Bunlar turist gazeteciler

Kulis gazetecisiymiş... Yağcılık yarışı yapmaktan, burunlarının dibindeki haberi atladılar.
İstifa sakandalını görmeyen ‘Türk basınının medar-ı iftiharları’ndan, olsa olsa turist gazeteci olur


Ben ki, az buz; öyle “küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk” değil, bayağı kaçak petrol varili gibi, enine boyuna bir küpüm; benim içimdeki keskin sirke tükendi de, üç gündür bunların yağdanlıklarında milim seviye düşüşü yok!
Hele o tatlı tatlı ‘yedirmeleri’ yok mu?..
Velakin “arı gibi” çalışkan çıktılar; öyle parmakla değil, kepçeyle çalıyorlar milletin ağzına balı!
Hepsi iyi, hepsi güzel... Dönüş yolunda en güzel pozları onlarla verecek Başbakan, en güzel uçak menüsünü onlara hazırlatacak, en süper açılım tüyosunu onlarla “özel” konuşmasında ağzından kaçıracak, en az üç dış gezi için açık biletleri özel kalem tarafından en kısa sürede adreslerine postalanacak...
Ama bakalım bundan böyle kaç kişi okuyacak, kaç kişi ağızlarından çıkana inanacak, kaç kişi ciddiye alacak onları?
Dün de yazdık; Washington gündemindeki “ekümeniklik” başlığını Yunan basınından, “İsrail azarı” iddiasını Yahudi basınından öğrendik...
İyi de burnunuzun dibindeki diplomatik krizi de mi görmediniz ey kanola fıçısında kalasıcalar?
Gözleri var görmezler
Siz “Hillary beni hatırlasın” diye kırıtıp dururken, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ile Washington Büyükelçisi birbirlerine girmişler haberiniz yok!
Obama’nın elmalarından yiyen Joe Biden ile James Jones’un lokmalarını sayacağınıza, Davutoğlu’nun Şensoy’a saydırdıklarına dikkat kesilecektiniz siz! Onun için oradaydınız.
Ajans fotoğraflarını tersten okutacak, yaratıcı resim altları yazmak mıdır “kulis” gazeteciliği?
Büyükelçi’nin emekliliğine birkaç ay kala istifa etmesine yol açacak kadar büyük krizin kokusunun çıkmamış olması mümkün mü?
Hiçbirşeyden değilse, Davutoğlu ile Şensoy’un bakışından, duruşundan, tavrından, lafı gediğine oturtmalarından anlar insan birşey olduğunu?
Ama nerdeee?
Birbirleriyle yalakalık yarışı yapacaklar diye, Türk tarafının belli ki hiç de tercih etmediği, hatta küplere binmesine yol açan “başbaşa görüşme”yi, Obama’nın büyük teveccühü, hatta daha da abartıp Erdoğan’ı kıramamasının tezahürü olarak yazdılar...
Ne kulisi yahu, bunlardan olsa olsa turist gazeteci olur; ünlü siyasilere yanaşıp yanaşıp resim çektirirler....

++++++

Köstebek mi bunlar?
Terör örgütünü aklama makamının son üretimi: Hayalet timi!
“Zati Ekim’de bizim teröristler 20 kişi geleceklerdi de, Tunceli’ye üç beş eksikle vardıydılar. ’Yan hasar’saydıydık. Ne bilek gardaş, üç aydır dağlarda bu sinsi provokasyon için gün saydıklarını... Elleri kırılasıcalar...”
Ne senaryo değil mi? Hadi bir nedenle; açılımın paçasını kurtarma telaşı filan biri bu senaryoyu yazdı. Ya bunu alıp birinci sayfadan filmini çekenlere ne demeli?
Akıllarına şaşacağım da; o yetiye sahip midir acaba bunu “ihtimal” olarak okuyucusuna sunan bünye?
Ben başrolünde gerçek bir hayaletin oynadığı tek film biliyorum; “The Crow” /Karga! Brandon Lee’nin ölüsünü oynattı adamlar.
Haydi Hollywood’da gider de; Tokat Reşadiye’de nasıl olcak?
Manisa Tarzanı olsa dayanmaz; benzer mi Spil dağının iklimine...


