Büyük suç!

MİT’in uyarısı üzerine İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü 03.12.2008 tarihli “GİZLİ” bir yazı ile liderleri Mehmet Doğan olan “Taşhiye” için düğmeye basmış.
Baskınlarda bombalar bulunmuş.
Basına açıklamalar yapılmış. Yakalanan suç unsurları teşhir edilmiş. Erdoğan’ın danışmanı Yiğit Bulut o yıllarda çalıştığı Habertürk televizyonunda “Taşhiye” ile ilgili haberler yapmış.
O gün İstanbul Valisi, Muammer Güler. Yine o gün “tahşiye” operasyonunu yürüten Oğuz Kağan Köksal, bugün AKP milletvekili.
Durum bu kadar ortada iken savcılar çıkmış Mehmet Doğan’ı mağdur edenlerin Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı’nı suçlamışlar. Erdoğan, AKP ve Gülen Cemaati arasındaki muhabbeti bilmeyen yok. Bugüne kadar ne yaptılarsa hep birlikte yaptılar. Zaten Erdoğan, “Ne istediler de vermedik mi” diyerek bu “et-kemik” ilişkisini kabul etti.
Bir zaman TSK üzerinde bir operasyon yapıldı. O günlerde, “Bu operasyonun savcısı benim” diyen Erdoğan’la yine o günlerde bu operasyonu öve öve bitiremeyen bu yayın grubu şimdi birbirlerinin boğazını sıkıyor.
Dün o operasyona hayır diyenler bugün de AKP’nin kendi yaptığı “Taşhiyeciler operasyonunu” gazetecilere fatura etmesine aynı tutarlılıkla hayır demekte. Bir suçu başka bir suçla bir ayıbı, mukabil bir ayıpla telafi etmek hukukun işi olmamalı. AKP yöneticilerinin kendi hak ve hukuksuzlukları ile kendi ayıplarını örtmek için yine malûm cemaat ve liderine sığındığı apaçık ortada.
Şu hale bakın ki Sayın Cumhurbaşkanı kendi Valisi Muammer Güler ve kendi Emniyet Genel Müdürü ve şimdiki AKP milletvekili Oğuz Kağan Köksal’ın yaptığı “taşhiyeciler” operasyonu sonucu cezaevine atılan “Taşhiye lideri” olmakla suçlanan Mehmet Doğan için, “17 yıl cezaevinde kaldı” diye bas bas bağırıyor.
Yandaş gazeteler de, Erdoğan’dan bu sufleyi alıp “17 yıl yatılan hapis” üzerinden manşetler döşeniyor; yorumlar yapıyor.
Demek ki, öfke aklı devreden çıkartıyor!
Erdoğan “Ben niye 17 yıl diyorum, bunlar bizim zamanımızda oldu, 17 yıl önce biz iktidarda değildik, AKP diye bir parti bile yoktu” diye düşünmüyor; onun sesi gazeteler de, “Bu 17 doğru olamaz” muhakemesi yapamıyor, “17 yıl” a balıklama dalıyor...
Nazlı Ilıcak bu durumu “Erdoğan’ın işi değil, onu danışmanları yanıltıyor” diye yumuşatmaya çalışıyor. Bir Cumhurbaşkanı bu kadar basit ve kolay yanıltılabilir mi? Bu sorunun cevabı “Evet” ise Türkiye yandı demektir.
Dış ilişkilerde bizi Yunanistan yanıltır, İsrail yanıltır, Rusya yanıltır, İngiltere, Almanya, ABD yanıltır. Kıbrıs Rum Kesimi bile yanıltır; zaten yanıltıyor da...

Yatırımlarda müteahhitler yanıltır. Üç kuruşluk şeyi “Üç yüz kuruştan aşağıya mal olmaz” derler... Kendi bakanları yanıltır... Barzani yanıltır, Öcalan yanıltır, Rıza yanıltır. Fetvacı Prof.’lar yanıltır.
Yoksa Erdoğan’ın hiç kimseye güvenmemesi, “Her şeyi ben yapıcam” diye tutturması bu “yanıltılma” korkusundan mı?
Her şeyi ben bilirim diyen en çok yanılandır; bir de böyle bir gerçek var...
Ne yapıcaz şimdi?

Yazarın Diğer Yazıları