Böl-yönet kuklaları
DTP’liler, aşiretçi ağalar, Kürt kapitalistler, istismarcı şeyhler, şarkıcı serçeler, kartlaşmış tavuklar PKK’yı kınasaydı, ABD şahininin de, sömürgeci İngiliz’in, Alman, Fransız, Yunan, İsrail ajanlarının da aklı şaşardı
Yine adına “Barış Mitingi” denirdi ve barışı bozanın “PKK olduğunu” Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda bağırarak dünyaya duyurmak çok anlamlı haykırış sayılırdı.
Tarihe geçerdi.
BOP’un babası ABD şahininin aklı şaşar, Ortadoğu’da 200 yıldır “böl ve yönet” sinsiliğinin yürütücüsü İngiliz, hayatının şokunu yaşardı. Alman, Fransız, Yunan, İsrail’in Ortadoğu bürolarındaki ajanlarının bile; “30 yıldır üzerlerinde oynadığımız oyuna rağmen Kürtler ile Türkler birbirlerine küsmüyor, tek devlet altında yaşamaktan vazgeçmiyorlar” diye avunmak durumunda kalırlardı.
Meclis’e girmiş DTP’liler.
Kürt aydınları.
Gerçekten Kürt halkını düşünenler.
Küflenmiş aşiretçi Kürt ağalar.
Yeni Kürt kapitalistler.
İstismarcı Kürt şeyhler.
Şarkıcı serçeler.
Kartlaşmış tavuklar.
Açılımcı demokratlar.
Altın fırsatı heba ettiler.
Akıl edemediler.
Hiçbir dönemde Türkler ve Kürtler birbirlerine “azınlık” ya da “çoğunluk” gözüyle bakmadılar.
Sırf bu yüzden Diyarbakır’daki miting “bölücü terörü lanetlemek” üzerine yapılsaydı; batı bölgelerindeki kentlerimizde milyonlarca temiz yürekli insan ayağa kalkar, destek mitingleri 81 şehrin 81 meydanında birbirini izlerdi.
Kürt aydınları! “Ayrılıkçı Kürtçülüğü önlemek, Kürtlerin görevidir. Türkler, Kürtleri hiçbir zaman kendilerinden aşağıda görmediler, bir elmanın diğer yarısı saydılar” diyebilmeliydiniz. PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın “muzzaffer bir komutan ve büyük devlet adamı” gibi takdim edildiği Diyabakır mitingini düzenleyenleri akıl yoluna çağırabilir ve onlara; “Güneydoğu Türkiye’den ayrılıp giderse; hangi Kürt İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de, Bodrum’da, Antalya’da, Edirne’de, Samsun’da rahat edecek ve kendini özgür hissedecek?” diyerek karşı çıkabilirdiniz.
Halkı çoluk-çocuk-kadın-erkek-yaşlı-genç meydana toplayanlar; “PKK en büyüktür. Dağ en büyük güçtür. Çıkacak dağ her zaman bulunur. Gerçek harita İmralı’da hazırlanandır. Cin şişeden çıktı. Kürt aidiyeti en üst seviyeye ulaştı. Kürtleri Türkler’den boşanmaya iten nedenler vardır” türü cümlelerle bölünmüşlük bilincinin oluştuğunu anlatıyorlar. ABD ve İngiltere’ye çok güvenip, Anadolu topraklarında “yeni bir Bosna-Hersek yaratma” kabarmasına giriyorlar. Anadolu topraklarında yeni bir “Bosna-Hersek yaratmak” kabarılacak, istenecek, arzulanacak bir yol haritası değildir. Orada yeni harita yapıldı fakat 200 bin kişi öldü, 2 milyon insan evinden-barkından-şehrinden-köyünden ayrılmak zorunda kaldı.
Diyarbakır’daki miting teröre karşı yapılsaydı; “böl ve yönetçi” emperyalizme Anadolu tokadı olacaktı.
* Necati Doğru / Vatan
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
DTP’li Türk, İçişleri Bakanı Atalay’ın açıklamaları için “Dağ fare bile doğurmadı” demiş.
