‘Bombacı’yı överek suç işliyorlar
Medyadaki avukatları “Herhalde bu kadar iyi kalpli olmanın da bir cezası olacağını düşünmemişti” diyorlar onun için... O kim mi? Pınar Selek! 10 Temmuz 1998 günü bir öğle vakti İstanbul’u kanla yıkayan, Eminönü’nde güvercinlerin alışkını olduğumuz kanat çırpışlarının yerini, kolu kanadı kırılmış, kopmuş, parçalanmış yaralı insanlara terkettiği o lanetli günün “faili” olmakla suçlanan, yargılanan, suçlu bulunan kişi!
Yargıtay’a göre Selek suçlu
“Yerel mahkeme iki kere beraat ettirdi” diyor savunma makamı medyadaki... Yargıtay da bozdu her iki defasında... İddia, rivayet, sızdırılmış bilgi değil gerekçeli karar var “Mısır Çarşısı’nda patlayan bombanın bulunduğu yere, yurt dışında yaşayan Berhan Öztürk’ün telefon talimatıyla, Selek ve Öztürk tarafından konulduğu hiçbir kuşkuya yer vermeksizin açıkça anlaşılmaktadır” diye!
7 kişinin öldüğü, 120’nin üzerinde insanın yaralandığı o katliamı canlandırın zihninizde... Yaşı ve hafızası müsait olanlar bir kere daha dönsün o yakıcı Temmuz gününe... Olmayanlar bir göz atsınlar gazete arşivlerine... Kan revan içindeki insanların çaresizliğiyle, gözlerindeki korkuyla yüzleşsinler... Bebeğini kaybeden annenin hayatla bir daha asla tesis edemeyeceği bağın kopma anına dikkat kesilsinler, o insanların, vücutlarındaki eksikleri gördükçe, kulaklarında her gün yeniden çınlayacak o büyük gürültüyü işitmeyi denesinler; tıkamasınlar algı kanallarını...
Nasıl oluyor da, yüksek yargının “hiçbir kuşkuya yer verilmeksizin” vurgusuyla, bütün bunların suçlusu hükmünü verdiği kişi, “kamu vicdanı”nı temsil etme iddiasındaki köşelerde “insan hakları savunucusu, sosyolog, yazar” etiketleriyle cilalanırken, bir gölge çökmüyor insanlığınızın üzerine?
Etyen Mahçupyan, Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya, Yeşiller Partisi Eş Başkanı Yüksel Selek, Eczacılar odası Başkanı Semih Güngör, Oral Çalışlar, İpek Çalışlar, geçtiğimiz günlerde “Kürdistan’ın başkenti Erbil!”de peşmergelerle dans eden Zeynep Tanbay, Ece Temelkuran, Jülide Kural, Yıldırım Türker, Lale Mansur, Cengiz Çandar hepsi “tanık”mışlar Pınar Selek’in masumiyetine! Çandar’ın, “tanık” olduğu -bizim bildiğimiz- son cinayeti sırf çatışma ortamı oluşsun diye masum insanların üzerine yıkışını hatırlayanlar soracaktır:
Neye dayanarak? Hangi delillere?
Yargıya göre “bombacı” olan Selek’in “bombacı olmadığına” hangi delile bakarak inanalım istiyorlar?
Eğitimine... Ailesine... Görev aldığı sosyal sorumluluk projelerine...
Hitler de pekala estetik zevkleri yüksek, ince ruhlu, sanat aşığı bir “elit” ilan edilebilir bu ölçüye göre...
Baştan sona çifte standart
“Nitelik”se “kamu vicdanında beraat ettiren” kişiyi; Mehmet Haberal gibi nitelik açısından Selek’i misliyle katlayacak bir bilim insanı neden “karanlıkta” bırakılıyor bu vicdanlı abilerin, ablaların da desteğiyle? “Eğitim” yeterse “nihai beraat” istemeye; neden tahliye talebi bile yetiyor üzerine çullanmanıza “hukuk fakültesinin deha öğrencisi” avukat Kemal Kerinçsiz’in? “Mürekkep yalamış insanların desteği” aklayıcı bir unsursa; neden mürekkep fıçısına düşmüş bile diyebileceğimiz kadar çok okumuş, yazmış, aydın insanların yıllardır (ne garip değil mi günlerdir diyorduk, haftalardır, aylardır derken yıllar oldu izlemeye başlayalı beri esaretlerini) Silivri’deki “tanıklıkları” neden “suç ortaklığı”! Şüphesiz Mustafa Balbay da mürekkep yalamıştır, tutsak edildikleri ilkel koşullarda teknolojik devrimden faydalanma olanağı sınırlı olduğu için, hala daha da yalamaktadır ama referans sayılmıyor o renkli boya nedense ünlü yazara!
