Bölücüler paçavra açtı, bizimkiler baktı

Bayraksızlar!
“Onur konuğu” olduğumuz Frankfurt Kitap Fuarı’nda, Cumhurbaşkanı var, Kültür Bakanı var, Nobel’li iftiracı var ama ay-yıldızımız yok!

Dünyanın en prestijli kitap fuarına “Bütün renkleriyle Türkiye” sloganıyla katıldık. Öğrendik ki “kırmızı-beyaz” artık renkten de sayılmıyor.
Günlerdir “Türkiye fuarın yıldızı”, “Türk edebiyatı parladı”, “Gönülleri fethettik” pohpohlamalarından geçilmiyor. Topu topu iki eleştiri vardı:
Biri Mehmet Altan: “İspanya Katalanya’yı getirmiş, biz neden Güneydoğu’yu götüremiyoruz” mealinde birşeyler yazmış. Komplekssizlik çağrısı yapıyor. Asıl kompleks Karadeniz, Ege, Doğu Anadolu, Marmara, İç Anadolu, Akdeniz’i Türkiye sayıp, Güneydoğu’yu sınırdışı etme ihtiyacı duymak değil mi? Olimpik Milli Takım sayesinde Etiyopya bile Türkiye’ye dahilken, Güneydoğu niye ayrı bir vizeyle gidecekmiş Almanya’ya? Yeniçağ’ı tahrikçilikle suçlayan Eser Karakaş köşe komşusuna uygun bir cevap verir mi acaba?
İkinci eleştiri Mehmet Yılmaz’dan, ’Orhan Pamuk’u yeterince yaldızlayamamış İletişim Yayınları, Almanların standında daha bir gösterişliymiş. Vahmış vah,,,’
Pamuk’un kürsüde okuduğu şikayetnameden Türkiye’nin Frankfurt’ta nasıl temsil edildiğini az çok tahmin etmiştim. Ama “onur konuğu” olduğumuz, Cumhurbaşkanı düzeyinde temsil edildiğimiz fuara da, Pekin Olimpiyatları’nda olduğu gibi bayraksız gideceğimiz aklımın ucundan geçmezdi. Bayraksızlar yine bayrağı sızlattı.
Türkiye’ye Katalanya’yı örnek gösteren misyoner gazeteciler, Güneydoğu’nun fuara ayrı bir cumhuriyet gibi taşınmayışına hayıflanmaktan farkedememiş olabilirler. Dünya vatandaşı oldukları için eksikliğini hissetmemiş de olabilirler. Allah’tan önceki gün Melih Aşık yazdı: “Kitap fuarında çok ilginç bir durum...
Türkiye bölümünde hiç Türk bayrağı yok...
Açık ve okunur şekilde bir Türkiye yazısı da bulunmuyor...
Labirent biçimindeki afişlerde ”Turkey“ yazıyor ama onu da bir yabancının okuması mümkün değil.. Türkiye pavyonunu bulmak bir mesele, orasının Türkiye pavyonu olduğunu anlamak ayrı mesele ...”
Bu organizayonun Türkiye açısından “motto”su neydi acaba? Kimliksizlik mi?
Türkleri “Kürt ve Ermeni kasabı” ilan eden iftiracı Orhan Pamuk’u götürene kadar bir bayrak alıp götüremediniz mi Almanya’ya!
Hadi götüremediniz, bölücüler çarşaf çarşaf sözde devlet haritaları açarken, gurbetçilerimizden bir bayrak edinip koyamadınız mı Türkiye standına?
Ama nasıl koyasınız ki, kuyruğunuza taktığınız İkinci Cumhuryetçi’ler sizi de “ayrılıkçı semboller” kullandığınız için aforoza kalkışır değil mi? Onlarsız ne yaparsınız sonra?


++++++

Havan topuna karşılık , diplomat gönderenleri değil askeri suçlamak
PKK’ya hizmettir

