din’ devlete hâkim olmaya başlayınca devlet ve vatandaş arasında durması gereken tek kavram olan ‘adalet’ ise yerini, kendinden olmayanı tekfir eden bir Hâriciliğe bırakıyor.
Kendinden olmayanı, kendi gibi düşünmeyeni tekfir eden, fakat kendinden olan her türlü günaha, her türlü adaletsizliğe, her türlü kanunsuzluğa, her türlü iltimasa, her türlü irtikaba, her türlü hak-hukuk ihlâline cevaz veren bir Haricî mantığı bu...
Devlet piramidi en tepesinden en aşağıya doğru bu mantıkla donanıyor.
Devletten muhakkak bağımsız olması lazım gelen okumuş-yazmışlar bu mantıkla donanıyor. Tabiatıyla da bu donanımdan tek şey sâdır oluyor; zulüm.
Hukukî zulüm, adlî zulüm, ekonomik zulüm, sosyal zulüm ve entelektüel zulüm.
Devletin erklerini oluşturan kadrolar, ya muktedirlerin safında yer alacaklar ya da savunmasız kalacaklar.
Ve muktedirlerin yanında yer almayan kadrolar, devlet karşısında savunmasız kalıyor...
Linç kampanyaları başlıyor...
Demir perde ülkelerine benziyoruz günden güne...
Devletin teminatında olan insanların özgürlüğü değil, ’mâkûl şüpheli’ olarak gözaltına alınabilme ihtimali.
Hz. Ömer’e “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz” diyen ümmetin bugün yaşayan fertleri için, idarecilerine soru sormak bile lüks.
“Lâ hükme illâllah” diyerek mızraklarının uçlarına Kur’ân sahifeleri geçirenlerle aralarında hiçbir zihin farkı yok.
Hz. Ali onlar için “Bâtılın kast edildiği hak söz” diyordu.
Bugünküler, dillerinde “Bâtılın kast edildiği hak söz” den bile mahrumlar.
İktidar, bir yılı aşkın süredir tarihinin en büyük yolsuzluk iddialarıyla itham altında.
Adlî Tıp Kurumu’nun yayınlanan yolsuzluk tapeleriyle alakalı verdiği karar hiçbir savcıyı harekete geçiremiyor.
Bir fıkıh profesörü, “Yolsuzluk hırsızlık değildir” diyor.
Cuma hutbesinde, “İş güvenliği tedbirlerinde aşırılık, Allah’a güveni sarsar” diye vaaz ediliyor.Yolsuzluklar karşısında susan dil olmayı tercih eden Diyanet İşleri Başkanı bu konuda da susuyor. Diyanet İşleri Başkanı, yalnızca iktidarın duymak istediklerini vecd ile ve dahi aşk ile söyleyen bir muvazzaf gibi, bir emir eri gibi, iktidarın sesinin gitmediği yere sesini ulaştıran bir yardımcı müezzin gibi.
***
Peygamberin namaz sırasında okuduğu, “Allah’tan başka ilâh yoktur, O tektir, ortağı yoktur. Allah’ım senin verdiğini engelleyecek, senin engellediğini verecek kimse yoktur, hiçbir kuvvet sahibi senin kuvvetine karşı fayda vermez” duasını zulümlerine dayanak kılan Emevî melikleri, zulümlerini “Yaptıklarımız, Allah’ın kaderi üzere cereyan ediyor” diyerek savunuyorlardı...
Onların ruhu bugün aramızda dolaşıyor sanki...
Bugün bir milletvekili kendisine devlet atamalarındaki akraba kayırmaları sorulduğunda, “Biz inançlı insanlarız değil mi? Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede ‘akrabalarını koru kolla’ayeti okunur” diye cevap veriyor. “O zaman siz bu ayet doğrultusunda mı torpil yapıyorsunuz?” şeklindeki ikinci soruya ise, “Vallahi sen Allah’ın ayetine karşı geliyorsan, ben sana ne diyeyim” diyor...
***
Seçim meydanlarında “Camileri ahır yaptılaaaar” sesi kulaklarımda çınlıyor...
Düşünüyorum...
Camileri, zulmün, haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, liyakatsizliğin yuvası yapmak, camileri haksızlık karşısında susan bir dilin emrine amade kılmak daha mı az kötü acaba?

Yazarın Diğer Yazıları