Bu manşetleri kim attı?
“Köken araştırmak ayıptır” diyerek Abdullah Gül’ü savunan medyadaki avukat ordusu, çok sayıda asker ve siyasinin seceresini çıkarmaya kalkışmıştı
Obama, Müslüman.
Merkel, Doğu Alman.
Sarkozy, Yahudi.
Barzani, Yahudi.
İsmet İnönü, Kürt.
Aurelio hangi hakla Türk?
Karamanlis, Karamanlı.
Alevi milletvekili, hacı bakan, imam belediye başkanı, diyanet işleri eski başkanlarından biri Ermeni, şehidimiz Kürt.
Nerde çıktı bu haberler?
Bizim basında.
Şimdi ne diyor bizim basın?
“Köken araştırmak ayıptır!”
Ayıptır hakikaten.
“Ağlama duvarının önünde bir bürokrat” başlığıyla ve son derece çirkin imalarla Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un fotoğrafını manşete koyan kimdi?
Abdullah Gül’ün “okuduğum ve sevdiğim gazete” dediği gazete...
“Büyükanıt’ın dedesinin mezarı İsrail’de” diyerek subayımızın cenazesine Yahudi göndermesi yapan?
“Mandacı, işbirlikçi, liboş gibi yaftalar kullanmayalım” diye televizyon reklamı veren gazete, Kemal Kılıçdaroğlu’na giydirmek için “Dersim isyanıyla meşhur Tunceli’de doğdu” diye yazmadı mı kendi sayfalarında?
Kusur mudur Tunceli’de doğmak?
Kabak tadı veren bu tartışmanın, kabak gibi ortaya çıkardığı bir gerçek var:
Abdullah Gül Türk medyasının her kanadında “avukat ordusu”na sahip.
Hatta, yan yana koyup baktığımızda, “Abdullah Gülcülerin sayısı, Tayyip Erdoğancılardan katbekat fazla” bile diyebilirz... Çünkü görüyoruz, Tayyip Erdoğan’ı kıyasıya eleştirmek serbest, Abdullah Gül’e dokunmak cızzz.
Sanırım, alakalı alakasız her konuda bağıra bağıra fikir beyan eden Başbakan’ın bu konuyu ‘teğet geçmesi’ de ondan.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
Yaftalama karala!
“Ağlama duvarında bir bürokrat”
Canan Arıtman’ı “ırkçı, kafatasçı” ilan eden, AB’den gelen “istifa etsin” talimatını yerine getirebilmek için çırpınan gazeteler daha düne kadar ‘köken avı’nı yaptığı insanları karalamaya çalışıyordu
+++++++
Bak şu marjinal Kübalıların yaptığına
Melih Aşık, Tarık Erden’in Küba gezisi sırasında gördüğü Atatürk büstü üzerine şunları yazmış: “Havana’nın ünlü Malecon Bulvarı’ndan geçerken yeşillikler içinde bir büst dikkatlerini çekmiş... Bakmışlar; Atatürk... Altında da Türkçe ve İspanyolca: Yurtta Sulh Cihanda Sulh ibaresi... Meğer arka caddelerden birindeymiş büst... Getirip en mutena yere koymuşlar.. Üstelik Havana’da yaşayan ya da ölü başka hiçbir yabancı liderin büstü veya heykeli yokmuş... Eloğlu böyle anıyor Atatürk’ü.. Bizim Şam Büyükelçisi ise salona resmini koymuyor.. Bir de bahane; efendim büyükelçinin çalışma odasında varmış resim... Pöf!”
Bizimkilere sorsan, Meclis’te, okullarda, kamu kurum ve kuruluşlarında ‘gerek yok’. A00 ma Küba’da var! Şili’de var!
Çünkü Castro, emperyalizmle mücadelede ‘Atatürk’ün yaptıklarını yapamamış olmanın’ eksikliğini yaşıyor. Atatürk onlar için ‘bağımsızlığın’ formülü! ‘Bir zamanlar devrimciyken’ anılarından çuvalla para götüren bizim liboşlar için “Ya İstiklal ya ölüm” demek, banal, çağdışı, marjinal...Devrimci Kübalılar’ın felsefesi ne: “Patria e muerte!”;Ya vatan ya ölüm!
Büyükelçimiz ‘Atatürk’ü aşmış’, çünkü O artık Mustafa!... Diğer yandan Şilili’ler de henüz aşamadıkları Atatürk’ü, Santiago’daki anıtında hangi cümlelerle anıyorlar bakın: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, vatanın fedakar ve sadık hizmetkarı, benzeri olmayan kahraman, insanlık idealinin emsali... Bütün hayatını Türk Milleti’ne adamış, milletine kendi ruhunun ateşini vermiştir! Hatırası milletinin ruhunu ateşli tutan sönmez bir meşale olarak yaşamaktadır!”
