BU SİLAH GERİ TEPER

Yavruvatan’ı karıştıran kirletme operasyonunda hesap hatası: Meşru savunma refleksi harekete geçen Kıbrıs Türkleri Rauf Denktaş’ı yalnız bırakmamayı bir onur ve vefa borcu sayacaktır


Ergenekon’un gün gelip denizaşırı bir tahrip silâhı olarak kullanılacağını söyleseler inanır mıydınız?
İşte o da oldu...
Kıbrıs’ta on gün sonra seçim var ve anketlerde Denktaş’ın eski partisi tarafından büyük farkla geride bırakıldığı gözlenen iktidar Ergenekon kılıcını çekmiştir.
Anadolu’da “Anasına bak kızını al” derler.
Ana Vatan’daki yerel seçimlerde alabildiğine kullanılan Ergenekon, şimdi Yavru Vatan’ın hizmetindedir!..
Kıbrıs’ta belli ki eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş rehin alınmak, seçmen de sandığa kafası karıştırılarak gönderilmek isteniyor.
KKTC Başbakanı Soyer, Ergenekon iddianamesinde adları geçen Denktaş ile eski başbakan ve ana muhalefetteki UBP lideri Derviş Eroğlu haklarındaki iddiaların araştırılması için dün Başsavcılık’tan talepte bulundu.
Çetin ceviz
Denktaş İngiltere’deki öğreniminden sonra savcılık da yapmış bir hukukçudur. Devlet adamlığı tecrübesi ile bu özelliği birleşince “her kuşun eti yenmez” atasözünü kanıtlayan bir çetin cevize dönebiliyor.
Dün konuşurken önce hukuk devleti iddiası taşıyan bir devlet için onur verici olmayan tabloyu kendine göre çizmiştir.
“Susturamazlar”
“Ergenekon davası adı altında, laikliğin tehlikede olduğunu ve ılımlı İslâm diye Türkiye’nin bir yerlere götürülmekte olduğunu gören Atatürkçü, Cumhuriyete sadık vatanperver insanların tevkif edildiğini birçoğunun 7-8 ay, birinin 13 ay yattıktan sonra evinden ölüme gönderildiğini çoğunun niçin tevkif edildiklerini bilmediğini görüyor, üzülüyoruz.”
Evet, önce bu tespiti sonra şu tahmini yapmıştır:
“Birdenbire bu niye çıkıyor? Kıbrıs’ta seçimler olacak. Herhalde Denktaş adına kızgın makamlar ’Bu ismi kirletin. Fazla seviliyor, söylediklerine insanlar inanıyor. Onun için kirletmeye başlayın arkasını getiririz’ demektedir. Susturmak istiyorlar ama susturamazlar!”
İktidar büyük bir hata yapmıştır.
Denge hatası
Siyasetini beğenmediğiniz adamı kirletmeye çalışmak Kıbrıs gibi iyi eğitimli ve uyanık seçmen tabanında başarı şansı olmayan hatta tehlike taşıyan bir denemedir.
Üstelik halkın böyle bir şoka, seçime sadece on gün kala tabi tutulması, bu kumarı oynayanları tahmin etmedikleri bir tepkinin hedefi haline getirebilir.
Son kamuoyu araştırması Denktaş ile Eroğlu’nun partisi UBP’yi yüzde 44,6, hükümetin büyük ortağı olan ve Ergenekon’la oynayan CTP’yi yüzde 27,4 seviyesinde bulmuştur.
Şimdi bu kirletme operasyonu dengeyi aksine mi çevirecek?
Tersine, bu olay Kıbrıs Türkü’nün meşru savunma refleksini harekete geçirecektir.
Siyasetini onaylamadığı halde birçok seçmen Rauf Denktaş’ı yalnız bırakmamayı bir onur ve vefa borcu sayacaktır.
Ve seçimde önemli sayıda oyun yönü bu yüzden etkilenecektir.
Ergenekon’un ipoteğinden hayatımızı bir an önce kurtarma mecburiyetini her yeni gün bize yeni sebeplerle hatırlatıyor.
* Güngör Mengi / Vatan


