Böyle gelmiş... Böyle gitmesin...

Bayramdan sonra, AKP ve CHP’nin, yolsuzluk konusunda arbede yaşayacağı anlaşılıyor. “AKP ve Başbakanın Deniz Feneri ile ilgisi var mı” şeklindeki soruların bitmeyeceği açıktır. İstifa eden CHP Ankara il başkanının “tenzili rütbeye uğramış bir yönetici referansıyla rüşvet teklif edildi” şeklindeki tepkisi de gerek parti içinde ve gerekse kamuoyunda çok tartışılacaktır. AKP de bunun üstüne gidecektir. Bizim toplum öteden beri sürüp giden bazı yanlışların kolay kolay değişmeyeceği kanısındadır. Toplum bu kanıyı, “Böyle gelmiş, böyle gider” sözüyle özetlemiştir.
Aslında bu sözün altında bir provokasyon da gizlidir... Yani bu söz aynı zamanda “Haksızlıklar, yolsuzluklar ve yanlışlar karşısında, halkın daha çok tepki göstermesi gerekir” şeklinde gizli bir anlayışı da ifade ediyor. İktisatlılar Vakfı’nın, gerek geçen sene Mart ayında ve gerekse bu sene Temmuz ayında yaptığı kamuoyu araştırmasında, İstanbul halkının yolsuzluğu çok önemli görmediği ortaya çıkmıştır. Bunun nedenlerinden birisi, yoksulluk ve işsizliğin daha yaygın olması ve halkın kendi derdine düşmüş olmasıdır. Bir diğer nedeni, yolsuzluk yapanın yanında kâr kalması ve bu nedenle yolsuzluğun toplum tarafından içselleştirilmiş olmasıdır. Bu bağlamda bugüne kadar yapılan yolsuzluk iddiaları veya görünen yolsuzluklar, yapanın yanında kaldı. Bazı siyasiler bu yoldan kazandıklarını, siyasette başarılı olmak için harcadı. Kimseden hesap sorulmadı.
Yolsuzluk iki veya üç-beş kişi arasında kalan bir olay değildir... Yolsuzluğu yalnızca etik açıdan değerlendirmek de yeterli değildir. Yolsuzluk aynı zamanda hem ülkeye, hem de insanlara zarar getirir. Yolsuzluğa karışan işadamları, diğer işadamlarına karşı haksız rekabet yaratmış olurlar. Yolsuzluğa karışan bürokrat, hem kamu erkini kötüye kullanmış olur, hem de kamuda kaynakların yanlış dağıtılmasına ve devlet harcamalarında etkinliğin düşmesine neden olur. Yolsuzluğa karışan siyasetçi ise hem yanlış örnek olur, hem de toplumun siyasete olan güvenini zedeler. Toplum devlete ve ülkesine sahip çıkmaz. Siyasi tercihini kullanmak istemez... Veya bu tercihini yanlış kullanır. Bugüne kadar yolsuzluk yapanın, siyaseti bu paralarla finanse etmesini içine sindiremeyenler, siyaset dışında kalmayı tercih etmiştir. Bu da siyasi kadroların yozlaşmasına neden olmuştur. Elbette ki yolsuzluğun belgesi olmaz.... Minareyi çalan kılıfını hazırlar... Ancak ne yapılırsa yapılsın, hiçbir uzmanlığı olmayan, hiçbir işi olmayan siyasetten sonra köşeyi dönmüş olanların kimler olduğunu kamuoyu çok iyi biliyor. Bizim toplumun yanlışı, “Hırsız ise bizim hırsız” gibi gayriahlaki ve yozlaşmış bir yargıyı da içinde barındırmasıdır.
Öte yandan, demokrasilerde kamu kaynakları, bütçe ile mali planlarla, planlı ve programlı bir şekilde kullanılır. Bu kural, kaynakların en verimli ve en etkin şekilde kullanılmasını sağlamak için konulmuştur... Anayasalarda ve yasalarda da yer alır. Bütçe ödeneklerinin, seçime bir kala seçim amaçlı, popülist amaçlı kullanılması da, kamu erkinin kötüye kullanılmasıdır. Başbakan ve hükümet, kamu erki ve devlet kavramını işlerine geldiği gibi yorumluyor. Örneğin hükümet, Telekom ve enerji gibi altyapı yatırımlarını özelleştirmekle övünüyor... Ancak özel sektörün yapması gereken lüks inşaatları da TOKİ ve KİPTAŞ’a yaptırıyor. Devlet özel sektöre rakip oluyor... Devletin yetkilerini ve imkânlarını kullanarak özel sektör için haksız rekabet yaratıyor. Özet olarak; bu işler böyle geldi, ancak böyle gitmesini önlemek de hepimizin görevidir.

Yazarın Diğer Yazıları