Aklı fikri dağda...
* Haldun Ertem
++++++
İş takipçisi gazeteci
Doğan Grubu hanidir peşinde olduğu, CNN Türk’ün Türkiye’nin her yerinden anten ile izlenebilmesini sağlayacak karasal yayın hakkına nihayet kavuştu. HaberTurk’un haberine göre, 23.5 milyon TL’ye malolan TV5’in devri anlaşmasının iş bitiricisi, SP Genel Başkan Yardımcısı Şeref Malkoç ile görüşen Taha Akyol imiş. Kendisi bir süre önce; Maliye Bakanlığı’nın faizleriyle birlikte 1 milyar TL’yi bulan cezasının gündeme geldiği dönemde, Doğan Yayın Holding yöneticileri Soner Gedik ve Aydın Mehmet Ali Yalçındağ ile birlikte Sermaye Piyasası Kurulu önlerinde görülmüş; en azından görüldüğüne dair iddialar yansımıştı gazetelere. Bildiğimiz kadarıyla Taha Akyol’un Holding bünyesinde idari bir görevi yok. Varsa da, kurumun resmi internet sitesinde yer alan yönetim şemasında, halkla paylaşılması uygun görülmüyor demek ki. Yani Akyol görünen haliyle Milliyet’te köşe yazan, CNN Türk’te de program yapan bir gazeteci. İyi de bu nasıl gazetecilik? İş takibi yapmak, gazeteciliğin “bir menfaat grubuna bağlanmamak” ilkesiyle çelişmiyor mu?
++++++
Hakemin gözüne gözlük
İsviçre Ulusal Meclisi; 1 Ocak 1995’te, Ermeni soykırımının olmadığını iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören bir yasa çıkardı. İsviçre Ermeni Cemaati, 24 Mart 1995’te soykırımın tanınması için bir dilekçe hazırladı ve 5 bin imza topladı. İsviçre’deki Türk dernekleri de 30 Ocak 1996’da Meclis’e başvurarak, Ermeni iddialarını yalanladı ve yasanın çıkarılmamasını istedi.
İsviçre Ermeni Toplumu, 24 Nisan 1997 tarihinde, soykırımın inkâr edilmesini yasaklayan kanuna dayanarak Türk derneklerine karşı Bern şehrinde dava açtı.
Türk dernekleri suçlu bulundu.
İsviçre; böylece Avrupa demokrasilerinin temel kuralı olan “ifade özgürlüğü” nü çiğneyerek tarihe geçti!
Bu yasayla Avrupa’daki ırkçılığın ateşini yaktı; daha sonra Fransa ve Avusturya’da da benzer yasa çalışmalarının gündeme gelmesine fırsat yarattı.
Bitmedi: Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, 2 Mayıs 2004’te, Türkgücü Derneği tarafından Winterthur’da düzenlenen bir konferansa katıldı.
Soykırım iddialarının yalan olduğunu belgeleriyle ortaya koydu. Ermeni tezini savunanların sorularını tek tek yanıtladı. Bu toplantının ardından hakkında tutuklama kararı çıkarıldı ve “Kırmızı Bülten”le aranmaya başlandı. İsviçre topraklarına girdiği zaman yakalanması için tüm sınır kapılarına talimat verildi.
Ermeni sorunu konusunda bu kadar açık bir biçimde “taraf” olan İsviçre, şimdi Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunun çözümünde “hakem”liğe soyundu...
İşin ilginci Türkiye’deki iktidar da bunu kabul etti!
Tamam; taraftar sloganıyla “Hakemin gözüne gözlük” de...
O hakemi kabul edip, maça çıkanlara ne diyeceğiz?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Türk ile İngilizce röportaj yapan Türk(!)
Oğuz Haksever NTV canlı yayınında, bir Türk olan ve anadili Türkçe olan Azerbaycan Dışişleri Sözcüsü Elhan Poluhov ile iletişim kurmak için İngilizceyi tercih etti.
