Bu ne yaman çelişki!..

Hava ve kara sınırlarımızı 17 saniye ihlal ettiği için Rus savaş uçağını düşürdük.

Egemenlik hakkımızdan zerre taviz vermeyeceğimizi tüm dünyaya gösterdik...

Türk Silahlı Kuvvetleri, yerden göğe kadar haklı davamızda tüm belgeleri  -anında hiç tereddüt göstermeden- hem kamuoyu ile hem de taraflarla etkin şekilde paylaştı.

Türkiye, Rusya krizi ile uğraşırken derin bir provokasyon daha sahnelendi sınırlarımız içinde. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi öldürüldü. 2 kahraman polisimiz şehit edildi. Yüzlerce şüpheli sorunun bir tanesi bile henüz yanıt bulabilmiş değil. Açıklığa kavuşacağını da pek sanmıyorum!..

Gel gelelim!..

Putin'e öfke kusarken, PKK'ya kuzu gibiyiz her zamanki gibi...

Rus uçağının düşürülmesinde anında belgeler ortaya konulurken, Tahir Elçi'nin öldürülüşü ile ilgili tek bir ipucu bulunmadı. Daha da vahimi; kendi vatan topraklarımız içinde devletin savcıları olay yeri incelemesi yapamıyor günlerdir. PKK, iki kurşun sallıyor savcılarımız can korkusundan kaçıyor egemenlik sahamızda!..

Cumhuriyetin savcısının bile egemenlik sahamızda görev yapamadığı canım memleketimde Rus uçağının düşürülmesiyle egemenlik haklarımızı hatırlamıştık. İyi de olmuştu. Fakat çok kısa sürdü!.. Gerçekler yine canımızı çok acıttı. Hale bakın; Diyarbakır'ın göbeğinde hâlâ terör örgütü ile baş edilemiyor. Savcılar sokağa çıkamıyor. PKK ateş ediyor savcılar kaçıyor... "Başbakan", devlete küfreden terör örgütünün sivil görünümlü sözcülerine adete yalvarıyor. Üstü kapalı (Kobani ayaklanmasında olduğu gibi) onlardan PKK'nın savcılara ateş etmemesini sağlamalarını rica ediyor.

Siyasi iktidar sayesinde egemenlik hakkımızın ne hale getirildiği gerçeğine, Diyarbakır'da Tahir Elçi'nin öldürülmesi olayını daha yakından mercek altına alarak bakalım;

İçişleri Bakanlığı tarafından 28 Kasım'da olay sonrasında yapılan ilk açıklamayı dikkatle okursanız; teröristlerin eylem planının deşifre edildiği, fakat eylemcilerin tespit edilemediği bildiriliyordu. Oysa gerçek, biraz daha farklıydı. Teröristlerin bulunduğu ticari taksi, Diyarbakır İstihbarat Şubesi ekiplerinin takibi altındaydı. Yani, Diyarbakır Emniyeti teröristin sadece kimliğini değil, konumunu da tespit etmişti. Taksi, istihbarat ekiplerinin kontrolünde Sur Balıkçılarbaşı noktasına kadar getirilmişti. İstihbarat aracının takibi MOBESE kameralarına yansıdı. Balıkçılarbaşı noktasına gelindiğinde, istihbarat yetkilileri, TEM polislerine "taksideki şahıslara uygulama yapıp, yakalamaları" talimatını verdi. Yer, Tahir Elçi'nin açıklama yaptığı Dört Ayaklı Minare'ye yaklaşık 80 metre uzaklıktaydı. Zaman, açıklamayla aynı vakitlere denk geliyordu ve çarşının en yoğun bulunduğu öğle saatleriydi. İstihbaratçıların Tahir Elçi'nin de bölgede olduğundan haberinin olmaması imkânsızdı. Çünkü, İstihbarat Şubesi'nin diğer bir ekibi de Tahir Elçi'nin açıklamasının başlangıcından itibaren sivil olarak o açıklamayı takip ediyordu. İstihbaratın harekete geçme zamanı ve seçtiği bölge, hatalar zincirinin en büyük halkasını oluşturuyordu.

Ayrıca, taksideki teröristlere uygulama yapacak TEM polislerine, araçta kırsal kadro örgüt mensubu bulunduğu bildirilmemişti. Polisler, araca gelişigüzel yaklaşmış ve kendi can güvenlikleriyle ilgili tedbirleri bile almamışlardı. Teröristlerin kaçma ihtimali bulunan güzergâhlarda ise hiçbir önlem aldırılmamıştı. Yapılan eksik bilgilendirme, 2 polisin şehit olmasına ve teröristlerin herhangi bir engelle karşılaşmadan ara sokaklara kaçmasına sebebiyet verdi. Hatta kayıtlara bakılırsa, teröristleri takip eden istihbarat ekibi, meslektaşlarının taksinin yanında vurulması sırasında karşılık vermek için araçlarından bile inmedi.

Elçi'nin basın açıklamasına gelen Güvenlik Şube polislerinin, 80 metre ötelerinde kopan hengameden haberleri yoktu. Açıklamanın başından itibaren bir istihbarat ekibi de oradaydı, fakat Güvenlik Şube polislerine teröristlerle ilgili bilgi vermemişlerdi. Açıklamanın yapıldığı sokağa kaçan teröristleri, sokak başından TEM polisleri, sokak sonundan Güvenlik polisleri ateş altına almasına rağmen etkisiz hale getiremediler. Polis, ara sokaklara kaçan teröristleri takip edemedi. Çünkü, PKK "çözüm sürecinde" buraya bomba ve eleman yığmıştı. Roket ve mayın tehlikesi nedeniyle uzun zamandır Sur sokaklarına, zırhlı araçlar bile giremiyordu.

Sonuç;

PKK bu olaydan istediğini alıyor. Sözde özerklik ajitasyonuna bir de baro başkanının kanı sos olarak ekleniyor. Devlet bir kez daha bölgede "Toroscu" oluyor. PKK'nın "Toros" hikayelerine bir yenisi daha ekleniyor. İki şehidimizi konuşan yok. Elçi'nin hangi kurşunla vurulduğunu hâlâ ortaya çıkartan yok.

Peki biz neyle meşgulüz?.. Güya, Putin'e haddini bildirmekle. Sınır ihlali yapan, egemenliğimize kasteden Rus uçağı...

Sen Rusya'ya höyküreceksen Kırım'ı aldığında höykürecektin. Kırımı alıp ta Karadeniz semalarında sınır ihlali yapan uçaklar olduğunda ve de asker bunu sürekli rapor ettiğinde neden egemenlik demedin?

Çünkü, Suriye'de hesap bitmedi. Hâlâ aynı yerdeler; Şam'a bayrak dikilecek Halep'te turistik gezi yapılacak. Bunun hayalini kuruyorlar. Rus uçağının düşürülmesinden umulan/üretilen yaygara bu. The başkan, her türlü pozu verdi. Geriye bir tek şey kaldı, Türk ordusunun başına geçip onu sınırın öbür tarafına bataklığa sokmak!..

Yazarın Diğer Yazıları