Bize üretmeyi bilenler lazım
Bu memleket nasıl kurtulur sohbetleri gelir döner dolaşır ve hemen hemen daima ÜRETMEK LAZIM hüküm cümlesi ile biter.
İyi, tamam üretmek lazım, bu konuda hemfikiriz de pekâlâ nasıl üreteceğiz?
İşte bu nasıl üreteceğiz sorusu üzerine düşünen ve bu soruya yanıt veren ise çok ama çok azdır.
Bu soru gündeme geldiğinde yanıt verebilenlerin çoğu da “ah bir sermayem olsa, bir para bulsam bak neler yaparım” der durur, fakat ne yaparsın dendiğinde o da açık ve net bir cevap veremez.
Oysa üretmek tamamı ile akıl ve bilgi işidir para işi değil!
Şu örneği verdiğimde sanırım, ne demek istediğimi daha iyi anlatabileceğim. Biliyorsunuz Amazon ormanlarında, taş devri koşullarında yaşayan kabileler var. Bu kabilelerden birini bulup, önlerine bir kamyon altın dökseniz ve hadi şu çay bardağını yap deseniz yapabilirler mi?
Elbette yapamazlar çünkü basit bir çay bardağını üretebilmek için dahi nesiller boyunca, binlerce yıldır birikmiş o üretim bilgisine ihtiyaç vardır ve o kabilelerde de zaten bu bilgi birikimi olmadığı için hâlâ taş devri koşullarını aşamamış durumdadırlar.
İşte açık yüreklilikle kendimize itiraf etmemiz gereken temel husus da budur; biz çağdaş toplumlar ve üretici kuruluşlar ile rekabet edebilecek seviyede üretim yapmayı bilmiyoruz!
Bizim toplumumuzda küresel rekabette var olabilecek, fark yaratabilecek NİTELİKLİ İŞVEREN ve NİTELİKLİ İŞ gücümüz yok…
Bizim ülkemizde ekonominin aktörlerine üretim bilgisi üretecek üniversiteler, araştırma geliştirme laboratuvarları da yok.
En kötüsü de bizim ülkemizde eğitim sistemi üretim fonksiyonunun ihtiyaç duyduğu üretim yapmayı bilen nitelikli insan yetiştirmek ve bilgi üretmek üzerine kurulu değil.
Ne yazık ki bizim eğitim sistemimiz biat kültürüne boyun eğmeye şartlandırılmış, yaratıcılığı değil ezberciliği dayatan, kafası dini ve ideolojik doğmalar ile doldurulmuş nesiller yetiştirecek şekilde yapılandırılmış bulunuyor.
Daha da kötüsü kültürümüzde “başımıza icat çıkarma” ve “eski köye yeni adet getirme” gibi derin şartlanmalar da bulunuyor.
Bütün bunlar bir araya gelince de bir üretim bilgisi oluşmuyor ve bu yüzden de küresel ölçekte rekabet edebilecek birer teknoloji ve tasarım harikası olan yüksek katma değer yaratabilecek MARKA ÜRÜNLER üretemiyoruz.
Bırakın markalı ürünler üretmeyi sözde en güçlü olduğumuz inşaat ve tekstil gibi sektörlerde bile yabancıların bilgi ve teknolojisine muhtaç bulunmaktayız.
Aşağıdaki örneklere bakıldığı zaman ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
Hani iktidarın o çok övündüğü köprüler ve tüneller var ya işte onların tamamını yapan yabancılar değil mi?
Türkiye dünyada en çok asma köprü inşa eden ülkelerden biridir. Memlekette her biri dünya ölçeğinde tam beş adet asma köprü inşa edildi, bunlar:
1-Boğaziçi Köprüsü 30 Ekim 1973: Tasarım Freeman, Fox and Partners İnşaat Hochtief AG adlı Alman ve Cleveland Bridge and Engineering Company adlı İngiliz firmalarının oluşturduğu konsorsiyum.
2-Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 3 Temmuz 1988: Tasarım Freeman, Fox ve Partners, İnşaat Japon Ishikawajima Harima Heavy Industries Co. Ltd., Mitsubishi Heavy Industries Ltd. ve Nippon Kokan K. K ve STFA konsorsiyumu.
3-3. Köprü 26 Ağustos 2016: Tasarım Michel Virlogeux · T-Engineering, inşaat, Astaldi-İçtaş konsorsiyumu.
4-Osman Gazi Köprüsü 30 Haziran 2016: Tasarım COWI üstlenirken inşaat IHI Corparation.
5-1915 Çanakkale Köprüsü 18 Mart 2022: Tasarım Güney Kore, inşaat Güney Kore konsorsiyum.
Görüldüğü gibi Türkiye inşaat sektöründe çok güçlü olduğunu iddia etmesine rağmen son elli yılda inşa edilen bu beş önemli ve stratejik teknolojik yapıda mühendislik ve tasarım hep yabancılarda olmuş, inşaat işlerinde ise Türk firmaları yabancıların yanında hep taşeron olarak görev yapmış! Üstelik Türkiye bu inşaatları yaptırırken de kendi parası ile yaptırmamış, hep yabancılardan borç alıp yaptırmış. Yani teknoloji, finansman, inşaat çok büyük ölçüde yabancı firmalar tarafından gerçekleştirilmiş.
Bunca asma köprü yapmamıza rağmen bir tanesini bile tamamen yerli ve millî olanaklar ile yapamamışız!
İşte bahsettiğim bilgi eksikliği durumu tam da budur!
Eğer kalkınmayı, zenginleşmeyi ve güçlenmeyi amaçlıyorsak öncelikle bu eksikliği gidermemiz gerekmektedir.