Hayalet avcıları
Tokat’lı bir arkadaşımız “Ekim’de kar düşer oralara” dedi. Sen üç ay, bir başına, kış kıyamet, eksi bilmem kaç derecede yaşayacaksın. Kuzey kutbunda değil ki, benim diyeni Kandil’de yetişti bunların; kutup ayısı değiller yani! Eskimo desek “asimilasyon” diye yeri göğü inletirler...
Ovit’te otobüs dolusu insan mahsur kaldı da donmaktan kurtulacakları bir kuytu bulabildiler mi? Dozeri, kepçesi, envai çeşit kurtarma gereci ile iki gün sürdüydü operasyon.
Neymiş beş, altı, yedi neyse; sürüden ayrılan “çirkin terörist yavruları” kafalarına göre takılmışlar üç aydır oralarda? Köstebek mi bunlar kardeşim; toprağın altında mı yaşadılar bunca zaman?
Ben size söyleyeyim; içlerine “Yok daha neler” diye bir şüphe bulutu düşmeden bu habere atlayan sazan arkadaşlar, yarın öbür gün, gözünün yaşına bakmaz Muğla’daki kaya mezarda yaşayan Sabri Öztürk adlı kanser hastası vatandaşı da “bir avuç eks PKK’lıdan olma korsan örgüt”ün lideri ilan ederler... Yapmadıkları şey mi?
(PKK saldırıyı üstlendi. Medyaya başka bi şey göründüklerine göre köstebek değil bukalemun muydular dersiniz?)


++++++

Genç bilmemnelerin ‘rezil’ numarası
12 Eylül rejiminin yarattığı sığ, bilgisiz, bilinçsiz, duyarsız, egoist derecesinde bencil neslin uzantısı olan, AKP Gençlik Kolları gibi çalışan genç bilmemneler diye sözde sivil bir grup var.
Önce Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne spor ayakkabı ile çıkmayı “özgürlük sembolü” olarak sunarak gelmişlerdi kamuoyunun gündemine. Benzeri başka “çocukça” eylemlere gülüp geçtim. Ama son yaptıkları “rezil” eylem insanın kanını donduracak cinsten.
PKK’lı sokak kabadayılarının rastgele bir belediye otobüsüne attıkları molotofla yanan ve 28 gün mücadele ettikten sonra ölüme teslim olan Serap’ın cenazesine bir çiçek göndermişler. İmza olarak da “Ceylan” yazmışlar.
Ceylan, Güneydoğu’da önce askerin attığı havan topuyla parçalandığı ileri sürülen küçük kızımız. Her ne kadar daha sonra bunun havan değil, patlamamış bir mermi olduğu söylense de hafızalara“asker öldürdü” fikri kazınmaya çalışıldı, bunda da kısmi bir başarı var tabii.
İşte bu genç bilmemneler güya “bir terör kurbanından diğer terör kurbanına mesaj” adı altında böyle bir eylem yapmışlar. Ancak sanki “Sende adam öldürüyorsun” der gibiler. Bu işin bir diğer anlamı da şudur: “Bir Kürt ölürse karşılığında bir Türk yakılır.” İnsan biraz utanır, sıkılır. Hayatlarının baharını bile yaşamamış iki kızımızın ölümünden pay çıkarmaya çalışan bu sığ, bilgisiz, bilinçsiz, duyarsız 12 Eylül nesliyle Türkiye nereye kadar gidebilir ki?
* Can Ataklı / Vatan


++++++

7 erimizin şehit edilmesi neymiş? Provokasyon! Kim olabilirmiş bu kanlı provokasyonun arkasında? TSK, Ergenekon, TİKKO, İntikam Tugayı! Bütün ihtimaller sayılıyor... Bir tek örgüt ihtimal dışı: PKK.. Her ne kadar yurt çapında karakollara, askeri lojmanlara, taşıt araçlarına, masum insanlara molotoflu saldırıları düzenleyenin PKK olduğu biliniyorsa da... 7 erin öldürülmesine başka örgüt bulmalı! Çünkü katil PKK çıkarsa açılım iflas etmiş olur. AKP şapa oturur. O yüzden AKP ile PKK’yı kurtarmak için katliama başka fail aranıyor! Kaldı ki PKK şu ana kadar Reşadiye olayının sorumluluğunu da inkâr etmiş değil... Provokasyonu yapan belli..
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
DTP’li Emine Ayna, “Dağa çıkarız” demiş.
Bavulları toplayınca haber verin de hükümet size araç göndersin...
* Haldun Ertem

