Bu teşvik sistemi ile devlet riske ortak oluyor
Açıklanan yatırımları teşvik paketinde geç bile kalındı. Çünkü, bu paketten beklenen; cari açığın azaltılması, iç tasarrufların artırılması, istihdam yaratılması ve bölgeler arası kalkınmışlık farkının azaltılması, bugünden yarına olacak iş değil. Her şeyden önce yatırımı tamamlama süresi var. Ayrıca yapısal değişim için de bir zaman geçmesi gerekiyor... Yani bu teşviklerin meyvelerini ancak üç-beş yıl sonra almaya başlarız. O zamana kadar ekonomide bir istikrar sorunu ortaya çıkarsa, yatırımlar ertelenebilir de... AKP iktidarının bu adımı daha önce atması gerekirdi.
Aslında, uzun süredir büyük ve stratejik yerli ve yabancı yatırımlara ciddi teşvik verilmiyordu. Ayrıca, cari açık, kronik enflasyon gibi riskler de eklenince, Türkiye yatırım ve üretim yapan yapan değil, ithal eden bir ülke oldu.
Üretimde kullanılan ara malı ve hammadde ithalatı, toplam ithalatın yüzde 72’sini oluşturuyor. Buna karşılık yatırım malları ithalatı, toplam üretimin yüzde 15’ini oluşturuyor. Bu yüzde 15’in de yüzde 10’u eskiyen ve yıpranan kısmını oluşturuyor... Yeni yatırım malı yüzde 5 dolayında, yani hiç seviyesinde kalıyor. Yeni teşvik sistemi, özellikle büyük ve stratejik sektörlerde yatırımcıya önemli vergi, destekleri sağlıyor... Yani yatırım maliyetlerini düşürüyor.
Bu yolla ithal edilen ara malı ve hammaddenin bir kısmı bu yeni yatırımlarda üretilecektir. İthal edilen ara malları yerine ikame edilmiş olacaktır.
Parantez içinde söylemek gerekir ki 1980 öncesi uygulanmakta olan ithal ikamesine dayalı politikalarla bu teşvik sisteminin amacı ve etkisi farklıdır. Zira, 1980 öncesi Türk ekonomisi dışa kapalı bir ekonomi idi..
Katı bir kambiyo sistemi mevcuttu. Yabancı yatırımcılar için bürokratik engeller vardı.
Bugün de Türkiye’ye fiziki yatırımlar için yabancı yatırım sermayesi gelmiyor. Bunun nedeni, Economist dergisinde “Türkiye neden endişe duyulan bir ülke” sorusuyla açıklandı... Dergi, cari açık ve enflasyona dikkat çekti. Ayrıca ithalat bağımlılığı ve sermaye akımlarına dikkat çekerek “özel sektör on cent’e muhtaç” şeklinde yorum yaptı.
Bu teşviklerden sonra devlet, yerli ve yabancı sermaye ile bu riski paylaşmış oluyor. Bu açıdan daha çok doğrudan fiziki yabancı yatırım sermayesi gelmesini bekleyebiliriz.
Kaldı ki bu teşvikler tasarrufların ve yatırımların artmasına da imkan verecektir. Artık Türkiye’de özel sektör tasarruf yaratamıyor. Özel tasarrufların ’Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranı, 2000 yılında yüzde 23.4 iken, bugün yüzde 15’in altına düşmüştür. Bugünkü verimlilik oranı ile Yüzde 7 büyümenin, iç tasarrufla yaratılması için toplam tasarruf oranının GSYH’ya oranı yüzde 25’in üstünde olmalıdır.
Yine Türkiye’de, ortalama istihdam yükü yüzde 37’dir. Bu yük dünya ortalamasının, OECD ortalamasının ve Avrupa Birliği ortalamasının çok üstündedir. Yatırımlarda istihdam teşviği, bu yükün düşmesine yol açacaktır. Bu teşvik sistemi ile, yatırımlarda bölgesine göre 2 yıl ile 10 yıl arasında sigorta primi işveren payının, devlet tarafından ödenmesi öngörülüyor. Ayrıca doğuda asgari ücret üstündeki tüm sosyal güvenlik yükünü devlet ödeyecek.
Verilen teşvikler, yatırımların yüzde 15’i ile yüzde 50’si arasında değişiyor. Devletin riske ortak olması, yerli ve yabancı yatırımlar için ayrıca bir güvence oluşturacaktır. Mesele sistemin uygulanmasında objektif olmak, bürokrasiyi azaltmak ve iyi niyetli olmaktır.