Spikerlerini; Bir ABD’li yetkili ile... Bir AB’li yetkili ile... Bir Fransız... Bir Alman... Bir İtalyan... Bir Iraklı ile kendi dillerinde konuşup, onları anladıklarını belirtir biçimde kafa sallarken görmeye alıştığımız NTV ekranı şaşırttı.
Oğuz Haksever, Türkiye ile Ermenistan hükümetleri arasındaki mutabakat ile ilgili görüşlerini sorduğu Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Elhan Poluhov ile İngilizce iletişim kurdu.
Oğuz Haksever Türkçe mi bilmiyor yoksa programında ağırladığı kişinin bir Türk olduğunun farkında mı değil?
Tercüman, Poluhov’un ‘kardeş ülkeyiz’ dediğini aktarırken Haksever’in hiç mi aklından geçmedi: “Ben niye kardeşimle yabancı bir dilde konuşuyorum?”
Öyle olunca daha mı havalı oluyor? Veya Azerbaycan Türkünden taraf olmadığınızı, “objektif” habercilik yaptığınızı mı göstermiş oluyorsunuz, soydaşınızla dilbirliği yapmayınca? En vahimi Türkçe düşünüp, Türkçe sorular yöneltmeyi mi unuttunuz?
Nisan ayında Yeniçağ yazarları ile yaptığımız Kars ziyaretinde Azerbaycan Başkonsolosu Hasan Sultanoğlu Zeynalov “Türkiye ile Azerbaycan münasebeti hükümetler arası değil, millidir. Türkiye ve Azerbaycan’da millet yine tek sesi çıkarıyor. Bununla gurur duyuyorum” demişti. Biz ise kabak çiçeği gibi açılan siyasilerden sonra, bir de “açılım” derken otuziki dişi birden görünen ekran yüzlerini görünce ancak “utanç” duyabiliyoruz.
Haksever’e tavsiyem Hocalı’da karnı deşilen hamile bir kadının, doğmamış bebeğinin futbol topu olarak kullanıldığı “O an”ın fotoğrafını yorumlasın bugün. Gazeteciliğinin, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarından, nesli tükenen kelaynaklara kadar bir çok konuya “duyarlı” insani yönü Türk olduğunu fısıldar belki kulağına...
++++++
Huyudur; ABD’de kayıtdışı görüşür
İşine geldiği zaman parti genel başkanı, işine geldiği zaman başbakan şapkasıyla konuşuyor. Fakat “Ulusa Sesleniş” konuşmasını yapabileceği bir tek şapka var. Bir Başbakan düşünün ki “Biz, Türkiye’nin tamamı değiliz” diyor. “Biz” dediği ise kurduğu ve başında bulunduğu hükümetin ta kendisi.
Ülkesinin tamamını temsil etmeyen bir hükümet başımızda.Peki, şimdi ne olacak?
Ne olacağını yine Recep açıkladı: “Şeker Bayramı’nda ABD’ye gidiyorum!”
ABD’ye gidip şekerleme yapacak değil. Recep’in huyudur biliyoruz; iç ve dış politikada resmi kayıtlara geçmeyen ikili görüşmeler yapmayı çok sever. Kürt açılımı, Ermenistan açılımı derken ülkesinin tamamını temsil etmeyen hükümetin yeni açmazlarına hazır olalım: Kıbrıs açılımı, Afganistan açılımı.
* Deniz Som / Cumhuriyet
++++++
MİNİ YORUM
Çöl fırtınasında barış
İki gündür gazetelerde rastladığım bir haber var: Türkiye İş Kadınları Derneği, “açılım”a destek amaçlı “Anneler Şiddete Karşı” paneli düzenleyecek. Panelin konuşmacısı ise Colin Powell. Bugüne kadar sayısız Amerikan operasyonunda görev alan Powell, Körfez Savaşı’ndaki Çöl Fırtınası Harekatı’nı yöneten isim. Bir de işgalci Bush’un Dışişleri Bakanı’ydı.
İşte açılıp saçılanların istediği “barış”ın mimarları!