Bu bulutlar gitsin
Bu bulutlar gitsin güneşi görelim. Bu insanı boğan huzursuz, sevgisiz, ümitsiz havadan kurtulalım. Cemiyet olarak, millet olarak artık Yunus Emre’lere, hak erenlere kulak verelim; “Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz.”
Evet Firavun kendini dünyaya hâkim zannediyordu. O’nu yıkacak Musa’yı sarayda büyüttü... Kayboldu gitti. Musa yaşıyor.Musa ahlakı yaşıyor. “Haddini bilmek” , ama ne yazık ki öyle olmuyor. Ben yaparım! “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” mantığıyla ömrümüzü tüketiyoruz.
Yıllardır vatanperverler ve akademisyenler Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye’nin bir geleceği olamayacağını söylüyorlar ama duyan yok! Halbuki AB ülkeleri sıkıntıda, “bu ülkelere ihracatımız giderek düşecek” ; falcılığı bir kenara bırakıp Türkiye’nin menfaatlerini koruyacak tedbirleri alıp uygulamanın tam zamanı... Hiç olmazsa aramızdaki “Gümrük Birliği Anlaşması”nın aleyhimize işleyen hükümlerini değiştirsek az kazanç mı?
Tabii daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi “Planlama” kalkınma için elzem. İktidar Devlet Planlama Teşkilatı’(DPT)nı morgdan çıkarıp diriltmelidir. “Adamım” felsefesini bir kenara bırakıp, işinin ehli gerçek adamlarla çalışacak bir DPT’ye şiddetle muhtacız. Neden mi? Söyleyeyim. En canlı örnek “et” konusu; ithalatının kolaylaştırılmasına rağmen et fiyatları yükseliyor. Çünkü Et Balık Kurumu’nu satmışız. Şimdi bu muhteşem kuruluşun yerini alabilecek bir kurum düşünülüyor.
Tarımı “üvey evlat” ilan etmişiz. Köylü tek kelimeyle perişan. Tarım dinamitlenmiş gibi. Çiftçinin kullandığı “kırsal mazot” Ocak 2011’de kaldırıldı. Sadece mazot pahalılığından dolayı çiftçinin ödediği KDV farkı 300 milyon doları buluyor. Çiftçi bu zor şartlarda üretime devam ediyor. Neticede 2002 yılında bankalara 5 milyar lira borcu olan çiftçinin borcu şimdi 30 milyar lira. Artık bankalara olan borcunu ödeyemiyor. Tarlası, malı, mülkü satılıyor. Şehre göçüyor. Çaresizlik kaderi oluyor. Bu politikanın sonucu tarım ürünleri ithalatı, ihracatını çoktan geçmiş. 4 milyar dolara yakın açık var.
Hayvancılık dev gibi sorunlarla karşı karşıya. Yem/süt dengesi kurulsa “süt hayvancılığı” dirilecek.
Ülke kaynaklarına ne kadar sahibiz? Bu gücü ne ölçüde kullanıyoruz? Zaman adeta erircesine geçerken biz ne yaptık? Toplumun, insanımızın hayrına ne işledik? sorusunu ne zaman kendimize soracağız? Altın zamanlar geldi, geçiyor. AB çatırdıyor, çökme yolunda. Türkiye bütün emperyalist oyunlara, içteki gaflete, dıştaki melanete rağmen Orta Doğu’nun en güçlü ülkesi... Peki, neyi eksik? -Muhasebesi- Devletten hükümete, vatandaşa kadar herkes yaptığı işin muhasebesini yapsa verimliliğimiz artacak.
Muhasebenin hiç olmadığı yer “Dış Politika”. Bir dostum geçenlerde sohbet ederken, “Politikasızlık” dedi. Büyük ölçüde doğru, uzun vadeli stratejilerle tespit edilmiş, kararlılıkla yürütülen bir dış politikamız maalesef yok. Etkili ve yetkili makamlardaki bürokratlar o kadar sık değişiyor ki bir devamlılık da yok. Süper güçlere teslimiyet politikasının bize verdirdiği kayıpları ne zaman anlayacağız?
Yunanistan’ın NATO’ya alınması için Türkiye ikna edilirken, Kıbrıs Sorunu’nun çözüleceğine dair söz verilmişti. Bu sözü verenler ortadan yok oldu. Söz çoktan unutuldu.
Türkiye Suriye’nin jandarması olacağım derken top Rusların eline geçti. ABD Türkiye’ye bazen türlü vaatlerle havuç uzatarak, bazen de aba altından sopa göstererek istediğini yaptırıyor. Komşularımızla düşmanlık artıyor. Irak ve Suriye’de bu oyuna geldik. Libya’daki gelişmelerde olmazsak pastada payımız olmaz dendi. Şu halimizle ne yazık ki Müslümanları satan ülke konumuna geldik.
Bir diğer yürek dağlayan konu; yabancılara mülk satışı. Yabancılara satılan topraklar bu güne kadar 84 milyon 153 bin metre kareye ulaştı. Yabancılar 113 bin 37 adet gayrimenkule sahip oldular. Bunun muhasebesini yaptık mı? Kazandığımız meblağ, kaybettiklerimize değdi mi? Şimdi yabancılara mülk satışını kolaylaştıran bir kanun hazırlanıyor. Hedef 10 milyon dolarlık daha satış yapmak.
Gelelim eğitime... Mecburi eğitimin 11 yıla çıkarılmasına çalışılıyor. 8 yıla çıkardık ne fayda sağladık? Sütunları kaplayacak bilgi ve belgeye sahibiz. Ama ne çare...
Bizim derdimiz aka kara demek değil. Biz aklar, yani güzel adamlar çoğalsın istiyoruz.
İktidar her alanda yetişmiş kadroların fikirlerine, objektif tespitlere önem verip, tecrübeli bir kadroyla planlı ve programlı hareket etmeyi benimserse muhalefet de dağınıklıktan kurtulur. Karşılıklı fikir alışverişine zemin sağlanır.
Önce düşünmek, sonra hareket etmek altın zamanları kazanmanın şartıdır. Zamanın kıymetini bilmek özel hayatta da, siyaset hayatında da huzurun anahtarıdır.
Güneş o zaman en güzel haliyle görünür.