Bu fotoğrafa değmez mi?
“KIbrıs gitti gidiyor’ Şeklinde yayIn yapIyorlar. Sankİ Edİrne İle Ardahan elden gİdİyor ha!” dİyen Engİn ArdIç, ’yavruvatan’ı savunmak İçİn geçerlİ bİr menfaat bulamadI
Talat ile Hristofyas anlaşmak üzereler... Kıbrıs, eşit haklara sahip iki eyaletli bir devlet olacak (yani KKTC, KKTE’ye dönüşecek), sonra da ”üniter devlet“ olma yönünde adım atılacak, bir Birleşik Kıbrıs ortaya çıkacak.
Yani, Kıbrıslı soydaşımız bizden çok önce cebine Avrupa pasaportunu koyacak. Bizden daha iyi yaşayacak.
Son günlerde, ”Kıbrıs gitti gidiyor“ şeklinde yayın yapıyorlar.
Kıbrıs’ta çözüm sağlamak ”Atatürkçülüğe aykırıymış“...
Misak-ı Milli sınırları içinde olmayan, Atatürk’ün örneğin bir Hatay gibi ”geri almayı “ hiçbir zaman aklına bile getirmediği Kıbrıs, Osmanlı’nın yüz otuz yıl önce gözden çıkardığı ve bir daha da dönüp bakmadığı Kıbrıs, Lausanne’da İsmet Paşa’nın hiç ilgilenmediği Kıbrıs, birdenbire ”bizim “ oldu.
Çünkü oraya ”aldık“ gözüyle baktık hep... Böyle bakınca da, şimdi çözüme ulaşma ve bu kamburdan hayırlısıyla kurtulma girişimi, ”vermek“ gibi görünür! Sanki Edirne ya da Ardahan elden gidiyor ha!
Kıbrıslı Türk’ün ” kendi kaderini tayin hakkına “ da asla saygı göstermezsin bu durumda, ille sen karar vereceksin ne olacağına... Daha doğrusu, kuyrukçuluk ettiğin bürokrasi verecek, Talat da kim oluyormuş, ”Lefkoşa valimiz “ gibi bir şey...
Buradan hareketle başbakana istediğin hakareti edersin, hatta iyice zıvanadan çıkıp ”bunlar Anıtkabir’i de alışveriş merkezi yaparlar vallahi“ diye tatlı tatlı saçmalarsın...
Kıbrıs’tan senin ne çıkarın var?
Avrupa Birliği çatısı altında artık bir ”Rum mezalimi “, bir ”Türk katliamı“ düşünülemeyeceğine göre, yeni bir Grivas, yeni bir Sampson, yeni bir Gizikis çıkamayacağına göre, bırak oraya yatırım yapmış olan
Ergenekon örgütü ağlasın,
sana ne?
Kuzey Kıbrıs üzerinden kaçakçılık mı yürütüyordun da şimdi avantan kesilecek?
Yoksa sana da ”bahçe içinde müstakil ev “ mi verdiler de şimdi Rumlar gelip geri alırlar ya da tazminat isterler diye korkuyorsun?
Sen otur güzel güzel ”Atatürk ticareti “ yap, başbakana giydir, mitinglere katıl, bayrak salla...
Yani, anladığın işlere bak!
Dünya konjonktürünün geldiği bu noktada, artık hiçbir zaman gerçekleşemeyecek muhayyel bir Yunan saldırısını, ” güneyden yani yumuşak karnımızdan gelecek bir darbeyi “de, bırak bununla görevli ve yükümlü olanlar düşünsünler, sana ne? Antalya’da yazlığın, Mersin’de iş hanın mı var?
Hem Avrupa Birliği’ne girmek için kapıları aşındıracaksın, hem de “ileride birliğin üyelerinden biriyle savaşırsak lazım olur “ diye Kıbrıs’ı ”tutmak“ isteyeceksin, yok böyle
jeostrateji!
* Engin Ardıç / Sabah
Atatürk yalanladı
Kıbrıs’ı kambur görenler kervanında yer alan Ardıç, savunduğu teslimiyetçi fikirleri mazur göstermek için Atatürk’e sığınarak ”o da önemsemedi“ diyor. Oysa Kıbrıs olmazsa Akdeniz de soluk alamayacağımızı savunan Mustafa Kemal ”Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir!“ demişti.
