Borçlanmanın doğrusu ve yanlışı
Borç konusunda, birbirinin tersi olan iki farklı atasözümüz var. Birisi, “Borç yiğidin kamçısıdır” diğeri ise “Borç yiyen kesesinden yer.”
Aslında çelişkinin nedeni ortadadır. İster fert olsun, ister devlet olsun eğer aldığınız borç parayla yatırım yaparsanız, bu borç sizin için kamçı olur. Yok eğer aldığınız borcu açık kapamada kullanırsanız, tüketime harcarsanız, çar-çur ederseniz, kesenizden yemiş olursunuz.
Kişiler borçlanırsa, bunu kazançlarından veya servetlerinden ödeyecek, Devletler borçlanırsa, bunu vergi geliri diğer ve kamu gelirlerinden ödeyecektir. Bu nedenledir ki, maliye literatüründe, “borçlanma, devletin gelecek yıllardaki vergi gelirleri üzerine yazılan bir çektir” deniliyor.
Dış borçları ödemek için iç borçtan farklı olarak, devletin gelirinin olması yetmiyor. Ayrıca dövize de ihtiyaç var.
Ne var ki, bugün bütün ülkelerde devlet borçları da devletin alternatif gelirleri içinde yer almaktadır. Yani borçlanma da artık diğer devlet gelirleri gibi devletin normal gelir kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir.
Dış borçlarla iç borçların ekonomik ve sosyal etkileri farklıdır. İç borçlar, reel faizlerin büyüklüğüne göre devletten özel kişilere veya özel kişilerden devlete kaynak transferine neden olur. Bu nedenle Gayri Safi Milli Hasıla içinde bir transferdir. Gelir dağılımını etkiler. Dış borçlanmada ise kaynak girişi ve çıkışı olduğu için doğrudan GSMH’nın büyüklüğünü etkiler. Ayrıca döviz arz ve talebini ve kurları da etkiler.
Bir ülke, prensip olarak kendi tasarrufları ile yatırım yapsa, kendi döviz imkanlarını yaratsa, ekonomik olarak daha etkin olur. Eğer bu sağlanamıyorsa, o zaman daha az yük getirecek dış borçlanma yolunu seçmesi gerekir.
Dış borçlanma nasıl daha az yük getirebilir?
1) Kısa vadeli dış borçlanma yolu kapatılmalıdır. Bunun için ülkede reel faizlerin uluslararası faizler düzeyinde olması gerekir. Aksi halde faiz-kur makası açılır ve kısa vadeli borçlanma cazip hale gelir.
2) Bütçe açığını kapatmak için veya tüketim nedeniyle ortaya çıkan cari açığı kapatmak için dış borç alınması, dış borç yükünü artırmaktadır. Türkiye’de ilk defa 1992 yılında bütçe açığının bir kısmı dış borçla kapatıldı.
3) Dış borcu, iki ekonomik gerekçeyle almak doğrudur. Birisi eğer ülkede döviz darboğazı varsa ve bu nedenle üretimde aksama oluyorsa, bu darboğazı aşmak için dış borç alınması bir çözümdür. Diğeri ise içeride yatırım-tasarruf açığı varsa, bu açığı kapatmak için ve yeni yatırımlarda kullanmak üzere dış borçlanma ve teknoloji ithali ekonomide istihdamı ve verimliliği artırır.
4) Bazı hallerde devlet büyük altyapı, büyük kamu projelerini finanse etmek için de dış borç alabilir. Bu takdirde yatırımın devreye girmesiyle verimlilik artar, büyüme hızlanır.
5) Her durumda dış borçların ödenmesi sırasında yurt dışına kaynak çıkışı olacaktır. Bu nedenle de büyüme olumsuz etkilenecektir. Eğer toplam borç mürettebatının (anapara-faiz ve borç ödemede yapılan tüm giderler toplamı) GSMH’ye oranı, büyüme oranını geçerse, bu artan gelirden daha fazla kaynağı dışarıya transfer ediyoruz demektir. Yani dış borç mürettebatının GSMH oranı, büyüme oranından daha büyükse bu durum ülkede fakirleşme yaratacaktır.