++++++

Aynı senaryo
Eeee daha biz Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinden sildiği kırmızı çizgileri tartışacaktık...
Ümraniye, Azerbaycan’a esir edilmemesi telkin edilen Türk Dış politikasını, bir önceki dönemde benzer biçimde esir aldığı söylenen Kuzey Kıbrıs’ta yanlışlıkla ‘prematüre’ doğurdu.
Hesapta Türkiye kamuoyu, Türk dünyasının yaşayan en büyük liderinin nasıl bir cani(!), Talat’ın ifadesiyle ‘irkiltici’ olduğunun şokuna sokulurken, Kuzey Kıbrıs’ta halkın demokratik seçimini, psikolojik savaşın cephe tercihine dönüştürecekler... Köşelerde çığırmaya başlayan destancılardan belli...
Mehmet Altan sorguluyor: “Ergenekon KKTC’ye ‘metastaz’mı yaptı? Yoksa esas ‘kanserli hücre’ orada da, metastazı Türkiye’ye mi yaptı?” Yani Kuvay-ı Milliye mi Türk Mukavemet Teşkilatı’ndan çıktı, TMT mi 1919 ruhundan? Allah hepsine gani gani rahmet eylesin; hayatta olsalardı Türk Kurultayı üzerinden Ebulfeyz Elçibey’e, 1 numaranın göçmen olduğu iddiasından Sadık Ahmet’e, Avrasyacılık suçuna ortaklıktan Sultan Galiyev’e bile uzanabilirdi ucu açık operasyonlar?
Ahmet Altan da, “PKK ile işbirliği yaptığını savunduğu Ergenekon’un Apo ile görüştü diye İranlı Bakanı öldürdüğü” iddiasının peşine takılarak geleneksel konjonktürel tutarsızlığını yinelemiş. Seçimlere müdahaleyi, bu işe para aktarılmasını, cinayetleri filan kınıyor. “Müdahale” dediği, 29 Mart öncesi Tunceli’de dağıtılan buzdolapları gibi bir şey mi? Kümeste seçmek yetiştirmek, kartvizitle gelene para vermek gibi filan mı? Veya “para aktarmak” dediği, Annan Planına “yes be annem” dedirtmek için harcanan eurolara benzer mi? Cinayet ne? Kars’ta açılan Türklere air bir toplu mezar kanıt mıdır buna? Ya savaş? Kervanında yürüdüğünüz Obama’nın Afganistan’dan Pakistan’a sıçratmaya çalıştığı şey mi?
Obama gitti... Sanal Amerikan rüyasından uyanma vakti... Gözden düşse de, bizim en büyük gerçeğimiz içinde konuşmanın, düşünmenin, ilerlemenin, aydınlığın, kendi başına ayakta durabilmenin yasak olduğu o korku tüneli. Köle olduğumuz sürece, “dinlenerek” oturma izni verilen o korku imparatorluğu...


++++++


GÜNÜN SÖZÜ
iki gün boyunca hep onun talepleri konuşuldu... ABD ve oradaki lobilerin istekleri masaya yatırıldı. “Türkiye’nin çıkarları”ndan söz etmek kimsenin aklına gelmedi!
* Melih Aşık / Milliyet

++++++


Maçın gol atılarak kazanıldığını unutan hürriyet topu yine taca attı
Acınacak haldeler
Akşam’dan Atılgan Bayar Hürriyet yazarlarının “kahve muhabbeti”nin seviye düşüklüğüne neden olduğunu savunmuş.
Gazeteciliğin temelinde ’yorum’ değil de ’haber’ varsa, kanımca gazetenin seviyesini belirleyen temel unsur da yer verdiği haberler ve onları sunuş biçimidir. Köşe yazarları, gazetenin temel ilkeleriyle çatışmayacak biçimde, ama esas olarak ’bireysel’ tavır sergilerler. Hürriyet’in kurumsal seviyesini, kendini pazarlama mecrası veya vitrini sayılabilecek manşeti temsil eder.
Dünkü Hürriyet’in manşeti, iki ay önce hayatını kaybeden ünlü bir işadamının, çocuklarını mirastan men ettiğini haber veren “Tatlıcı’dan acı vasiyet” idi... Türkiye’nin yoğun gündeminden, şu andaki gazetelerin önemli dönüm noktalarının kaydedildiği birer tarihi belge niteliği taşıdığını hatırlatmadan özetlemek gerekirse: Hürriyet topu yine taca attı. Ve son dönemlerde sıkça tekrarlanan bu hareketi, gazeteyi her geçen gün daha da acınacak hale düşürüyor.
Ertuğrul Özkök’ün gerile gerile yaptığı degaj bu kadar mı? En zekice manşeti bulmak için saatlerce tartıştıkları toplantılardan çıka çıka bu mu çıkıyor? Türkiye’nin ’gerçek gündemi’ni oluşturan maddelerin her biri ateş topu. Ayağımız yanmasın iyisi mi en yakın çizgiden topu taca at...
Madem Özkök topa girmeye çekiniyor, ver
kaç yapsın. Kadrosunda hiç mi, zaafiyetin üstesinden gelecek ’teknik gazeteci’ kalmadı mı?
Hürriyet’i satın alınır veya okunur kılan tek şey tanınan isimleri mi?
Nerede haber? Nerede gündemi belirleme? Nerede kamuoyunu en hızlı, en doğru şekilde bilgilendirme?
Yılmaz Özdil’in formda olduğu zamanlardaki “hat-trickleri” olmasa... Bekir Coşkun’un “tam saha presi” ... Yalçın Bayer, Saygı Öztürk ve Tufan Türenç’in “kanatlardan yaptığı ataklar”... Rahmi Turan “ön libero”da kale gibi durmasa... Tribünlere oynayan Ahmet Hakan, bir iki “artistik hareket” çekmese...
Hesapta kaleyi koruyan Özkök, “planjon” yapayım diye bir heves topa atladığında bile yüzüstü çakılmaya başlamadı mı? Ki gol yememek yetmez, gol atmadan kazanılmıyor bu maç!
Hürriyet’in tepe kadrosu, okuyucunun durumu şimdilik avantaja bırakmış gözükmesine aldanıyorsa hata yapıyor. Hürriyet okurunun eli her an karta gidebilir... Türkiye’nin en büyük gazetesi, uzatmaları oynuyor havasında. Gündemi okumak için saatlerce gözlerini kısa kısa bakması gerekmeyen bir forvet, Hürriyet’i kendi kalesini değil, rakip kaleyi düşündüğü günlere döndürebilir... Zaten o da olmazsa, bırakın şampiyonlar ligini filan, amatör kümede zor tutunur bu Hürriyet....