Tarih önünde yüzü kızarmadan bu yazıyı yazabilmesi gösteriyor ki bunlar Ardıç’ın ”aklının ermediği“ işler. AB varmış ve biz Kıbrıs’ı gönül rahatlığıyla ”kaderine terk etmeliymişiz“, Avrupa ”mezalime izin vermezmiş“. Türkleri Cezayir katliamından sabıkalı Fransa’ya mı, 719 bin aborjini yok eden İngiltere’ye mi, soykırım tarihini yazacak uzmanlığa sahip Almanya’ya mı, 2. Dünya Savaşı’nda kendisine sığınan mültecilerin ölümüne seyirci kalan Danimarka’ya mı, Batı Trakya’da yaşayan Türkler’e hâlâ zulüm uygulayan Yunanistan’a mı, bir buçuk milyon Türk, Pomak ve Çingene’ye asimilasyon uygulayan Bulgaristan’a mı, yoksa daha 13 yıl önce Srebrenitza’da sayısı hâlâ belirlenemeyen binlerce Boşnak’ı katleden Sırplara mı güvenelim?
++++++
Ne soruymuş ama!..
“Taraf’ın finansman kaynağı neresi?” cevaplayamıyorlar. Patron Arslan “borçla yürütüyoruz” diyor. Altan ise muhabirlerine “çok para kazanacaklarını” vaat ediyor.
Ahmet Altan ulu bilge. Herkese yukarıdan bakıyor, ders veriyor. Kadınları yüreğinden yaralayan yazılarından vazgeçti, basını değiştirmek için Göztepe Parkı’ndaki sabah yürüyüşlerinden çaldı.
Gazetecilikteki tavır insanın şahsi tercihidir. Yarın öbür gün ya bugün aldığı pozisyondan dolayı zor durumda kalır ya da hepimizin yanıldığını görürüz.
Kaç kere ama kaç kere aynı soru soruldu ve asla yanıt vermedi Ahmet Altan. Gayet medeni ölçütlerde, hakikaten merak ederek, öğrenmeye çalışarak. Onun yerine yine küçümsemeyi, başkalarını ezmeyi tercih etti.
Olsun, varsın. Dönmek yok. Soru çok basit çünkü, cevabı da bir o kadar kritik: Taraf gazetesinin finansmanı nereden geliyor?
Yayınevi sahibi iki çocuğun adını vermesin hemen. Bu ülkede yayınevi işleyişini de, gazetenin yazıişleri bütçesini, kağıt masrafını, dağıtımını da biliyoruz. Gazeteleri yaşatan şey ilandır, bu da Taraf gazetesinde yok.
Peki bu gazete nasıl çıkıyor? Bir finansörün desteği olmadan nasıl ayakta kalıyor? İnsanlar nasıl maaşlarını alıyor, çalışıyor, transferler yapılıyor, dağıtılıyor, kağıt buluyorlar? Altan’dan yanıt vermesi istenen soru bu sadece: Parayı nereden buluyorsunuz?
Bir gazete nasıl çıkar hiç bilmiyor muyuz? Ufuk Güldemir nasıl tutturamadı gazeteyi? Zamanında “bağımsız” yoluna devam etmek isteyen Yeni Yüzyıl neden kısa sürede kapısına kilit vurdu? Hele birçok büyük gazete bile zarar ederken...
Bu isimler iş bilmiyordu da, Ahmet Altan ve arkadaşları mı biliyor?
Kaldı ki Altan ailesi her zaman parayı çok sevmiştir. Gözüm yok elbette, daha çok kazanırlar umarım. Sadece şundan dolayı bu bilgiyi vurgulamak istedim: Ahmet Altan öyle küçük paralara çalışacak, kendi rahatını kolayca bozacak birisi de değil. Kitaplarını yazıyor, bunlardan para kazanıyor, evinde mutlu bir hayat sürüyordu çünkü. Bir şeyin onu cezbetmiş olması şart. Ya da siz Yasemin Çongar olsaydınız Amerika’daki düzeninizi küçük paraya bozup gazetecilik ideali adına gelir miydiniz Türkiye’ye? Bunlar öyle basit, sıradan kararlar da değil ki. Bir dayanağının, bir güvencesinin olması şart. İnsanın hayatını temelden değiştireceği bir karar sonuçta... İşte bu güvenceyi merak ediyorum ben.
* Oray Eğin / Akşam
Taraf dostları cömertmiş!
Taraf’ın ortaklarından Başar Arslan Sabah’tan Ecevit Kılıç’ın sorularını yanıtladı. Neredeyse bütün manşetlerinin ilgili kurumlarca ’yalanlandığı’ gazetenin sahibinin “dürüst ve prestijli” bir imaj yaratma gayreti dikkat çekti.
