Çağdaş laiklik devlet ve demokrasi
Laiklik veya Laisizm, genel olarak "Din ve devlet işlerinin ayrılması" olarak anlaşılır. Hem devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmaması gerekir, hem de devletin dinler karşısında tarafsız olması gerekir. Söz gelimi İran Anayasası'nda ve devlet yönetiminde İslam şeriat esasları referans alınmıştır.
Sekülerizm ve laiklik yakın kavramlardır. Sekülerizm de toplumda ahretten dünya hayatına odaklanmayı, ruhani meselerden çok gerçek dünya sorunlarına yönelmeyi ifade eder. Seküler düşünce, dinin devlet işlerinden ayrılması ve farklı din ve inanışta olan insanların kanunlar önünde eşit tutulmasını esas alır.
Seküler devlet ya da laik devlet, resmî bir dini bulunmayan ve yasaların belli bir dine göre şekillendirilmediği, her inanışın aynı mahkemelerde yargılandığı bir devlet şeklidir. Ayrıca laik devlet anlayışında, din ile vicdan ve düşünce özgürlüğü esastır.
Laikliğin temel felsefesi, 16. yüzyılda İtalya'da başlayan Rönesans ve reform hareketleri ile oluştu. Sanatta ve edebiyatta kilisenin hakimiyetinden kurtularak, Antik Roma ve Yunan düşüncesi ile 'realite'ye yöneldi. Aksi halde Orta Çağ zihniyeti ve topluma din baskısı devam etseydi, Avrupa ülkeleri kalkınabilir miydi?
Gelişmiş modern devletlerde, anayasalarında yazmasa bile devlet düzeni laiklik temeli üstüne kuruludur. Zira gelişmiş ülkelerde aynı zamanda ileri düzeyde demokrasi vardır.
Aslında laikliğin olmadığı bir toplumda demokrasinin de olmayacağı çok açıktır. Otokrasi yönetimlerinde din siyasi amaçla istismar edilebiliyor.
Laiklik din karşıtlığı değildir. Komünist yönetim dini safsata olarak kabul etmiş ve engellemiştir. Tersine laik devlette din baskısı yoktur ve bu nedenle din daha bağımsızlaşmış ve özgürdür.
Başka bir ifade ile laikliğin dine karşı bir duruş olarak algılanması doğru değildir. Tersine dini tahakküme, istibdada ve inanç istismarına karşı bir duruş olarak algılanması gerekir.
Hristiyanlıkta demokrasi ideoloji olarak ülke içinde "Hristiyanlık ilkelerinin" uygulamasına dayalıdır. Kamu içinde Hristiyan ahlakı, geleneği ve adetlerinin, modern ve demokratik bir biçimde uygulanmasını savunmaktadır. Avrupa'da Hristiyan Demokrat olan partiler bu ideolojiyi çağdaş yaşama uyarlamıştır.
1934 yılında yayınlanan‚ ''The Reconstruction of Religious Though in İslam'' kitabında Muhammet İkbal, Atatürk'ün İslam ülkeleri içinde laikliği ilk ve bilinçli olarak getiren bir lider olduğunu vurguluyor; ''Türkiye, Müslüman ülkeler arasında dogmatik kalıplardan kurtulma becerisini gösteren ilk ve tek ülkedir'' diyordu.
1942 yılında ilk baskısı yapılan ''Din ve Laiklik'' kitabında Ali Fuat Başgil, laik devlet anlayışını ''Laik Hukuk deyince, bundan dini olmayan, esaslarını dinden almayan hukuk, laik devlet denilince de, dini akide ve esaslara dayanmayan devleti anlamak lazım gelir'' şeklinde tarif etmiştir.
Laiklik, devletin tarafsız olması nedeniyle aynı zamanda devlet kaynaklarının daha verimli ve etkin kullanılmasına imkan vermektedir. Din tacirlerinin nihai hedefi ise en büyük maddi imkana sahip olan devlet imkanlarını kullanmaktır.
Laik olmayan bir devlet düzeninde mülkiyet ve özgürlük hakları ya yoktur, ya da kısıtlanmıştır. Zira devletin laik olmadığı ülkelerde toplumsal kaynaklar dinsel amaçlı kullanılmakta, kral veya diktatörlere gitmektedir.