Boraltan Köprüsü tartışması...
Geçtiğimiz hafta bu sütundan "Boraltan Köprüsü Rivayeti" başlıklı yazıyı kaleme almıştım. Boraltan Köprüsü romanının yazarı Alper Aksoy''a atıfta bulunarak "Kırılabileceğini" ifade ederken "Sonuçta roman" olduğuna vurgu yapmıştım. Alper Hoca kızmamış, kırılmamış, öfkelenmiş. 2 saatlik telefon görüşmesinden sonra benim talebim üzerine açıklama yazıp göndermiş. "Açıklama" dediğime bakmayın. Kendi çapında tarih dersi vermiş "Yavuz kardeşine"... Ne cahilliğimi bırakmış ne de yüzyılın gafını işlediğimi. Açıklamasını bu sütundan yayınlasam, tartışma daha da uzayacaktı. Hakaretamiz sözlerine cevap yazmak zorunda kalacaktım. Okuyucularımız bilir, bu sütunların yazarının özellikle büyüklerine saygıda kusur etmeyeceğini. Lakin Alper Hoca edebiyatçı kimliğini bir kenara bırakıp, savcı gibi iddianame hazırlayıp, hâkim gibi yargılamış beni... Canı sağ olsun...
Uzun telefon görüşmemizde "Boraltan" isimli bir yer adı olmadığı konusunda zaten mutabakata varmıştık. Bana ısrarla internetteki bilgilerden bahsedip, "Bir zahmet okusaydın" dedi. Aşkolsun Alper Ağabey, internete yüklenen her bilgi doğru mu? "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu" iddia ettiğiniz kişi, 30 yıldır belgesiz yazı yazmadığı gibi, haklı-doğru açıklamaları yayınlamayı da görev saymıştır.
Alper Bey; "Bir gazeteci olarak "Boraltan belgeleri açıklansın" diyebilirsiniz ama "Belgesi yoksa olay da yoktur" diyemezsiniz. Üstelik var olan belgeleri görmeden. Eğer sizin istediğiniz standartta belge arayacaksak, Bedir, Uhud, Sakarya Savaşı da düzmecedir o zaman" diye buyurmuş. Bu tespitin yorumunu okuyucuya ve tarih biliminin erbaplarına bırakıyorum.
Kaynak olarak ünlü (!) Kadir Mısıroğlu''nun "Moskof Mezalimi" adlı kitabını bir başka deyim ile paçavrasını gösteren Alper Aksoy, okuyucudan ve kendisinden özür bekliyormuş. Baş üstüne!.. Kimse kusura bakmasın. "Komünizm ile mücadele" adına bu memlekette uydurulan hikayeleri sırası geldikçe ifşa etmeye devam edeceğim... Sahi "Komünizmle Mücadele Dernekleri"ni, bazı kurucularını hatırlayan var mı? Soğuk Savaş döneminde "Komünizmle Mücadele" adı altında adım adım "Yeşil Kuşak Projesi"ne hizmet edildiğini kim inkâr edebilir.
Bir söz de Cazim Gürbüz''e gönderelim. Boraltan Köprüsü''nü ilk kez kendisinin kaleme aldığını, kendisini kaynak göstermediğim için emeğe saygısızlık yaptığıma dair mesaj atmış. Halbuki, yazısını okumadığımı kendisine belirtmiştim.
Tekrar ediyorum. Tarih belgeye dayanır. Roman tarih değildir. Tarihteki olaylardan esinlenilebilir. Ancak gerçek olamaz. Yaşlarına hürmet etmekle beraber her sözlerinin gerçek olduğuna inanmam da mümkün mü?
Buyursunlar yazsınlar... "Boraltan" yer adı ile ilgili belge ortaya koysunlar! Kimi kaynaklarda 603, kiminde 415, 146 ve başka rakamların ortalamasını çıkarsınlar. İnanan inanır. Benim gözümde rivayettir. Hepsi o kadar...
ALPER AKSOY''DAN AÇIKLAMA
Yavuz kardeşim, "Boraltan Köprüsü rivayetleri" başlıklı yazınıza "Tarih bilimi belgeye dayanır. Tarihte gerçekleştiği iddia edilen, belgesi olmayan konulara ancak rivayet, söylenti denir" cümlesi ile girmişsiniz. Peki belgesi olan olaylara "söylenti, rivayet" yakıştırması yapmanın adı nedir?..