“Pınar Selek’in terör örgütü ile bağlantısını kurarken aralarında itirafçıların da bulunduğu diğer davaların sanıklarının anlatımlarına dayanıldı” diye feryat figan edenler, PKK itirafçılarının anlatımlarına dayanarak manşetten güle oynaya vuruyorlardı Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını!
“Kimse bana, “onlar örgüt üyesiydi” demesin. Ben ‘örgüt üyesi’ kararlarının nasıl verildiğini en iyi bilenlerden birisiyim” diye itiraz ediyor Selek hakkındaki karara Oral Çalışlar...
Yine toplumun zekasıyla alay ediyorlar; “sehven terör örgütü üyesi” ilan edilenleri nasıl linç ettikleri unutulsun istiyorlar!
Bedrettin Dalan “suçlu” olduğu için gelemiyor onlara göre; Pınar Selek “hukuk mücadelesini verebilmek için!” makbul kaçak(!)
“Çok iyi biliyoruz ki, Türkiye’nin sivil toplum alanında ve yazı dünyasında birçoklarımızın çok yakından tanıdığı Pınar Selek, başına bu ‘hukuksuzluk belası’ sarılmamış olsaydı, bu günlerde Tahrir Meydanı’nda olurdu” deyince Cengiz Çandar; bir duyarlılık abidesi yaratmış oluyor da...
“Çok iyi biliyoruz ki, Türkiye’nin sivil toplum alanında ve yazı dünyasında birçoklarımızın çok yakından tanıdığı Tuncay Özkan, başına bu hukuksuzluk belası sarılmamış olsaydı bugünlerde Cumhuriyet meydanlarında olurdu” dememiz yetmiyor beyzadeyi iknaya!..
Yine “Kelle” diye hor görüldüler
Hakkında terör eylemcisi olduğuna dair kanun hükmü bulunan Selek’i beraat ettirmeyen yargı adil değil de... Haklarında iddiadan gayrısı bulunmayan onca insana mahpusluk çektiren yargı adil bunların kaleminde!
Teröriste terörist demek acımasızca, insanlık dışı bir tavır da; iddia olunan terör örgütüne mensup oldukları ve darbe yapmayı düşündükleri(!) iddia edilen kişiler azılı terörist diye fişlenebilir onlara göre...
Eeee olacak o kadar; Pınar Selek “onlar”ın teröristi! (Yargıtay’ca bir terör eyleminin suçlusu sayıldığına göre terörist değil mi?) PKK yandaşlarına “kürsü dokunulmazlığı” tanıyan bir ülke, entelektüel teröristine eylem doknulmazlığı mı tanımayacak?
Türkiye’de hep kahraman ilan edildi “onlar”ın katilleri!
“Onlar” aperatif fikirlerle toplumun öğrenme açlığını bastıran operatif medya timi...
İyi de; Bütün kendi içlerinde düştükleri çelişkiler, vicdanlarının nasır bağlaması bir yana suç değil mi suçluyu övmek? “Benim teröristim iyidir” demek suç değil mi? “Sayın Selek” demek; kafadan “kelle” muamelesi yapmak değil mi Mısır Çarşısı’nda paramparça olan canlara!
Ve suç değil mi yarınki mahkeme öncesi yargı üzerinde tahakküme çalışmak?..
+++
Kardeşin kardeşe ettiğine bak...
Aşağıda “benim teröristim” hikayesi anlatmışken; Tayyip Erdoğan’ın “benim Arap kardeşim” eğilimine de mercek tutalım tam olsun... Tunus’ta, Mısır’da yaşananlara müdahil oluşunu “kardeşlerimizin meselesi bizim meselemizdir” diye açıklayan Erdoğan, Irak’ta, Afganistan’da, Azerbaycan’da işgal boyunca yaşananlara müdahil olmadığına göre; soykırıma, tecavüze, katliama, işkenceye uğrayan Türkleri, Türkmenleri “kardeş”ten saymıyor olabilir mi!
