Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Çağdaşlık nedir ne değildir

Çağdaşlık ya da çağdaş toplum kavramı son 100-150 yılda bu topraklarda en çok tartışılan kavramdır, bilen bilmeyen herkes bu konuda ahkâm keser ve özellikle de kavga çıkarmaya çalışan gelenekçi ve muhafazakâr taife sık sık bu kavramı istismar etmeye çalışır.

Oysa kavram aslında çok açık ve basittir: Çağdaşlık halkının ihtiyaçlarını karşılamada çağın gelişmiş, halkının ihtiyaçlarını daha büyük bir başarı ile karşılayabilen toplumları ile aynı ya da benzer bir başarı seviyesini yakalamaktır.

Siz de bilirsiniz ihtiyaçlar zaman ve mekân boyutunda değişir ve bir de ilk olarak Maslow tarafından tanımlanan ihtiyaçlar hiyerarşisi vardır.

Maslow, ihtiyaçları şu şekilde sıralamaktadır.

  1. Fizyolojik gereksinimler (nefes alma, besin, yemek, su, cinsellik, uyku, sağlıklı metabolizma, boşaltım).
  2. Güvenlik gereksinimi (beden, iş, kaynak, ahlak, aile, sağlık ve mülkiyet güvenliği)
  3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel mahremiyet).
  4. Saygınlık gereksinimi (özsaygı, özgüven, başarı, başkalarına saygı duymak, başkaları tarafından saygı duyulmak).
  5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdemli, yaratıcı, içten, problem çözücü, önyargısız ve hakikatleri kabul eder olmak).

Bir toplum o toplumu oluşturan bireylerin bu ihtiyaçlarını içinde bulunulan çağın en gelişmiş toplumları ile benzer şekilde karşılayabiliyorsa o toplum çağdaş bir toplum olarak tanımlanır, çağdaşlaşma hedefi de böyle bir topluma dönüşmek isteğidir.

Ayrıca bilinmesi gerekir ki çağdaşlık hiçbir şekilde statik değil zaman boyutunda radikal bir şekilde değişen dinamik bir kavramdır.

Bu kavramın nasıl değiştiğine dair örnek vermem gerekirse: Kanunu Sultan Süleyman iktidardayken ne klima vardı ve ne de kalorifer. Koskoca Süleyman sıcak yaz gününde serinlemeden, soğuk kış gününde iliği kemiği doğru düzgün ısınmadan yaşadı öldü gitti.

Bugün ise klima da var kalorifer de, bugün çağdaş toplumların sıradan bireyleri bile bu imkânlardan yararlanabiliyor ama hâlâ bu imkânlardan yararlanamayan Afrika’nın sıcağında yanan ya da And Dağlarının soğuğunda donan bir sürü halk var değil mi? İşte çağdaşlık ve çağdaşlık farkı en temelde budur.

Yirmi küsur yıl önce çağdaşlık kavramını ve toplumsal evrimi anlattığım bir konferansımda genç bir adam çıkıp “hocam ben doğudan göçüp gelmiş ilkokul mezunu biriyim, dört çocuğum var, işsizim, geçinemiyorum, senin bu anlattıklarının bana faydası ne?” Diye sormuştu.

Ben de “bak sana olan faydasını anlatayım diyerek başlamış” ve “bundan 150 yıl evvel üzerinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğu’nun Kraliçesi Victoria’nın dişi apse yaptığında başı çok büyük bir beladaydı. Ağrı kesici yok, antibiyotik yok, röntgen yok, modern tıp bilgisi yok. Bir doktor gelecek, bolca viski içirip kerpetenle asılıp dişi çekecekti. Çene kemiği kırılmaz, apse patlayıp kana karışmazsa epey bir acı çekecek öyle iyileşecekti.

Oysa sen bugün gelişmekte olan bir ülkenin en alt sınıfından işsiz güçsüz biri olarak elindeki yeşil kartla hastaneye gidip Victoria’nın asla sahip olmadığı imkânlardan yararlanabiliyorsun. Böyle bir durumda senin diş tedavinde önce röntgenin çekilecek, ağrı kesicin yapılacak, modern cerrahi aletler ve yöntemler ile dişin çekilecek arkasından da antibiyotik tedavisine başlayacaksın. İşte çağdaşlığı yakalamanın ve toplumsal evrimin sana faydası bu. Bu gelişmeyi yakalayamayan toplumlar ise hâlâ var ve onlarda sokak dişçileri kerpetenle ağrıyan dişi çekiyorlar.” Demiştim.

Çok şaşıran genç adam biraz da utanarak bana bakmış ve “hocam hiç böyle düşünmemiştim, teşekkür ederim.” Demişti…

Şunu da söyleyeyim çağdaşlık konusunda tartışmalar genellikle temel ihtiyaçlar konusunda çıkmaz. Gelenekçi muhafazakâr kesim ile çağdaşlık savunucuları arasında çağdaşlık tartışması daha ziyade sanat, adalet, hak ve özgürlükler gibi ihtiyaçlar hiyerarşisinde daha üst seviyelere karşılık gelen soyut alanlarda ortaya çıkar.

Son söz olarak şunu söyleyeyim; nehirler tersine akmaz ve toplumsal evrim süreçleri hızlı ya da yavaş ilerler, geriye gitmez…

Yazarın Diğer Yazıları