+++++++
Patria e muerte!
Ya vatan ya ölüm!
Atatürk’ün emperyalizm ile mücadelesine hayranlık duyan, Havana’ya büstünü koyan Kübalılar’ın milli sloganı da, Kurtuluş Savaşı’nın tarihi emri “ya istiklal, ya ölüm”ün emrinin etkisinde
+++++++
Siyasal İslam jargonunu kullanıyor
Gül, aile şeceresini açıklarken “Özbeöz Müslüman ve Türk aileyiz” demişti. Arıtman bu sözleri de eleştirmiş ve “Neden Türk Müslüman değil de Müslüman Türk diyor?” diye sormuştu.
Kimileri bu soruyu fırsat bilip Arıtman’a “Irkçı, kafatasçı, faşist” diye saldırmaya devam ediyor.
“Müslüman Türk” tanımı bir tür jargondur. Bilmeyenler için bir şey ifade etmez ama bu konuda hassasiyet gösterenler için adeta şifreli bir mesajdır. Hangi milletten olursanız olun bir dini seçebilir, ona inanabilirsiniz. Bu durumda öncelikle dininizi söylerseniz milliyet tanımının fazla bir önemi kalmaz. “Ümmet” önemlidir. Bu durumda siz önce “dininizi” söylerseniz, ardından söyleyeceğiniz milliyet ikinci plana düşer.
Bu yeni bir tartışma değil. Kökleri 1950’li, ama kuvvetli olarak 1960’lı yıllara dayanır. Komünizmle Mücadele Derneği adı altında bir araya gelenler bir dini ve milli kimlik geliştirmeye çalıştılar. Bu sırada çeşitli dernek ve vakıflar da kuruldu. Tartışma “Türk Müslüman mı” yoksa “Müslüman Türk mü” üzerinde yoğunlaştı. Dinci kanat Müslüman Türk derken, milliyetçi kanat Türk Müslüman diyordu. Sonuçta sentez “Müslüman Türk” fikri üzerine oturtuldu. Milliyetçi unsurlar tasfiye edildi, din ön plana çıktı. İşte AKP’nin asıl kurucu kanadı, temelini Birlik Vafkı’ndan alan ve “Müslüman Türk” tanımına bağlanan kesimdir. Bu nedenle iktidarın öncelikle dini esas aldığını milliyet kavramını ise sadece popülist amaçla kullandığını söylemek yanlış olmaz.
Nitekim Cumhurbaşkanı “annesi Ermeni” imalarına karşı daha önceki “Bizim için din, dil, ırk, renk fark etmez” söylemine rağmen adeta küplere binmiş halde özbeöz Müslüman ve Türk olduğunu açıklayarak bir de üstüne Arıtman hakkında tazminat davası açtı. Gül, anladığım kadarıyla “jargonu” kullanıyor. Ne olur ne olmaz diye...
* Can Ataklı / Vatan
+++++++
Arayan arayana
Havada tahrik yok, teşvik yok, tehdit yok, şantaj yok... Medyadan bakınca sıradışı bir durum! Aslında herşey olağan gözüküyor. Dün varken bugün olmayan iki figür var sade; Yasemin Çongar, Ahmet Altan! Biz ortadan kaybolmalarının üzerinden 24 saat geçmesini beklemeden, üzerimize düşeni yapıp kayıp ilanını vermiştik... Olay ’Cumartesi Anneleri’ aracılığıyla Galatasaray’a taşınmadan odatv de duruma el attı: “Taraf Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, bir süredir yazı kaleme almıyor. Ahmet Altan’ın, Taraf yayın hayatına başladığından beri ilk kez bu kadar bir ara verdiği göze çarpıyor. Altan’ın aniden kayboluşu soru işaretleri doğuruyor. Acaba, Ahmet Altan, tatile mi çıktı, yoksa gazete içinde başka sorunlar mı söz konusu?”
+++++++
Yakındır; tavuklar da özür diler!
Seçmen listelerindeki hileler ile ’özürdiliyoruz.com’dakiler kafa kafaya gidiyor. Türkiye’yi ’olmayan seçmenin seçimiyle’ yönettirmeye çalışanlarla, Türkiye’ye ’olmayan özürü diletmeye’ çalışanlar arasında müthiş benzerlik var... Hatta belki işbirliği... Hattta belki onlar aslında ’Onlar’!