+++
TRT bu kez de Cumhuriyet’i hedef aldı
Elimde ciltli, kuşe kağıda renkli basılmış bir katalog duruyor. ‘Siyah Beyaz’ isimli belgesel için hazırlanmış ve basına dağıtılmış. Belli ki epey para harcanmış. Parası neden önemli: Çünkü ‘Siyah Beyaz’ bir TRT belgeseli, bütün masraflarını bizler vergilerimizle karşılıyoruz.
Ve bu belgesel Cumhuriyet gazetesinin tarihi üzerine.
Cumhuriyetimiz kadar eski bir gazetenin hikayesinin televizyona aktarılması, geleceğe bir belge olarak kalması elbette önemli. Ancak durup dururken neden şimdi bir Cumhuriyet gazetesi belgeseli yapılır, onu da merak etmiyor değilim. Hele hele işin içinde TRT varsa.
Bu belgesel için söyleşi yapılan isimlere bakıyorum: Şu anda Cumhuriyet’te yazan sadece üç kişi var. Bedri Baykam, Ümit Zileli ve Ali Sirmen.
Önceki gün Hikmet Çetinkaya’yı aradım: ‘Hikmet Abi, bu belgeselden size söyleşi teklifi geldi mi’ diye sordum.
‘Hayır’ dedi, ‘Ne bana, ne Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’a, ne Orhan Erinç’e, ne de Cüneyt Arcayürek’e böyle bir talep gelmedi.’
İlginç değil mi?
TRT’nin belgeselinde Cumhuriyet’i kimler anlatıyor dersiniz?
Başta Hasan Cemal. Zaten belgeselin danışmanı da Cemal’in Cumhuriyet yıllarındaki sağ kolu Okay Gönensin.
Belgesel de Cemal’in gövde gösterisi gibi: Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Ümit Kıvanç, Meral Tamer, Osman Ulagay.
Oral Çalışlar ve Aydın Engin gibi liberal saflara savrulanlar...
Eski bir Cumhuriyet çalışanı olan Mehmet Barlas’a, sinema eleştirmenliğini neredeyse Türkiye’ye öğreten Atilla Dorsay’a, hatta Türkiye’nin ilk Cemaat’çi Atatürkçüsü eski Cumhuriyet yazarı Toktamış Ateş’e bile şaşırmadım ama bazı konuştukları insanları hakikaten anlayamadım.
Ali Bayramoğlu, Emre Aköz, Mehmet Şevket Eygi, Taha Akyol ne alaka: Bu isimler mi anlatacak Cumhuriyet’in tarihini? Bu kişilerin adları Hasan Cemal’in ’Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim’ kitabında bile bir kere geçmiyor...
Sırf isim listesi aslında amacın Cumhuriyet gazetesini anlatmak değil, Cumhuriyet’i karalamak olduğunu hemen belli ediyor. Kavgalar, Cumhuriyet’teki fikir ayrılıkları da yer alabilir ama bu belgesel belli ki Hasan Cemal’in anıları
gibi tek taraflı.
TRT’nin neden böyle bir işe alet olduğunu anlamaksa zor değil: Bu iktidar döneminde TRT’de dönen dolapları, kadrolaşmayı en sık haber yapan gazetelerden biri Cumhuriyet. Bu aralar TRT’nin kendisini eleştiren kişilere karşı belaltı çalıştığı, birebir savaştığı da malum. Ne hale geldik, görün işte... Bizim vergilerimizle dönen bir kurum, böylesi ‘şahsi’ meselesine bizim vergilerimizi alet edebiliyor.
Bu iş için de ‘her işe yarar’ liberaller zaten dünden razı.
Yeter ki Hasan Cemal ve Okay Gönensin bitmek bilmeyen o ergen öfkesiyle İlhan Abi’lerinden intikam alsınlar.
Bu arada ben ‘liberallerden faydalanılma’ yöntemini de sekiz sene öncesinden hatırlıyorum. Bugün Cumhuriyet’i karalayan kadro, sekiz sene önce de AKP’yi yere göğe sığdıramayan, ‘değişimin’ fikri altyapısını hazırlayanlar değil miydi?
