Bu dünyadan bir Gözcü geçti...
1984 yılında Günaydın gazetesinin tirajı bir milyona çıkmıştı. Başında Rahmi Turan vardı. Bugüne kadar bu tirajı hiçbir gazete geçemedi.
Ayrıca Günaydın grubunda 30’dan fazla yayın vardı... Ve tüm basının yüzde 41’i bu grupta idi.
Bugün büyük gazetelerde örneğin,TÜİK’in açılışını hiç görmedim... Herkes TÜİK’in, Türkiye İstatistik Kurumu olduğunu bilmek zorunda değil. Veya örneğin TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu )’nun açılışını da hiç görmedim. Günaydın’ın özelliği, herkesin anlayacağı şekilde haber ve yorum yapmak idi. Bu ekolü Haldun Simavi kurmuştu... Ve Haldun Simavi’nin basından başka bir işi yoktu.
Günaydın gazetesi 1988 yılında satıldı. Sonra Rahmi Turan birçok gazetede genel yayın yönetmeni oldu. Ben de, Rahmi Turan hangi gazeteyi çıkardıysa, o gazetede köşe yazdım.
En son Doğan Grubu içinde çıkan, “Gözcü” gazetesinde köşe yazıyordum. Gözcü gazetesi 150 bin satıyordu... Ancak tüm esnaf Gözcü okurdu. Berberlerde, dükkanlarda Gözcü okunurdu. Bu nedenle tirajına göre en fazla okuyucusu olan gazete idi.
Gözcü gazetesi, 1996 Mayıs’ında yayına başladı. 11 yıllık yayın hayatından sonra 2007 yılı Nisan ayında kapatıldı. Kapatıldığında da tirajı 150 bin idi.
Kapatılmasının tek nedeni, hükümetin ve finans çevrelerinin baskısı oldu. Zira gazete yalnızca dünyada ve Türkiye’deki gerçekleri yazardı.
Gözcü’de 2007 yılında yazdığım bir yazıyı aynen alıyorum...
“20 yıl önce, küreselleşmeye, ” dünyayı ve insanlığı kurtaracak formül “ olarak bakılıyordu. O kadar çok propagandası yapıldı ki, herkes küreselleşmeyi tartışmasız kabul etti.
Küreselleşmenin jandarmalık görevi ise IMF’ye verildi.. Zaten 1944 yılında kurulan IMF’nin işi, dünya kur istikrarını ve dolayısıyla ekonomik istikrarı sağlamaktır. IMF’nin ikizi olarak kabul edilen Dünya Bankası’nın işi de, önceleri yalnızca imar iken, sonradan gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına yardım görevi de verildi.
Küreselleşme kısa vadeli sermayenin doymak bilmeyen iştahı nedeniyle, dünyaya allanıp pullanıp anlatıldı. Gerçekten dünyada sermaye hareketleri hızlandı. 1997 Güney Doğu Asya ve 1998 Rusya, 2001 Türkiye ve Arjantin krizleri, kısa vadeli sermayenin bu aşırı hızından ileri geldi.
IMF buna da çözüm buldu.. Dalgalı kur sistemi.. Dalgalı kur sistemi sonucu bizim gibi bazı gelişmekte olan ülkeler cari açık verdi.. Çin gibi bazı ülkeler cari fazla verdi.
Küreselleşmede rekabetin sağlanması için, fiyatları suni anlamda düşürecek veya artıracak koşulların da ortadan kaldırılması gerekir...
Bir ülkede milli para değerli olursa, o ülke rekabet gücünü kaybeder.. Tersine kur değerli olursa, o ülkenin rekabet gücü artar. Türkiye’de YTL 2002 yılına göre bugün yüzde 40 dolayında değerlidir.
Kur yoluyla fiyat rekabetinin bozulmasını ancak, bütün dünya için geçerli olacak tek para birimi uygulaması engeller.. O zaman, maliyetler, verimlilik ve kalite ön plana çıkar.. Dünyada tek para sistemi olmayacağına göre, küreselleşmenin rekabeti artırma, insan refahını artırma gibi temel felsefesi de duvara çarpmış oluyor.
Dalgalı kur bizde YTL’nin aşırı değer kazanmasını veya döviz kurlarının baskı altında tutulmasını önleyemedi. Çünkü, reel faizlerin yüksek olması, dolarizasyonun olması ve piyasaların gelişmemiş olmasından ötürü sistem çalışmadı.
Küreselleşme faktör dengesini, sürekli olarak sermaye lehine bozdu.. Küreselleşme yalnızca sermayenin serbest dolaşımı olarak kaldı.. Emeğin dolaşımına izin verilmedi.
Dünyada terörün tırmanması, tek taraflı küreselleşmenin getirdiği adaletsiz düzenin sonucudur.. Zira küreselleşme, zengin-fakir farkını açtı. Hatta aynı ülkede farklı bölgeler arasındaki gelir farkını artırdı.
Dünya Bankası’nın veya Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu gibi organizasyonların, fakir ülkelere yapacağı destekler veya geri kalmış yörelere vereceği imkanlar, küreselleşmenin getirdiği fakirleşme sorununu çözmeye yetmez.”