Bu çıkmaz yolu nasıl aşarız ?

Temmuz ayı mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi bir önceki aya göre yüzde 2 oranında ve bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 21.7 oranında azaldı.

Merkez Bankası ve TÜİK tarafından ortaklaşa ve aylık anketlerle hazırlanan endeks; tüketicilerin ekonomik duruma ilişkin geçmiş yorumlarını ve beklentilerini, kişisel mali durumlarını, yakın gelecekteki harcama ve tasarruf eğilimlerini gösteriyor. 100'ün üstündeki endeks değeri güveni, altında ise güvensizliği gösteriyor.

TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ (TEMMUZ)

2018

2019

DEĞİŞME

TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ

72,2

56,5

-21,7

HANE HALKININ MADDİ DURUMU NASIL DEĞİŞTİ?

81,4

65,8

-19,2

MADDİ DURUM BEKLENTİSİ

92,0

77,0

-16,3

GENEL EKONOMİK DURUM NASIL DEĞİŞTİ ?

87,9

59,8

-32,0

GENEL EKONOMİK DURUM BEKLENTİSİ

90,8

73,4

-19,2

Ekonomik konjonktürü etkileyen çok sayıda değişken olmakla birlikte, Tüketici güveni bunların başında gelmektedir. Ayrıca Tüketici güven endeksi, ekonomide kriz öncesi bir göstergedir.

Tüketici güven endeksinin hızlı düşmesi ve 2019 temmuz ayında yüzde 56.5 gerilemesi, toplam talebin daha da düşeceğini gösteriyor. 2019 ilk çeyrek büyüme verilerine göre hane halkı tüketim harcamaları yüzde 4.7 oranında düşmüştü.

Temmuz ayı tüketici güven endeksine göre, tüketici ekonomik durumun bozulacağını ve maddi durumunun kötüleşeceğini bekliyor. Bu şartlarda elbette harcamalarını kötü günler için kısacaktır.

Ekonomide genel bir kural olarak, tüketiciler gelecek döneme ilişkin kaygılı iseler, tüketim harcamalarını kısar ve bu durum ekonomik durgunluğa neden olur.

Öte yandan sermaye sahibi de malını satamayacaksa neden yatırım yapsın?

Aslında Yatırım yapma isteği, yalnızca mevcut talep yapısı ile ilgili değildir. Gelecekte olumlu beklentiler varsa, kriz dönemlerinde yatırım yapmak daha rasyonel olur. Zira bu dönemlerde maliyetler daha düşük olur. Ne var ki Türkiye 'de yatırım yapmayı talep dışında hukuk altyapısı ve bürokrasi de engelliyor. Hukuk reformu ve idari reform yapılması şarttır. Aslında reforma da gerek yoktur. Türkiye yeniden parlamenter sisteme dönerse, yatırımlar da kaldığı yerden devam eder.

Nerden bakarsak bakalım içinde bulunduğumuz küçülme dönemi, ekonomik krizin ağırlaştırılmış şeklidir. Ekonomide mevcut politikalar devam ettiği sürece çıkış imkanı yoktur. Aslında düz mantıkla bu günkü konjonktürü bu günlük politikalar yaratığına göre, aynı politikalarla çıkışın da mümkünatı yoktur.

Geçmişte yaşanan krizlere bakınca, bu krizlerin her zaman farklı bir politika, farklı bir anlayışla çözüldüğünü görüyoruz. Söz gelimi 1980 krizinde Özal'ın dışa açılma politikaları, 1994 krizinde ''5 Nisan Kararları'', 2001 krizinde İMF'nin 3 yıllık ''Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'' etkili olmuştur.

Bu programların tamamında, Hükümet dışında Akademisyenler, uzmanlar, İMF temsilcileri yer almıştır.

Bu günkü küçülmeden kurtulmak için de önce, hukuki ve demokratik altyapıyı yeniden kurmak, Planlama yapmak, objektif kriterlere göre yerli ve yabancı uzmanlardan yararlanmak gerekir.

Planlamanın ilk hedefi de, yapısal sorunları çözmek olmalıdır. Bu kapsamda hedeflerin bazıları;

* Özelleştirilen tekellerin yeniden kamulaştırılması, Banka kartellerinin önlenmesi ve piyasada, devlet - piyasa optimal dengesinin kurularak Oligopol piyasaların, spekülasyonun ve stokçuluğun önlenmesi, rekabetin sağlanması;

* Üretimde, ithal aramalı ve hammadde sektörlerinde ithal ikameci politikalar uygulayarak ve teşviklerle dışa bağımlılığın düşürülmesi;

* Kur sisteminin değişmesi, Merkez Bankasının TL yanında kuru da gözetmesi için yasal değişiklik yapılması;

* Bütçeden popülist harcamaların kaldırılması yerine bu kaynakların istihdam yaratacak yatırımlara yönlendirilmesi;

* Devlette liyakat'a dayanan bir idari reform yapılması, merkezi devlet ve yerel idareler arasında yetkilerin ve sorumlulukları yeniden tarif edilmesi, yerel yönetimlerde özerkliğin artırılması.

* Eğitim reformu yapılarak, çağdaş eğitime ağırlık verilmesi. Olmalıdır.

Yapısal sorunların çözülmesinin siyasi maliyetleri var ve fakat yapılmazsa bu maliyetlerin hem siyasi hem de sosyal maliyeti daha yüksek olur.

Yazarın Diğer Yazıları