Al sana belge: 1951 yılında Tekirdağ milletvekili Şevket Mocan Meclis''e 5 soruluk bir önerge verir. Konu ile ilgili olarak 18.7.1951 tarihinde "TBMM''de Gizli celse" yapılır ve DP''nin Adalet Bakanı Rüknettin Nasuhioğlu soruları cevaplar. Bu oturumun tutanaklarına ulaşan ilk kişi Kadir Mısıroğlu''dur ve "Moskof Mezalimi" kitabında tutanakların bir kısmını yayınlar ama şöyle bir çarpıtma yapar: TBMM belgelerinde teslimat sayısı 195 kişi olarak belirtilirken Mısıroğlu sayıyı 417''ye çıkartır.
Sizin yaptığınız yanlış daha büyüktür, böyle bir olay hiç olmadı diyorsunuz. Söz konusu "Gizli celse" belgelerine internet ortamında birçok kaynakta hatta Wikipedia''dan bile ulaşma imkanı var...
Şimdi gelelim konunun şahitlerine. Nihat Çetinkaya, Ahmet Ali Arslan. Boraltan teslimatında ismi geçen Asteğmen Reşat 1974 yılında akıl sağlığını kaybetmiş olarak Bakırköy Hastanesi''nde yatmaktadır. Nihat Çetinkaya ve Ahmet Ali Arslan Asteğmen Reşat''ı ziyarete giderler. Servis doktoru da Rahmetli Ayhan Songar şöyle der: "Normalde çok sakin bir ihtiyar ama teslimat travması aklına gelince kontrolü kaybediyor ve saldırganlaşıyor". Bu ziyaretle ilgili resmî tutanak isterseniz size veremem ama siz de çıkıp "Resmî tutanak yoksa Asteğmen Reşat Bakırköy''de yatmadı, Çetinkaya ve Arslan ziyarete gitmedi bu olay düzmecedir" diyemezsiniz.
Yazınızda ayrıca "Alper Aksoy Azerbaycan''da 95 yaşında bir kişinin bu olayı anlattığını söyler" ifadeniz yer alıyor. Ben size "Azerbaycan tarafında konuyu bilen kimseye rastlamadım" dediğimi hatırlıyorum. 95 yaşındaki kişi (Emekli öğretmen) Yozgat''tadır ve Boraltan mültecilerinin Yozgat''ta kaldığı yıllarda Lise 1. Sınıf öğrencisidir. Bu konuyu bile çarpıtıyorsunuz.
Gelelim Başbakan iken Tayyip Erdoğan parti grubu toplantısında "1945''te 146 Azerbaycanlı aydın Stalin zulmünden kaçıyor" şeklinde bir rakam kullanılır. Bir kere sığınmacılar beşerli, onarlı gruplar halinde Türkiye''ye gelirler. 146 kişinin toplu olarak gelmesi söz konusu değildir. Erdoğan''ın konuşma metninden alıntı yaptığınız bütün ifadeler hayal ürünüdür.
Başka bir sallama örneği vereyim: Rahmetli Reha Oğuz Türkkan, Fatih Altaylı''nın "Teke Tek" programına çıkar (Halen YouTube''da yüklüdür) "İhsan Sabri Çağlayangil''in hatıratı çıkmadan önce kurşuna dizilenlerin sayısını daha az biliyorduk, gerçek sayının 608 olduğunu Çağlayangil''den öğrendik" der. Çağlayangil''in anılar kitabında değil 608 rakamı Boraltan kelimesi bile yoktur. Bu da "Pes yani" dedirten ilginç bir sallamadır ama sizin "Boraltan konusu rivayettir, söylentidir" iddianız kadar vahim değildir.
Herkes sallayabilir ama Alper Aksoy''un yaş tahtaya ayak basmayacağını bilmen gerekir Yavuz kardeşim. Bu konuyu ben 1970 yılından beri araştırıyorum. Boraltan Köprüsü romanını delilsiz, bilgisiz, ucuz sallamalara meze olsun diye yazmadım. Bilgi sahibi olmadan, araştırmadan bu konuda ve romanımın adını vererek kalem oynatmanız çok yanlıştır. Bir gazeteci olarak "Boraltan belgeleri açıklansın" diyebilirsiniz ama "belgesi yoksa olay da yoktur" diyemezsiniz, üstelik var olan belgeleri görmeden. Saygılarımla.
Alper Aksoy