Çalışanını kanser eden bankacılar!
İnsan insana bunu yapar mı?
18 yılını bir kuruma vermiş bir bankacı. Bir çocuk annesi, daha 40 yaşında bir kadın.
Yaşadığı baskı ve strese dayanamayıp istifa ediyor.
En son gönderildiği şubede gece yarısı şube şifresini kurmak için kendisine görev veriliyor.
Başka seçenekler olduğu halde, izinde olmasına rağmen, arabası olmadığını söylemesine rağmen, taksi parasının ödenmeyeceği, gerekirse otobüsle gitmesi söylenerek, adeta bezdirircesine işler buyuruluyor.
Bölge'de satış ekibinde yeni göreve gelmiş tecrübesiz bankacı telefon açıp 18 yıllık bankacıya iş öğretiyor, akıl veriyor, yapamayacaksa bırakıp gitmesini söyleme cüretkârlığını gösteriyor saygısızca. Şubesi kapatılıp başka bir şube ile birleştirildiğinde, yeni gittiği şubede "başarısız" etiketi ile etiketlendiriyor gelir gelmez. Kapatılan şubenin hinterlant sorunu, yönetimin stratejik planlama hatalarının yükü 2-3 personelin üzerine yıkılıveriyor.
Çocuğu TEOG sınavına girerken yanında olmak için izin istiyor, laf işitiyor. Yıllık iznini tam kullanamıyor, akşam vaktinde işten çıkamıyor, sürekli toplantılara çağırılıp adeta azarlanıyor. Beni işten çıkarın dava açmam, işsizlik maaşından faydalanayım en azından diye adeta yalvarıyor. Öyle bir şey yapamayız deyip daha da zora koşuyorlar.
Nasıl olsa istifa edecek, dayanamayacak, biliyorlar. "İçimde bir şey beni yiyor sanki" demeye başlıyor artık iş arkadaşlarına. Dayanamıyor. İstifa ediyor.
Bir ay geçmeden kanser olduğunu öğreniyor. Zor bir tedavi süreci başlıyor. Bu dönemde aynı hastalıkla savaşan başka bankacılarla tanışıyor. Doktorlar soruyor; "Ne yapıyorlar size bu bankalarda?"
İnsan insana ne yapıyor da bunlar oluyor? İnsanlar sağlığından oluyor. İntiharı düşünüyor. Depresyona giriyor. İlaçlara sarılıyor. İnsan insana bunu neden yapıyor?
Belki de tüm bunları yapan "insan" mı diye sormak gerekiyor.
Bu dram hep suçladığımız yabancı bankalarda yaşanmadı. Yüzde 100 yerli sermayeli bir bankada yaşandı.
Türkiye'nin tanınmış bir ailesine ait bankadan bir süredir bu ve buna benzer feryatlar yükseliyor.
Bu feryadı ne duyan ne de gören var.
Herkes kör, herkes sağır.
Mobbing yani psikolojik baskı, zorbalık artık Türk bankacılığı için sıradan bir hâl haline geldi.
Mahkemeler de çaresiz.
Hâkimler adeta ağlayarak dinliyor mobbing hikâyelerini. Sonra çaresiz veriyor cezayı. Kimine 8 bin, kimine 10 bin.
Banka için artık mobbing sıradan bir olay. Mobbing yapmayı alışkanlık haline getirdi. Parasıyla değil mi?
En fazla 10 bin lira veririm ve mobbingimi yaparım diyor.
Nitekim öyle de yapıyor.
Son birkaç yıldır bankacılık sektöründen acı feryatlar yükseliyor.
Ne Çalışma Bakanlığı ne de Türkiye Bankalar Birliği bu konuda tek bir çalışma yapıyor.
Onlar buna performansa dayalı sistem diyorlar. Hedefi tutturmak için her yol mübah. Bankacılar için artık antidepresan ilaçlar adeta zorunluluk.
İşsizliğin her geçen gün arttığı sektörde zulmü yapanlar maalesef Türk yöneticiler. Yabancı bankada da yerlide de bizim insanımız yapıyor bu mobbing denilen illet tacizi.
Bir insanın kanser olmasına neden olacak kadar vicdansız yöneticilere buradan sormak istiyorum;
Tamam, kanunlardan korkmuyorsunuz, en fazla 10 bin liraya işi bitiriyorsunuz. Peki, Allah'tan da mı korkmuyorsunuz? Ahiretten de mi korkmuyorsunuz?
Dahası hayvana bile işkence yapmanın suç sayıldığı bu ülkede insana, ekmek parası için mücadele veren bu insanlara bunu yapmaya utanmıyor musunuz?