Bozuk düzen hesapsız derbi
Ne demişti büyük Atatürk; "Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin. Hiç kimseyi aldatmayacak, ülke için gerçek amaç neyse onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Yürürken de kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak engelleri öyle aşacak. Başardıktan sonra da sana büyüksün diyenlere gülüp geçeceksin." İtiraf etmeliyim ki rahmetli Özal döneminde başta futbol olmak üzere Türk Sporunda Atatürk'ün bu ifadelerine uygun bir anlayış ve hamle hakim kılınmıştı. Bu hamleye bağlı olarak da spor da bir hedef konmuş ve tüm aktörleri ile (Gençlik ve Spor, TFF, Kulüp) spor da bir seferberlik başlatılmıştı. Spor teşkilatındaki uzman devlet yöneticileri "aslen milletinin, mealen spor kulüplerinin" hizmet ve lojistiğini sağlamayı bir namus saymış, bu vesile ile de ilkin çamur içindeki sahalar Avrupa'daki emsalleri ile yarışır hale getirilip kulüplerin hizmetine sunulmuştur. Kulüplerin başkan ve yöneticisi de, TFF'yi de yanlarına alarak Galatasaray'ı, Fenerbahçe'yi ve Beşiktaş'ı Avrupa'da başarıdan başarıya koşturma görevini üstlenmiştir. Mesela Galatasaray'ı UEFA şampiyonu yapan Faruk Süren, Mehmet Cansun, Beşiktaş'ı başarıdan başarıya koşturan Süleyman Seba, Serdar Bilgili, Fenerbahçe'yi 20 yıl yöneten Aziz Yıldırım, Ali Şen, elbette TFF başkanları Şenes Erzik, Kemal Ulusu, Abdullah Kığılı. Hatta hükümete yaranmak için bir gayret göstermeyen Haluk Ulusoy, Atatürk'ün bu ifadelerine inanarak müşterek seferberlikle futbolu ve kulüplerini başarıya taşımışlardır.
***
Ya şimdi? Ne olmuş da bu günlere gelinmiştir? Ne olmuş da "bir iki maçta bu takım şampiyon olur" görüntüsü veren Fenerbahçe, bir hafta sonra kendi sahasında Beşiktaş'tan 4 gol yiyen bir istikrarsızlıkla karşılaşmıştır? Ne olmuştur da başarılı olmasını çok istediğim Ali Koç ve Fenerbahçe 3 dönemdir toparlayamamaktadır. Ben söyleyeyim. Hem içeride camia ile ilişki hem de kurumlarla düzen bozulmuştur. Devlet aziz milletine hizmetkarlıktan vaz geçmiştir. Türk futbolunun aktörleri arasındaki saygı ve sevgiye dayalı hiyerarşik iş birliği ve sac ayak bozulmuştur. Asli görevi kulübünü her branşta şampiyon yapmak olan başkan ve yöneticisi de her işi kendine vazife saymıştır. Kulüp Başkanı camianın reisidir. Onun bir işi takımını şampiyon yapmak, diğer işi camia ve kardeşlerine sahip çıkmaktır. Kulübünün spor politikasını tayin etmektir. Bu ağır görevlerine bir de diğer angaryaları eklerse, ekibi de bu ihtisastan uzaksa haftadan haftaya zikzak yapar. Esasen bedava değil ya. Statlar kulüplere devredilirken önce bunun cazibesine kapılan batık kulüpler, bunu kâr sayıp sonrada bu yükün altında kalmıştır. Ardından da futbol takımına vereceği enerjiyi bu teferruat işlere ayırarak patinaja başlamıştır. Spor kulüplerimizi bir 'jet'e benzetirsek, taşıma kapasitesi üzerindeki yük jetin hedefe varmasına manidir. Bu haddinden fazla yük ve camiada bir türlü sağlanamayan bütünlük başta başkan ve de kulübe zarar vermekte, kendi sahasında da Beşiktaş'a mağlup olma üzüntüsünü yaşatmaktadır. Bu derbi sonrası Fenerbahçe'nin bu "anlaşılamaz yenilgisinden" sonra güzide kulüplerimiz bu hadiseye yeni bir parantez açıp çözüm aramak, siyasi organlar ve TFF ilişkilerinde de eski güç ve prestijini yeniden kazanmak zorundadır. Bu husus önceliklidir. Aksi takdirde gidiş kötüdür benden bir dost hatırlatması.