Aktütün Karakolu’na saldırıda PKK’nin havan topu kullandığını gazeteler yazdı... Demek ki terör örgütü artık top kullanmaya başlamış...
Havan topu ne mene bir şey... Çeşitlisi var...
Havan, yivsiz, kısa namlulu bir top çeşidi, piyade sırtında taşınabileni var, tekerlekli araçla çekilebileni var...
PKK hangisini yeğlemiş?.. Merak eden var mı?..
Önemli olan ne?..
Kuzey Irak’ta yuvalanan ve örgütlenen PKK sınırımızı geçerek havan topuyla karakolumuza saldırıyor; ama, biz devletler hukukunun verdiği kesin yetkiye karşın sınırın öteki tarafına geçemiyoruz...
Peki, ne yapıyoruz?..
Barzani’yle görüşmesi için Kuzey Irak’a diplomat yolluyoruz...
Havan topuna karşılık, diplomat...
Neden?..
Ah Amerika.. Vah ABD..
Bizim iktidar, koltuğunu Amerika’ya medyun olduğundan, Türkiye terörle yeterince mücadele edemiyor...
Ama, Türkiye’de Amerikan ajanlarının gazeteleri ve TV’leri var; ordu ile mücadeleyi medya yoluyla uyguluyorlar...
Manzara ne?..
Askere PKK de vuracak...
Satılık medya da vuracak...
Polis birkaç gün önce bedenine bombalar sarmış bir PKK’li kızı İstanbul’da yakaladı...
Bir terörist havan topunu mantosunun ya da paltosunun altında saklayabilir mi?..
Kuzey Irak Amerikan işgali altında...
PKK havan topunu Kuzey Irak’ta nesinin altında saklıyor?..
Pantolonunun arka cebinde mi?..
Bizim asker 1984-2008 arasında 32.000 teröristi “etkisiz hale” getirmiş...
Peki, bu iş nereye dek uzayacak?..
Siyasal iktidarı bir yana bırakıp askerle uğraşanların bu soruya yanıt aramaları gerekmez mi?..
Yoksa salt askere saldırı düpedüz PKK’ye hizmet anlamı taşır...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet



++++++


Neden ölüyorlar, siz nereden bileceksiniz?
Çok uzaklardaki sisli dağlarda, yaban otlarında bile evinin, çocuğunun, sevgilisinin, annesinin kokusunu arayan askerler, siz gece rahat uyuyun diye ölüyorlar.
Siz nerden bileceksiniz?..
Bilgi, fikir ve görüş sahibi olmak yeterli değildir çoğu zaman. Anlamak için yürek ister...
Sevgi ister...
Duygu ister...
Göz yetmez, gözyaşı ister...
O sisli dağlarda bugünlerde sabahları çiy yağar, yakında kar kaplar dört bir yanı...
O yiğitlere ısınmak için nefeslerimizi göndermek yerine... Bir güzel sözcük, bir minnet satırı, bir küçük teşekkür notu ulaştırmak yerine...
Arkadan vurmak... Niçin?..
Hadi sevgili küfürbazımı anlıyorum. O, oldum olası Mustafa Kemal’in askerini sevmedi.. O, Kurtuluş Savaşı’mızda aynı şeyi yapıyordu cephe gerisinde.
Ya sana ne oluyor ikinci cumhuriyetçi?..
O tekmelediğin “Birinci Cumhuriyet” olmasaydı, zihnindeki “İkinci Cumhuriyet” yerine, kim bilir “İkinci Şeriatı” ağzına mı alabilecektin, akılsız?..
* Bekir Coşkun / Hürriyet



++++++


Adalet Bakanı...
Sahte işlem yapan Noter Bey’i neden açığa almıyorsun?
Türkiye’de noterlik kurumu, Adalet Bakanlığı’na bağlıdır. Suç işleyen noterler de haklarındaki soruşturma kesin bir hükümle sonuçlanıncaya kadar sadece Adalet Bakanı tarafından açığa alınır.
İstanbul 10. Noteri İsmet Büyükkılıç’ı hatırlarsınız...
Bu Noter Bey, Almanya’daki Deniz Feneri davasında yargılanan Mehmet Gürhan’ı, Almanya’da cezaevinde yatarken İstanbul’daymış gibi gösterip, hisselerini Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’a devretmesini sağlamıştı.
İşte bu nedenle hakkında Türkiye Noterler Birliği tarafından disiplin soruşturması, Adalet Bakanlığı tarafından da inceleme başlatılmıştı.
Yasalarımıza göre “sahte belgeye” imza attığı söylenen ve açığa alınması gereken bu noter hâlâ işine devam ediyor.
Adalet Bakanı Şahin...
O bakanlık babanızın çiftliği değilse, yasaların size verdiği görevleri yerine getirin!
Türkiye’de “güven”in resmi markası olan noterlik müessesesini yıpratmayın!
Bu kurumu da mahvetmeyin!
Yok, eğer bu yasal görevinizi yapamıyorsanız, nedenini kamuoyuyla paylaşın!
Sahte işleme imza attığı iddia edilen, hatta kanıtlanan bir noteri hangi çevrelerden gelen baskılar yüzünden görevden alamadığınızı itiraf edin...
Kısacası, bakanlığınızın ismine gölge düşürmeyin:
Adaletli olun!
* Mustafa Mutlu / Vatan



