Bu defa kriz yalnız bizde...

Dünya ekonomik krizi, finans sektöründe başladı... Piyasa daralması ve durgunluk olarak devam etti. Reel sektörde iflaslar olmadı.
Türkiye’de durum daha farklı oldu... Türkiye 2001 krizinde bankaların zararlarını sosyalize etmiş olduğu için durgunluğa finans sektörü sağlam olarak girdi. 2009 yılında sanayi ve ticaret sektörlerinde daralma yaşandığı halde, finans sektöründe büyüme yaşandı.
2001 yılında reel sektör ile ilgili kalıcı önlemler alınmadı. Kalıcı politikalar oluşturulmadı. Bu nedenle finans sektörü reel sektörden daha fazla büyüdü ve reel sektörü temsil etmekten uzaklaştı. Bu denge aynı şekilde bozuk olarak devam ediyor.
Finans sektöründeki kriz hızlı ortaya çıkar... Reel sektörde ise negatif enerji birikimi şeklinde daha geç ortaya çıkar.
Reel sektörü olumsuz etkileyecek faktörler arttı...
* Borsa aşırı balon yaptı...
* İthalata bağımlı ve sürdürülemez büyüme modeli uygulanıyor... Örneğin 2010 yılı 6 aylık ithalatında, aramalı ve hammadde ithalatının payı yüzde 72.38 ve tüketim malı ithalatının payı ise yüzde 13.33’tür. Yatırım malı ithalatının payı ise yüzde 14.3’tür. Bu ithalatın bir kısmı mevcut yatırımların amortismanı için yapılıyor. Bu demektir ki yeni yatırımın payı çok düşüktür.
* Sıcak para girişi hızlandı... Kurlar düştü. Cari açık kriz öncesi seviyesine çıktı.
* Bankaların yabancıya satılması, kamu altyapı yatırımlarının yabancıya blok yolu ile satılması sonucu, gelen dövizden daha fazla kâr transferi yapılmaya başlandı. Örneğin Telekom için Hariri’nin getirdiği 5.7 milyar dolar kâr olarak geri götürüldü. Şimdi daha 15 yıl boyunca her yıl 1 milyar dolardan fazla döviz çıkaracak. Bankalar kârlarını çıkarıyor. Yurt dışına kaynak çıkışı, cari açığı artırıyor.
* Tasarruf oranı düştü. AKP’den önce yüzde 20’nin altına düşmeyen toplam tasarrufların GSYH’ya oranı, 2009 yılında yüzde 14.3’e geriledi.
* Oligopol piyasa oluştu. Bankalar halkın tasarrufuna, enflasyonun da altında, brüt yüzde 8 ve net yüzde 6 faiz veriyor. Buna karşılık 21 bankanın tamamı kredi kartı faizi olarak aynı halktan ayda yüzde 3.19, yılda yüzde 38.28 faiz alıyorlar. Yine, TÜİK’e göre birçok sektörde yüzde 100 ile yüzde 90 arasında yüksek yoğunlaşma var.
* Siyaset, ekonomiyi içten içe kemiriyor. AKP ve AKP’den sonra diğer bazı partilerin de işi gücü bırakıp, orduyla uğraşması, hem teröre cesaret verdi hem de terörle mücadelenin önünü kesti. Ayrı bayrak talep edenlerin olduğu bir ülkede, yerli veya yabancı kim risk alarak yatırım yapar?
Ben şahsen 6 ay önce, siyasette ve ekonomide bu kadar hızlı bir bozulma olacağını düşünemiyordum. IMF bile kendi önerdiği ve yarattığı politikaların sürdürülemez olduğunu söylemeye başladı. Bu nedenle “İthalata bağımlı büyüme sürdürülemez... İç dinamiklere dayalı bir modele geçilmeli ve cari açık dengelenmeli” diyor. Yani bizim on yıl önce söylediğimizi IMF nihayet anlayabildi.
Bazı gazetelerde, iç dinamiklere dayalı politikalar ile ithal ikamesine dayalı politikalar karıştırılıyor. Gerçek IMF’nin önerdiği iç dinamiklere dayalı politikalar ile ithal ikamesine dayalı politikalar farklıdır.
İthal ikamesi, dışa açık bir ekonomide zaten uygulanmaz. Gümrük anlaşmaları, dış ekonomik anlaşmalar buna izin vermez. IMF bunu herkesten iyi biliyor.
İç dinamiklere dayalı politikalar, küresel süreç içinde, ulusal politikalar uygulayarak sağlanabilir. Çin ve Brezilya örnektir... Bu ülkeler küresel süreç dışına çıkarak mı cari fazla veriyorlar?
İç dinamiklere dayalı politikalar, sıcak paranın kontrol edilmesi, sıfırdan yabancı yatırımların daha fazla teşvik edilmesi, kontrollü kur politikasının uygulanması, vergi indirimleri ve vergi teşvikleri yoluyla istihdamın ve yatırımların teşvik edilmesi, piyasada oligopol yapının kırılması, bankalara yabancı sermaye için sınır getirilmesi gibi önlemlerdir. Bu önlemlerin küresel süreçle ilgisi yoktur.
Eğer çok hızlı hareket etmezsek, bu defa yalnız bizi ağır bir kriz bekliyor.

Yazarın Diğer Yazıları