Şaşırmayın; hani bir Fransız korku filmi vardı: “Onlar aslında evin içindeler!”
Durum bu değil mi?
Seçmen kütüklerine bakarsak yatak odamızda, salonumuzda, mutfağımızda, halının altında, perdenin arkasında her yanda olmalılar...
Özürdiliyoruz.com’a bakarsak, kitaplığımızda, kasetçalarımızda, hadi artık ’ipod’umuzda, gazetemizde, televizyonumuzdalar....
Hasan Pulur’un önceki gün yazdığı gibi hakikaten duydukça ’tüylerimiz diken diken oluyor “.
Pulur, bir arkadaşının, Halil İnancık’ın da özür bildirisine imza attığını söylemesinin ardından ’hoca’ ile yaptığı görüşmeyi taşıdı köşesine: ” Hocam, sizin bu bildiriyi imzaladığınız söyleniyor! “
” Yok böyle bir şey, ben böyle şeyi imzalar mıyım, uydurmuşlar!
“Evet hocam, uyduruyorlar!”
Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu...
Hatta ASALA terörüne şehit verdiğimiz diplomatımız İsmail Erez’e de imzalatmadılar mı?
Ne farkı var? Seçmen kütüklerine göre de, mezarlıklara seçim sandığı kurulması gerekmiyor mu?
En son Mustafa Mutlu yazdı: “İlginçtir ki internetteki o sitede, bildiriyi imzaladıkları ilan edilen çok sayıda isim, ”Hayır imzalamadık, birileri bizi o listeye eklemiş“ diyor... Önce ünlü şarkıcı Tarkan bu bildiriye imza koymadığını açıkladı dün de Erciyes Üniversitesi’nin üç öğretim üyesi...”
Tarkan (Tevetoğlu), kanındaki asli cevheri unutur, ’Türkçülük suçu’ndan yargılanmış Fethi Tevetoğlu’nun kemiklerini sızlatır mı bilmem? Ama bu işe müdahale eden çıkmazsa, ’seçmen tavuklar’ üç güne kalmaz ’özürlü tavuklar’a dönüşecek haber vereyim. Ondan sonra siz sağ, biz selamet; ne etinden hayır gelir, ne yumurtasından ...
+++++++
Fehmi Amca savcılık özel kalemi mi?
Biliriz ki on parmağında on marifet...
Haftanın 6 günü çift kimlikle Yeni Şafak’ta, bir günü Zaman Today’s’da... Hafatanın bir günü TRT’de, bir günü ATV’de, bir günü 24’te, Kanal 7’de...
Fehmi Amca yazar, konuşur, yorumlar, arka çıkar, ara bulur, komplo kokusunu alır...
Bunca yoğunluğun arasına adalet namına bir ek iş daha üstleneceği aklımıza gelmezdi...
Cezaevinden gazeteciye yazılan şikayeti, hissiyatı, tehditi, öfkeyi vs.. anlarım da...
Bir mahkum itirafnamesini neden gazeteciye gönderir ki...
Biz Fehmi Amca’yı yandaş mandaş ne- ticede medyada istihdam ediliyor sanıyorduk, yoksa kadrosu Adalet Bakanlığı’nda mıydı?
+++++++
GÜNÜN SÖZÜ
TÜBİTAK Başkanı, “Gül, Atatürk’ten sonra bilim ve teknolojiye en çok önem veren Cumhurbaşkanımız” demiş.
Gül’ün oğlunun internetten satış yapmasını veri olarak aldılar galiba...
* Haldun Ertem
+++++++
MİNİ YORUM
Öğretmenler açıklama bekliyor
Günlerdir mail üstüne mail geliyor... Karısı Bartın’da, kendisi Hakkari’de... Karısı Adana’da kendisi Kütahya’da... Çocukları bilmem neredeki anneannede, babaannede. Kim mi bunlar? Sözleşmeli öğretmenler. ‘2009 şubat özür gurubunda sözleşmeli öğretmenlere eş tayini hakkı verilip verilmeyeceği’ konusunda Milli Eğitim Bakanı’ndan açıklama bekliyorlar. Aslında her fırsatta ‘kadrolu ile sözleşmeli öğretmen arasında fark yok’ diyen Bakan’dan bunu kanıtlamasını istiyorlar. Yeni nesil öğretmenlerin eseri, yeni öğretmenler de ‘ruh ve beden sağlıkları ile’ Hüseyin Çelik’in eseri olacak.. Sonucu birlikte göreceğiz.
* Selcan TAŞÇI