Oray Eğin / Akşam
+++
Kıbrıslılık operasyonu
Kıbrıs’ta yaratılan havaya dikkat edin: Güney’deki Rumlar; Türk görmeye bile tahammül edemiyorlar; Rumluk ve Hıristiyanlık okullarda temel eğitim olarak yaşatılıyor; çocuklar sıkı milliyetçi olarak yetiştiriliyor. Bir de Kuzey’e bakın. Buradaki bazı Türkler; kendilerine Türk bile demiyorlar. Türkiye’deki ‘Türk demeyelim, Türkiyeli diyelim’ diyenlerin yaptığını yapıyorlar.Geçen hafta bu vatansız-milliyetsiz kesimin yaptığı mitingde Türkiye’ye ağır hakaret içeren pankartlar taşındı. Bu rezalete de Başbakan Erdoğan haklı olarak tepki gösterdi.
Denktaş’tan özür dile
Lakin; burada acı bir gerçeği hatırlatayım. 2004-2005 yıllarında; Başbakan Erdoğan bugün çok kızdığı o kesime çok güçlü manevi destekler yaratmıştı. Dönemin cumhurbaşkanı Denktaş’a karşı yürütülen mücadele, Annan Planı için hükümetin yürüttüğü yoğun çaba; Rumlaşmaya hazır bu kesimi çok kuvvetlendirmişti. Rumcu Mehmet Ali Talat’ın cumhurbaşkanı yapılması da AKP desteği ile sağlanmıştı. Sanıyorum ki hükümet artık o büyük hatasının farkına vardı. Şimdi Başbakan Erdoğan’a bir görev düşüyor: Rauf Denktaş’ı davet edip gönlünü almak...
Rıza Zelyut / Güneş
+++
ABD kimi isterse Mısır’ı o yönetir
Mısır, ABD açısından “Arap dünyası merkez üssü” olarak adlandırılabilir. O nedenle Mısır’ı kimin nasıl
yöneteceği ABD için çok önemli. Arap ülkelerinde görev yapacak olan
Amerikan diplomatları önce Mısır’a geliyor. Burada ortalama 6 ay Arapça öğreniyor, bölgeyi kavrıyor, ondan sonra görev yerine gidiyor.
Arap dünyası da doğal olarak
Mısır’ın sahibine göre biçimleniyor. Bu sadece bugün değil
tarihte de böyleydi.
Mustafa Balbay / Cumhuriyet
+++
Cargill’e kıyak size kanser
Bu günah hükümetin boynuna!
Şimdi “fruktoz kanser yapar mı” diye boşuna tartışmayın.
Şunu tartışın:
Kim bu zehre batırdı bizi; kim araziyi, kotayı halletti, kim pancarı katletti?
26 Kasım 2006’da Sabah’ta “Madde bağımlısı”nda yine yazmıştım:
“1999’da Meclis’te biri bağırıyordu, ‘Cargill’e kıyak’diye. O gün Refah Bursa mebusu olarak ‘Değerler yozlaşıyor.
Hukuka, çevreye, topluma saygı kalmadı’ diye bağıran zat, bugün AKP milletvekili olarak Cargill’e kıyak maddesi sokuşturdu da, Bursa Barosu’nu Amerikan düşmanı olmakla suçluyor.”
Genleriyle oynanmış mısır için Clinton, Ecevit hükümetine bastırmıştı;
Bush da Erdoğan hükümetine kabul
ettirdi.
AB’de yüzde 2 kadarlık kota Türkiye’de önce yüzde 10 saptandı, sonra hükümet yüzde 15’e çıkardı.
Hem ABD mutlu olsun, hem “şeker, çikolata, pasta, bisküvi” işi yapan dostlar diye!
Kanser mi? Onun için de hakikaten
gelişmiş,
herkesi kapsayan bir sağlık sistemi tesis edildi Ramazan Abi!
Umur Talu / Habertürk
+++
Bir gıdım
ilerleme olmadığına göre iş güvenliği konusunda, Çalışma Bakanı bari şu soruya
cevap versin;
Ankara’da
ölenler de Zonguldak’takiler gibi güzel mi öldüler Sayın Bakan?
Nihat Sırdar / Akşam