“Bu gidişin sonu açlık” ve kaos!
MKE Ankaragücü'nün kulüp başkanı Faruk Koca, Rizespor ile oynanan maç bittiği anda, hakem Halil Umut Meler’e yumruk attı. Yere düşen Meler’i iki kişi de tekmeledi...
Olaydan sonra üç kişi gözaltına alındı ama Faruk Koca, tansiyonu yükselince kalp krizi ihtimali sebebiyle hastaneye kaldırıldı.
Böylece bütün Türkiye, moto-kuryeyi ezerek öldüren Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun, yüzde yüz kusurlu olduğu halde serbest bırakılmasını ve tarifeli uçakla ülkesine gitmesini konuşurken, gündemin birinci sırasına hakem dövme skandalı yerleşmiş oldu...
***
Aslında bu olay da ülkede hukuka saygı kalmadığının göstergesi. Saldırgan Faruk Koca’nın hakem dövme cüretinin nereden kaynaklandığı da belli...
Görevli polisler, bir Cumhurbaşkanı’nın oğlunun, bir insan ezdiğini bile bile gerçeklere tamamen aykırı bir tutanak düzenleyebiliyorsa, yetkili savcı da bu tutanağa dayanarak, “serbest bırakın” talimatı verebiliyorsa, olay mahkemeye yansıtılmadığı için yurt dışı yasağı da konulamamışsa, sonuçta adam tarifeli uçakla kaçmışsa, o ülkede artık herkes, adaleti kendi elleriyle sağlamaya çalışır…
***
Bu tür olaylar yeni değil ki...
Devleti ele geçirmiş bir çete, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davalarında, terörle mücadele etmiş veya Karadeniz’e ABD’yi sokmamış en değerli askerlerini, iktidarın düğmeye basmasıyla harcamaya kalkışmışsa, devlete karşı büyük bir isyan hareketi başlattığı için idam edilen bir kişinin adı caddelere verilmiş de o ilin valisi tarafından yönetilen belediye başkanlığı, “Biz isme değil, hizmete bakıyoruz” diye açıklama yapıyorsa, vatandaşın mülkiyetindeki arazi, arsa veya konutlara, ülkeyi yönetenlerin çıkardığı yasayla ve “rezerv alan” denilerek el konuluyorsa, sığınmacı bahanesiyle ülkeye milyonlarca yabancı doldurulup da nüfus yapısının değiştirilmesine karşı çıkanlar gözdağı vermek için tutuklanıyorsa, “Arap sevmek”, artık imanın şartlarından gösteriliyor da Diyanet İşleri susuyorsa, daha ne gibi bir skandal bekliyoruz?
Bütün bunların hepsi ayrı ayrı devleti ve milleti çökertecek olaylardır. Hukuk devleti fiilen ortadan kalkmışsa, Yargıtay’ın bir dairesinin hâkimleri, Anayasa’daki açık hükme rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulatacağına, mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunabiliyorsa artık ülke yaşanmaz hâle gelir... İstenen bu mudur, yani kaos mudur?
***
“Anahtar Teslimi Türkiye” kitabının da yazarı olan emekli Tapu Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, “Yağma düzeni, yasalarla kuruluyor” diye uyarıyor ve meraların nasıl yok edilmekte olduğunu yazıyor:
“Bu işin sonu, kuraklık ve açlık... Daha önce, 5462 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Yasası, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası, 2924 sayılı Orman Köylülerini Kalkındırma Yasası, 4915 sayılı Kara Avcılığı Yasası, 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Yasası, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirler ile Yapılacak Yardımlara Dair Kanunlar, TOKİ Yasası, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2B maddesi ve 3213 sayılı Maden Yasası ile meralar vasıflarını kaybediyor. Yine Serbest Bölgeler, Endüstri Bölgeleri ve son çıkartılan Kentsel Dönüşüm Yasası gibi yasalarla meralar özel mülkiyete veya 49-99 yıllığına kiralanmaya açık hale getirilmiş durumda. Küresel finansın ve AB'nin dayatmasıyla çıkarılan 5216 sayılı Büyükşehir Yasası, köyleri, yani üretim merkezlerini ‘MAHALLE’ye dönüştürerek tüketim üniteleri haline getirdi. Köylünün ne tarlası ve ne de ineği kaldı. Tarımın her kolu gibi hayvancılık da öldürülüyor. HES’lerden dolayı suni kuraklık da başladı. Bu işin sonu açlık...”
***
Türkiye, yasalarla talan edilirken, kara paranın önü de “kaynağını sormayacağız” diye açılarak suç örgütlerinin, uyuşturucu çetelerinin cirit attığı, kendi arasında pastadan pay kapmak için çatıştığı bir ülke hâline getirildi.
Bütün bunların asıl sebebi, halkın veya bireylerin, siyaseti ve demokrasiyi, kişisel çıkar edinme aracı olarak görmesidir. Böyle olunca milletvekillikleri de parayla satılır, kara para, partilere egemen olur! Sonra da gücü yeten yetene... Halk, mevcut siyaset anlayışını değiştirmezse bu gidişin sonu iyi değil...