++++++

Nedir bu ısrar anlayamadık!
Bazı haber başlıkları: İrtica ile mücadele eylem planı. Firari yarbayı ordu saklıyor. Dağlıca baskını biliniyordu. Dünyanın en zengin askeri savcısı. Genelkurmay’ın yeni kontrgerilla planı...
Haberlerdeki imza hep aynı Aksiyon dergisinden Ahmet Altan’ın Taraf gazetesine transfer olduktan sonra manşetlere oturan genç bir muhabir. Asılsız haberleri nedeniyle mahkûm olan ama yılmadan “görev” ini sürdüren bir demokrasi fedaisi! İşte bu kişiye Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde ve gözetiminde düzenlenen Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü verildi. Seçici kurul şöyle: Nuh Albayrak (Türkiye), Okay Gönensin (Vatan), Nail Güreli (Milliyet), Vahap Munyar (Hürriyet), Şükran Soner (Cumhuriyet), Şule Talu (Sabah), Tufan Türenç (Hürriyet), Celal Toprak (Bugün), Mehveş Evin (Akşam).
Dokuz kişilik seçici kuruldan Nail Güreli ve Şükran Soner, malum kişiye ödül verilmesine karşı çıkıyor. Celal Toprak da toplantıya katılmadığı için oy kullanmıyor. Dolayısıyla geçmişi yalan haber, manipüle haber, düzmece haber, “kâğıt parçalı” haber, asılsız haber dolu bir kişi “oyçokluğu” ile ödülü kazanmış sayılıyor.
Hürriyet gazetesinin kurucusu Sedat Simavi, 11 Aralık 1953’te aramızdan ayrılmıştı. Seçici kuruldan sanırım sadece Nail Güreli, Sedat Simavi hayattayken gazetecilik yaptı. Yanlışım varsa Nail Abi düzeltsin: Sedat Simavi, neredeyse bütün haberleri şaibe kokan, muhabir demeye bin şahit ister muhbir kılıklı birine bırakın ödül vermeyi, gazetesinde bir dakika bir barındırmaz kapının önüne koyardı!
Bu arada ödül yönetmeliğinin 4/1 maddesinde “Özellikle haber konusunda, adayın son bir yıl içindeki tüm çalışmaları da dikkate alınır”
kuralını anımsatalım ve Yönetim Kurulu’nu gereğini yapmaya
çağıralım!
* Deniz Som / Cumhuriyet

++++++

Dört kol çengi tuttular...
Bizim yalaka medya vallahi bir alem! Dört kol çengi! Obama, şimdi Meksika’yı gezmekte olan Tayyip’i Beyaz Saray’da karşılarken “Selamünaleyküm” demiş, bizimki de “Aleykümselam” demiş! Bak sen! Obama bizim heyetle görüşmeye girerken yüzünde bir gülümseme varmış. Heyettekiler “Bu iyiye işaret. Gülümsemesi bizim lehimize” demişler. Sonracığıma, Obama’nın karısı, bizimkinin karısını birdenbire çay içmeye davet etmiş. Bizimkiler de rüya tabiri yapıp “Bu da çok iyi bir işaret, Bayan Obama Eminanımla dost olmak istiyor” demişler. Vallahi de helal olsun, billahi de helal olsun!
* Emin Çölaşan / Sözcü


++++++



RTÜK Başkanı’na nazar değmesin
RTÜK’ün başında yeni bir başkan var. Hazrete nazar değmesin, bir atıyor pir atıyor.
“Ruhat Mengi’nin programını hiç izlemem, Mümtaz Türköne’nin milliyetçilikle ilgili yorumunu merak eder ve izlerim”.
RTÜK Başkanı olarak söylediği bu söz, RTÜK Yasası’nın 4. maddesindeki tarafsızlık ilkesinin ihlali. Zaten CHP Konya milletvekili Atilla Kart bu nedenle RTÜK’ten sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a, Davut Dursun’la ilgili nasıl bir işlem yapacağını soruyor. Ne işlem yapacak, dersiniz.
* Yalçın Doğan / Hürriyet


++++++

MİNİ YORUM
Bakıyorum keyifler yerinde...

“Eminanım kıta Amerikası’nda” fotoromanına bakıyoruz da, böyle bir günde, en azından bir tane “Türk anası” nın ağlamadığını görmek güzel! Bazı analar tabuta kapanmış ağıt yakarken, kimi oğluna kefen biçerken; ‘Mıchelle ile çay içer iken, Margarita ile sohbette iken, Saat Kulesinin önünde poz verir iken...’ yüzünde açan güllere bakıyorum da; ne mutlu Eminanım’a! Bu gün bile, bir ana için keyifler yerinde olabiliyor demek ki...

Yazarın Diğer Yazıları