Çalışanın ve işsizin hakkını kim yiyor?

İşsizlik Sigortası Fonu, 8 yıl önce kuruldu. Fonun geliri, işçinin ücretinden kesilen yüzde 1 prim, işverenin ödediği yüzde 2 prim ve devletin ödediği yüzde 1 yardımdan oluşuyor.
8 yıl içinde bu fondan faydalanan toplam işsiz sayısı, bir milyon 870 bin kişi oldu. Yani her yıl ortalama 325 bin işsiz bu fondan ödenek aldı. Bugün işsizlik sigortası fonunun toplam varlığı, 43.4 milyar liradır. 8 yılda işsize verilen işsizlik ödeneği toplamı, fon varlığının onda birinden az oldu... Yüzde 7.4.
AKP iktidarı işsizin bu parasına göz dikti... Çıkardığı yasa ile fonun nemasının dörtte üçünü hazineye aktarmaya başladı. İşsizlik fonundan 8 yılda işsize yapılan 3.2 milyar liralık ödemeye karşılık, 2008 ve 2009 yıllarını içeren iki yılda hazineye bunun iki katı, 6 milyar lira aktarıldı.
TÜİK 2009 yılı ortalaması işsiz sayısını, 3 milyon 471 bin olarak açıkladı. Ayrıca iş aramayan işsizler sayısını da 2 milyon 061 kişi olarak açıkladı. Yani fiili işsiz sayısı, 5 milyon 532 bin oldu. Bunların sayısı ailesi ile birlikte 15 milyon nüfus demektir.
İşsizlik fonunun, işsizlere işsizlik ödeneği vermek yanında ayrıca işsizin eğitimi ve meslek edindirme kursları açması, işsizi yönlendirmesi, rehabilite etmesi gerekir. Oysa ki işsizlik fonundan ödenek almak deveye hendek atlatmak kadar zordur.
Bu şartlar altında, siyasi iktidar, Başbakan ve Hükümet ailesiyle birlikte 15 milyon işsiz nüfusun hakkını yemiyor mu?
Başbakan, işsizliğin sanal sorun olduğunu söylüyor... İnsani sorun olduğunu söylüyor... Her halde Başbakan işsizliği sanal sorun olarak gördüğü içindir ki, işsizin parasına el koyuyor... Zaten insanlık açısından değerlendirirsek, işsizin parasını kullanarak da yeni bir insani sorun yaratmamış oluyor!
Öte yandan, Başbakan ucuz işçi çalıştıran işverenleri ve özellikle tekstilcileri suçladı. Anlaşılan bu anlamda sorunu insani sorun olarak görüyor.
Değerli okurlarım... Lütfen çalışanlarla ilgili aşağıdaki üç olayı insani açıdan değerlendirin...
1) Devletin bir kurumu olan TÜİK, dört kişilik bir ailenin 2009 yılı yoksulluk sınırını 820 lira olarak ilan etti... Hemen arkasından hükümet 2010 yılı için dört kişilik bir ailenin asgari ücretini 605 lira olarak ilan etti.
Bu karar, asgari ücretle çalışan 5 milyon civarındaki işçiye ve bunların toplam 15-16 milyon kişiye ulaşan ailesine, siz yoksul kalacaksınız demektir.
2) Hükümet, 2010 yılı için memura yüzde 2.5 artı yüzde 2.5, yani ortalama yüzde 3.78 zam yaptı. Ancak 2010 yılı Ocak-Şubat-Mart üç aylık enflasyon 3.93 oldu.
3) TEKEL işçileri, devletin güvencesinde, işçi olarak çalışmaya başlamış, bir kısmı maaşlarına göre başlarını sokacak bir ev sahibi olmuş ve taksitlerini ödemekte idiler... Bir kısmı evine eşya almış... Bir kısmı çocuğunun okulu için borçlanmıştı. Hükümet bir kararla ne işçi, ne memur olan 4/C ucubesine gireceksiniz dedi... Maaşlarını düşürdü. İtiraz edenlere devletin güvenlik güçlerini gönderdi.
Eğer bu üç olay, insanlık açısından yanlış ise o zaman Başbakanın işverenlere öğüt verme veya onları suçlama hakkı olamaz.
İşverenleri suçlamak yerine, Hükümetin örnek olması ve yol göstermesi gerekir.
İşsizlik sorununa, sanal bir sorun denildiğini 40 yıldır iktisatla uğraşan bir insan olarak ilk defa duyuyorum... Her halde Başbakan bu sözü ile Guinness rekorlarına girer.
İşsizlik sorununa sanal diyen başbakan, işsizliğin sorumluluğunu taşımak istemiyor. Sorunu saptırmak için düşünmeden konuşuyor.

Yazarın Diğer Yazıları