++++++


Savcının onuru onur da diğerlerininki patlıcan mı?
Bursa’da bir evin kapısı terörle mücadele polislerince çalınıyor.
Seyfullah (Seyrullah ?) Vatansever gözaltına alınıyor.
Neden sıradan bir polis-adliye haberi değil?
Çünkü Vatansever, Ergenekon Savcısı’nın akrabası.
Anadolu Ajansı haberine göre teyzesinin oğlu.
Şikáyetçi olan da Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz. Vatansever’in Aydınlık Dergisi’nde yayınlanan yazıda kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle şikáyeti var.
“Kamu görevlisi hakkında asılsız ve doğru olmayan bilgiler vererek rencide etmek” suçuyla adliyeye sevk ediliyor. Rencide zanlısı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor.
Vakit Gazetesi’nin manşetini kesip saklamıştım.
Mezar başında bir fotoğraf, dua eden birkaç kişi ve büyük harflerle şu başlık: “Vakit olay Savcı Abdurrahman Yalçınkaya’nın köyünde; Abisinin cenazesine bile gitmemiş.”
Kapatma davasının tarihi 14 Mart... Savcının manşeti 19 Mart’a yetişiyor.
Bizzat en yakın akrabalarının ağzın
dan savcıya yaylım ateşi açılıyor.
En şahsi tercihi, mezar taşı fotoğrafıyla süslenerek sorgulanıyor.
Ağabeyinin cenazesine gitmeme (?) kararı yıllar sonra önüne konuluyor.
O gün Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ne hissetti, bilmiyorum.
Ama en az Ergenekon Savcısı kadar rencide olduğunu tahmin ederim.
Savcılık ve gazetecilik mesleği arasında çok fark bulur, sayarım. Ama tek bir benzerliğimiz var ki, gündelik yaşamı çok etkiliyor.
Savcı ve gazetelerin iddiaları yanlış ve haksız bile olsa... Kişisel tarihlere not olarak düşülüyor, her yerde karşınıza çıkıyor.
Tam bu noktada sübjektif bir parantez açmak zorundayım. Haysiyeti sadece sizinki zedelenince hatırlanacak bir değer olarak algılamadım hiç...
O yüzden örnek verdiğim her iki savcıyı da çok iyi anladığım iddiasındayım. Ve keşke her savcı da iddianame yazarken zanlıyla empati kurabilse diyorum.
Örneğin, Tuncay Güney gibi sahtecilikten sabıkalı bir isim önüne gelene çamur atarken... Maddi hatalarla dolu bir şema keşke iddianame ekine konulmasaydı daha iyi olmaz mıydı?
* Enis Berberoğlu / Hürriyet



++++++


GÜNÜN SÖZÜ
Erdoğan, Taraf’a sormuş: “Siz kimin medyasısınız?”
TOSUN’un...
Yani “Türk
Ordusuyla Savaşan Unsurlar”
ın
medyası olabilirler...
* Haldun Ertem


++++++

Mini yorum
Güveninizin eseri

Tükiye BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçildi. Başbakan’ın trajik açıklaması şöyleydi: Dünyanın güvenini kazandık! Dünyanın Türkiye’ye karşı güven problemi yaşadığını hiç düşünmemiştim. Bu nasıl bir güvensizliktir ki, Ortadoğu üzerine yapılan bütün planlarda Türkiye’nin kuklalığa rıza göstereceği varsayılır? Nasıl bir güvensizliktir ki, en son Montrö örneğinde olduğu gibi, Uluslararası Antlaşmalar, ‘nasılsa Türkiye yaptırım uygulamaz’ rahatlığı içinde delinir geçilir? Üç günde bir ayar vermeye gelen sömürge valilerin cüreti de dahil, pişmiş tavuğun başına gelmeyenlerin ülkemizin başına gelmesi bu güvenin eseri değil mi? Fehmi Amca’nın görev alanına girmiş olacağım ama, haddim olmayarak Başbakan’a tavsiyede bulunacağım:
Artık dünya devletlerine Türkiye’nin güvenini kazanmaları gerektiğini hatırlatsanız nasıl olur?
* Selcan Taşçı

Yazarın Diğer Yazıları