++++++


Roj tivi başkentte
Vay efendim neymiş... Rasmussen’e karşıymışız da, bizden özür dilemezse, değil NATO’da genel sekreter, Toprak Mahsulleri Ofisinde odacı bile olamazmış filan.
Hayatımız palavra, hayatımız.
Yer, İstanbul, Halkalı.
Bir televizyon tamircisi.
Camekana asmış:
Roj TV ve Mezopotamya TV’nin frekansları değişti, uydu ayarlanır.
Sen İstanbul’a sahip çıkamıyorsan, taaa Danimarka’yı nasıl kontrol edeceksin?
Veya...
Ahmet Türk, Obama ile görüştükten sonra nereye canlı yayına çıktı?
Roj tiviye?
Peki apar topar uçağa atlayıp Danimarka’ya mı uçtu yayın için?
Yo-oo...
Ankara’dan çıktı.
Ankara malum...
TC’nin başkenti!
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

++++++


Şehit yakınları kadrolaşma maskesi mi?
TRT yönetimi hakkımda dava açacağını açıkladı.
İyi de, suçum ne?
“900 personeli, yüzde 30 kıdem tazminatı zammı yaparak emekliliğe zorladınız ama yerine 1400 kişi aldınız” demek...
İşe 1400 kişi aldıklarını ise yalanlamaya devam ediyorlar. Şimdi buna kılıf arıyorlar...İşin ilginci, bulmuşlar da!
Meğer kahraman TRT, şehit ailelerine kadrolarını açmış da... O insanların alınması yüzünden şişen kadroları eleştirmişim!
Sürprize hazır olun:Bugüne kadar şehit ailesi kontenjanından işe alınan personel sayısı... Sadece 4 kişi...
TRT yönetiminin bu kişileri kadrolaşmaya maske yapması, ayıptan da öte kamuoyunu yanıltmaktır ve suçtur!
Peki; kadrosuna yasa gereği 4 şehit yakını alan, buna karşın iktidar yandaşı medyadan transfer üstüne trasfer yapan TRT, acaba Genel Müdür İbrahim Şahin’in kaç akrabasını ve hemşehrisini işe aldı?
İbrahim Bey... Yanıtı bizzat sizden bekliyorum. Vermezseniz; hepsinin ismini tek tek yarın bu sütunlardan okur, öğrenirsiniz!
* Mustafa Mutlu / Vatan

++++++


MİNİ YORUM
“Yes be annem” bir rüyam var...

“Bidon kafalı mısınız?” anketine güzel cevaplar geliyor. Açlıktan kaşıyacak bir göbeği kalmadığını söyleyen de var... Bidon değil de, basiretsiz iktidar sayesinde çuval kafalı yapıldıkları için gündemi göremediklerini söyleyen de... Tek tek okuyorum. Okudukça yüzüme düşen gölgeler kalkıyor. Umutlanıyorum. “Yes we can” diyorum, hemen arkasından “Yes be annem”... Yok yok benimsediğimden değil... Obama’nın “Yurtta sulh, cihanda sulh”u tadında... Oyunu kurallara göre oynamak adına... Bir rüyam var... Ergenekon’dan çıkan... Orta Asya’dan Anadolu’ya bir kısrak başı gibi uzanan... Mütareke İstanbul’unun zincirlerini kıran bu millete dair... Sadece bir uyku mesafesinde... Uykunun sonrası uyanıklık nasıl olsa...

Yazarın Diğer Yazıları