Röportajın bir yerinde “Gazetecilecilerimiz özgür” mesajı vermeye çalışan Arslan, “haber toplantılarına girmiyorum. Belgeler nereden geldi sormuyorum. Ben de gazeteden okuyorum. Yayınladıklarına göre Haber Merkezi’nin bir bildiği vardır” deyince yaptığı savunmaları havada kaldı. Çünkü ’okuyucu kadar’ takip ettiği gazetesinde neyin gerçek, neyin kurgu olduğunu bilemezdi. Arslan, Kılıç’ın Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın “O gazeteyi finanse eden kim? Ona bakın anlarsınız” sözlerini hatırlatması üzerine, “Zorlanıyoruz oldukça, maliyetli bir iş. Çok sıkıştığımız zaman hisse karşılığında borç alıyoruz” dedi ve büyük zarara girdiklerini söyledi. Taraf’ın patronunun çizdiği bu dramatik tablo, akla daha birkaç gün önce Taraf’tan istifa eden muhabirlerin sözlerini getirdi. “Yayın politikası” gerekçesiyle işlerini bırakan gazeteciler Altan’ın bir ikna toplantısı düzenleyerek “kısa sürede çok büyük paralar kazanacaksınız” vaadinde bulunduğunu anlatmışlardı.
++++++
Şehit ailesinden Vakit’e tokat gibi cevap
Vakit’in, ABD Konsolosluğu’na saldırıda şehit olan polislerimizin resimlerini koyduğu çengel bulmacanın şifresi “Gavurlar için değer miydi?” çıkmıştı. Bu ayıba acılı ailelerden de tepki geldi. Şehit polis memuru Nedim Çalık’ın Rize’de yaşayan annesi Emine Çalık, “Kulübesinden çıkıp teröristlerle mücadele etti. Çıkmadığı söylenseydi ben zaten inanmazdım. Eğer çıkmasaydı daha kötü olurdum. Terörsitlerle çatıştı ya, o benim en büyük tesellimdir” dedi.
++++++
AA’nın papa sevgisi
Anadolu Ajansı bir haber geçmiş: ” Müteveffa Papa II. Jean Paul’ün 2000 yılındaki İsrail ziyareti sırasında dikilen zeytin ağaçlarından sadece bir tanesi meyve veriyor; o da papanın takdis ettiği ağaç... “ Haber Yediot Aharonot Gazetesi’nde çıkmış. ” Dış basın nelerle uğraşıyor “ diyecek olduk ama bizimkiler de bu hurafe ilanlarına balıklama atladı. Bakalım AA önümüzdeki günlerde Papa’nın hangi mucizelerini anonslayacak.
++++++
Kutsal Vakit
DOKUNMA YANARSIN
İlahi tecelliye bakın ki: Vakit’e dava açan generallerden bir kısmı, şu anda Ergenekon Terör Örgütü mensubu oldukları suçlamasıyla “tutuklu” bulunuyor. Bazılarının adı da operasyonlara temel teşkil eden günlüklerde geçiyor.
Duamız ve temennimiz şudur: “Bizim hakkımızda kim ne düşünüyor ise, Cenab ı Allah ona mislini versin!”
* Hasan Karakaya / Vakit
++++++
Bizim gazeteciler de sorularını yabancı meslektaşlarına sordursunlar!
Yabancı hayranlığı
Mehmet Y. Yılmaz, “devletin zirvesindekilerin bütün özel demeç ve açıklamalarını yabancı gazete ve televizyonların muhabirlerine yapmaları” nın sebebini bulmuş.
Ona göre, “Türk gazetelerinden ağızlarından okuyabileceğiniz şeyler ya herkese açık toplantılarda atılan nutuklar ya da özel uçakla maiyette gezdirilen gazetecilere yapılan toplu açıklamalardan ibaret olan ’devletlülerimiz’yabancı medyanın bizim meselelerimize ” yeterince uzak “ olduğu için bu tercihi yapıyor. Çükü bu durum yağdanlık gazetecilere çanak soru sordurmaya benzer bir avantaj yaratıyor, üstelik fotoğraflar da yabancı gazetelerde çıkıyor!
++++++
MİNİ YORUM
Kıbrıs’ta Türk Devleti yok mu?
Kıbrıs’taki gelişmeler nihayet gündemde hakettiği yeri almaya başlamışken, dünden devam edelim. Başbakan’ın Kuzey Kıbrıs’ta yapılan törende söylediği sözler içimi ürpertti.
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı diyor ki, “Kıbrıs Türk Devleti kurulacak!”
Yeni Şafak da bunu “müjde” verir gibi, başlık yapıyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne? Kıbrıs Türk Devleti değil mi?
Yoksa Türkiye de, “yavruvatan”ı tanımayanlar kafilesine mi katıldı.
* Selcan TAŞÇI