"Çağdaş Uygarlık" domino taşları devriliyor!
Soğuk savaş 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle 1947’de başlayıp 1991’de Berlin’de Doğu Blokunu Batı Blokundan ayıran utanç duvarının yıkılmasıyla sona erdi. Savaşın galipleri, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurumları kendi çıkarları doğrultusunda yeniden tanzim ettiler. BM Güvenlik Konseyi Daimi Konseyi daimi üyesi beş devlet (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin), bugün yanlarına aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı devletleri geçici üyeliğe kabul ederek adaletsiz görüntüyü nisbeten dengelemeye çalışıyorlar. Dış politika gündeminde “5 + 1 grubu” şeklinde ifade edilen baskı grupları bunun yansımalarıdır.
Tek kutuplu dünyaya geçiş törenleri, geçtiğimiz günlerde Berlin’de demir perdenin yıkılışını sembolize eden devasa domino taşlarının birbiri ardına devrildiği gösterilerle kutlandı. Peki, soğuk savaşın bitmesiyle neler düzeldi? Soğuk savaş döneminin yıkılışından 20 yıla yakın bir zaman geçti ancak “çok şey değişti. Her şey daha güzelleşti” demek pek kolay değil.
2. Dünya Savaşı bittiğinde ilk kurulan devletlerden birisi İsrail’di. İsrail o gün bugündür bölgede ve dünyada sorun olma özelliğini koruyor. Soğuk savaşın bitişini çabuklaştıran yani Sovyetler Birliği’nin dağılışını hızlandıran önemli bir savaş da Afganistan’ın işgaliydi. Afganistan yine savaş ve işgal altında. Savaşlar bitmedi. İran-Irak Savaşı, Bosna Hersek’te soykırım, Irak’ın ve Afganistan’ın işgali. Her gün daha da kaynamaya devam eden Afrika’da da sömürü düzeni bir yana kan dökülmesinin azalacağı yönünde fazla ümit yok.
Maalesef insana esir muamelesini layık gören sistem yıkılmış fakat insanı ücretli köleliğe mahkum eden acımasız bir zemine yeniden su verilmişti. Batı, savaşla ele geçiremediğini parayla satın aldı. Doğu Almanya, Rusya’nın borçlarına karşı Batı’ya iade edildi. Şimdi Rusya, Ukrayna, Gürcistan hatta kardeş Türk devletleri için aynı süreç yaşanıyor.
Belki en önemli değişiklik Türkiye’de yaşandı. Türkiye Soğuk Savaş döneminde NATO’nun ‘güney kanat’ ülkesiydi. Doğu Bloku’nu güneyden çeviriyordu. Demir perde dağılınca, hedefsiz kalan ve varlık amacını yitiren NATO bu kez namluyu Orta Doğu’daki “Terörist (!) devlet ve örgütlere” çevirdi. Bu kez Türkiye resmen ve fiilen NATO’nun ‘kanat ülkesi’ olmaktan çıkıp ‘cephe’ ülkesi haline dönüştürüldü.
Doğu ve Batı Berlin arasına kurulan ‘utanç duvarı’ 28 yıl ayakta kalabildi. Ancak şimdi dünya daha mı huzurlu? Evet, dünya özellikle iletişim teknolojisinin gelişmesiyle önemli bir kültürel devrim yaşadı. Fakat demokrasilerin aynı paralelde geliştiği söylenemez. İsviçre’de oylanan ‘minare yasağı’ referandumu gösteriyor ki, ‘batılılık’ öyle matah bir ideal değilmiş. Anlaşılan dünyanın en uygar devleti bu medeniyet anlayışında yalnız da değil. Hem İsviçre’de hem de diğer Avrupalı ülkelerde sırasını bekleyen yeni referandum önerileri var. Meğer “çağdaş uygarlık düzeyi” ilkesi batılı ülkelere hiç de yakışmıyormuş. “Kendine demokrat” bir niteliğe dönüşen çağdaş demokrasilerin içyüzünü ülkemizin AB’ye giriş sürecinde de görüyoruz. Dönem başkanlığından dönem başkanlığına sallanan gel gitler yaşıyoruz. Tanzimat fermanıyla fiilen ve 1963’te Gümrük Birliği ile resmen yürüdüğümüz yol nerdeyse çıkmaz sokağa dönüştü.
“Çağdaş uygarlığın” Avrupa uygarlığı olmadığı her geçen gün daha net ortaya çıkıyor. Berlin Duvarı’nın yıkılması kolaydı ancak önyargı duvarlarının devrilmesi için daha çok bekleyeceğimiz ortada.