Bu babamızın parası değil
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Valiler Toplantısı’nda yaptığı konuşmada kamuda tasarruf tedbirleriyle ilgili valilere önemli uyarılarda bulunmuş ve Türkiye’nin ekonomik anlamda zorlu bir süreçte olduğunu vurgulayarak, “Tasarruf tedbirleri konusunda sizden yardım istiyoruz” demiş.
Valilerin de tasarruf tedbirlerine uymakla mükellef olduklarını vurgulayan Şimşek, “Gelin görün ki bu öyle olmuyor; taşıt kullanımından tanıtım giderlerine kadar... Bu alanlarda hakikaten hassasiyet gerekiyor. Türkiye’de 2024 yılında biz bütçeye tam uyarsak, 2,7 trilyon lira açık vereceğiz. O açığı nasıl finanse edeceğiz? Borçla. Borçla finanse etmek demek bugünkü yüksek faiz sürecinde memleketin imkânlarının yatırım ve hizmet yerine faize gitmesi demektir. O yüzden sizin de üzerinize görev düşüyor. Bu hassasiyet o kadar değerli ki. Ben defterleri sonuna kadar kullanıyorum. Kâğıt falan kullanmıyorum. Bu seviyeye kadar inmemiz lazım. Bu babamızın parası değil. Hepimizin parası, milletin parası. 2,7 trilyon lira açık vereceğiz arkadaşlar. Onun için lütfen tasarruf tedbirleri konusunda maksimum hassasiyet gösterin; bu konuda bize yardımcı olun. Gösterişten uzak, mütevazı bir kamu anlayışına her alanda mecburuz. Tasarruf tedbirleri konusunda sizden yardım istiyoruz” ifadelerini kullanmış.
Mehmet Şimşek’in “hem babamızın parası değil” yargısına ve “hem de tasarruf yapmalıyız” önerisine katılmamak elbette mümkün değildir.
Fakat eğer “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” deyişine uygun olarak bir gönderme yapmaya çalışmıyorsa yanlış kişilere söylüyor, bu konunun asıl muhatabı “itibardan tasarruf olmaz” diyen Recep Bey ve saray erkânı olmalıdır.
Diğer yandan zaten enflasyonun temel sebebi kamunun hesapsız harcaması, israf yapması ve bu harcamaları karşılayabilmek için para basmak zorunda kalmasıdır. Malum enflasyonun iki ana sebebi vardır:
1. Dolaşımdaki para miktarının artması yani para basılması
2. Parayı basan otoritenin itibarının azalması
Elbette hiçbir iktidar canım sıkıldı, hadi keyfe keder para basayım falan demez, önce tasarruf tedbirlerine uymaz ve popülist politikalar ile gereksiz, israf kapsamına giren harcamalar yapar sonra da bu harcamaları karşılayabilmek için para basmak kolay yolunu seçer.
Dolayısı ile para basmak zorunda kalmak istemiyorsan ya harcamaları kısacaksın ve yahut da gelirleri arttıracaksın. Devletin gelirini artırmak zordur hele hele seçim hesabı yapıyorsan devlet gelirlerini artıracak vergi zamları yapmak ve yeni vergiler koymak iktidarların kaçınacağı bir yöntemdir. Bu noktada borçlanmak kolay bir yöntem olarak belirlenir ve lakin borç sadece faiz masrafı karşılığında ödemenin ötelenmesidir ve ileride bu ödemeyi yapmak gerektiği zaman bu seferde faizi ile birlikte gerekli parayı bulmak gerekir ki genellikle önce kartopu gibi büyüyen ödemeler bir noktada kontrolden çıkar ve çığa dönüşüverir.
Bu noktada size Friedman Matriksinden bahsetmek istiyorum:
Milton Friedman, Tercih Özgürlüğü (Free to Choose) isimli kitabının 4. Bölümünde dört tür harcamadan bahsetmektedir. Parayı harcayan ile paranın harcandığı şeyden yararlananın farklılaştığı durumlarda fiyat ve kalite beklentisinin ne şekilde değiştiğini ortaya koymaktadır. Bu durumlar ve sonuçları aşağıdaki şemada çok net olarak görülmektedir.
Milton Friedman’ın Harcama Matrisi | Kimin için harcanıyor? | ||
Kendiniz için | Başkaları için | ||
Kimin parasını harcıyorsunuz? | Kendinizin parasını harcıyorsanız | Fiyat ve kalite birlikte dikkate alınır | Fiyatın düşük olması önemsenir kalite önemsenmez |
Başkasının parasını harcıyorsanız | Fiyat önemsenmez en kalitelisi en pahalısı alınır | Fiyatta kalitede önemsenmez |
Kamu harcaması yapanların harcama davranışlarını anlamak için bu şema son derecede önemlidir. Yasalar ve denetleme mekanizmaları işte bu noktada çok büyük bir önem taşımaktadır.