Bitsin bu maskaralık
Artık gazete çıkaracaklar ve yönetecekler de bir dizi muayeneden geçirilmeli... Bu mesleğin
sorumluluğunu taşımayıp, üstlendikleri yükün altında ezilenlere “çürük” raporu verilmeli...
Havan topunu ‘sniper’ sandılar
Üsküdar’da meydana gelen havan topuyla bombalama olayının ardından Yenişafak, “Hedef Koçman Paşa mıydı?” manşetini attı. Haberin alt başlığı şöyle: “Üsküdar’da meydana gelen patlamada hedefin o an Selimiye Kışlası’nda içtima alan 1. Ordu Komutanı Org. İsmail Koçman olabileceği görüşü ağırlık kazandı. Havan topları kışlaya ulaşmadan patladı”
Selimiye kışlasını bile bulduramadan düşen havan toplarını, kilometrelerce öteden nokta atışı yapan ‘sniper’ silahlarıyla karıştırdılar anlaşılan. Askerlik tecrübem yok haliyle ama, bu haber gerçek çıkarsa piyade birliklerin ’görmeden atış’ yaptığı ve çok kısa menzilli olan havan topuyla suikast zannederim tarihte ilk olacak.
Ama ya daha güçlü olan ihtimal kazanır da bu hayali manşet fos çıkarsa...
Gazeteciliği bir inancın, bir ideolojinin, bir kişinin, bir kurumun körü körüne savunmasını yapan veya bu zincirin herhangi bir halkası adına dolgun ücretli tetikçilik yapan bir nevi ‘taşeron alan’ olarak görenler, bu mesleğin saygınlığını ayaklar altına alıyorlar. Gazetecilik mesleğine sızan bu tür yüzünden gazeteciler insan içine çıkamaz hale geldi. Toplumu da kendileri gibi at gözlüklü veya aptal zanneden bir güruh yüzünden köşebaşındaki simitçi, mahallenin bakkalı, taksi şoforü... gazete manşetleriyle dalga geçer hale geldi. Bilgi ve iletişim çağında “havan topuyla kışla avlusunda içtima alan komutanı vurmak” fikrine çocukları bile inandıramazsınız. Hepimizi, bilgisayar başında yeni yeni devletler kuran, 5 yaşındaki çocukların bile, maskarası yapan bu insanlara ne zaman ve kim dur diyecek?
+++++
Türk hekimlere emanet olunuz!
Telekızmış Fadime... Aksaray pavyonlarında çalışırmış... Erkeklerin gönlünü eğler, para kazanır, ancak paraları anacığına götürmezmiş... Böylesine kötü kalpliymiş...
Alkoliğin tekiymiş Ali Kalkancı. Henüz güneş rakı burcuna girmeden başlarmış içmeye. Serserinin tekiymiş. Geceleri sokaklarda naralar atarmış... Böylesine haytaymış...
Derken bir gün... Sene 1996... Harbiye Orduevi... Akşam saatleri... “Mahalli” karanlıklar prensimiz Veli Paşa, kaygılı bir ses tonuyla başlamış konuşmaya: “Biz bu Refah Partisi’nin yükselişini durduramayacağız galiba... Bir iftira kumpası kuralım...”
Masa başındakiler şöyle yanıtlamışlar “Çok doğru buyurdunuz Paşa Hazretleri...”
Önce “telekız” Fadime, bin bir vaat ile kandırılmış... Tesettür kıyafetleri satın alınmış... Acayip yakışmış haspaya bu yeni esvap... Ve denmiş ki: “Sen artık dinci oldun Fadime...”
Ardından sıra alkolik Kalkancı’ya gelmiş... İçkiyi bırakması sağlanmış. Umre seyahati ayarlanmış... “11 derste nasıl şeyh olunur?” başlıklı dersler verilmiş ... Ve “Sen artık şeyh oldun aslanım” denilerek, Fatih’te bir eve yerleştirilmiş...
Sıra gelmiş operasyona... Fadime’yi önce Kalkancı’nın koynuna atmışlar... Sonra “Müslümanların arasına sokulmuş bir ajan” olan Müslüm Gündüz’ün koynuna gelmiş sıra... Tam hemhal olacakken... Polis baskını falan... Ortalık karışmış, düzen bozulmuş...
Ve tiyatro başlamış: Fadime “Şeyhlerin aldattığı masum, küçük dinci kız” rolünü, Kalkancı ile Gündüz ise “Kadınları ağa düşüren şeyh” rolünü oynamış...
“Karadayı / Çevik Bir” gibi anlı şanlı paşalarımız da Sincan’da tankları yürüterek, bizim masum, cici, şanlı Refah Partisi iktidarını alaşağı edivermişler...
Gülüyor musunuz? Ne gülüyorsunuz yahu? Bu tuhaf hikáyeyi, İslami kesimin en ciddi yayın organı olan Yeni Şafak’ın dünkü nüshasında okudum... Üstelik öyle kıyıya köşeye sıkıştırılmamış, 19 sütuna sürmanşet olarak yayınlanmış...
Eğlendim, çünkü malzeme gerçekten eğlendiriciydi... İbret aldım, çünkü “Başlarına gelen bütün felaketleri, başkalarının kendileri üzerlerine kurduğu komplolarla izah etmeye yatkın olanlar”ın iyileşmelerinin hiç de kolay olmadığını bir kez daha fark etmiş oldum...
* Ahmet Hakan / Hürriyet
+++++
Kimin akreditesi daha havalı?
Fehmi Koru, (kendisi çift kişilikli ya, tanımayanlar varsa ek bilgi verelim: Taha Kıvanç) İlker Başbuğ’un kendilerini akredite etmesi için bir köşe uzunluğunda yol yapmış: Efendim Büyükanıt 2007’deki Washington ziyaretinde verilen davete kendisini de çağırmış da... Demek ki akreditasyoın delinebiliyormuş da... Askerin onlara bu hazzı yaşatması hiç de zor değilmiş de.... Zaman, Yenişafak ve Star gazetelerinin Genelkurmay’ın akreditasyon ambargosundan kurtulabileceğini yazan Fehmi Koru, bir ara da , yandaş olmayan medya mensupları üzerindeki ‘uçak ambargosu’nun ne zaman kalkacağını yazar mı acaba?
+++++
Madem öyle...
10 dakika ibadet arası
AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen’in hazırladığı “Gençleri Koruma Yasası” taslağına göre bütün okullarda ibadethane açılacak. Taslağı savunan Sözen “AB üyesi Almanya’da çok dinlilik esastır. Çoğunluk dininden olmayanlara dini özgürlük alanı açma çabası, AB sürecine özgürlükler açısından uyarlamak anlamı taşıyor” diyor. Türkiye’deki cami sayısı gözönüne alınınca, okullarda mescit açılmasına gerek olmayacağını da ekliyor. Taslaktaki ifadesiyle “Devlet, gençlerin sağlıklı ve dengeli gelişimleri için her seviyedeki okulda, her dine mensup öğrenciler için ibadethane alanı kurmakla yükümlü .”
Sözen’e soruyoruz, bakalım doğru mu anlamışız: Bu taslak yasalaşırsa, okullarımızda, bir Hristiyan kilisesi (hadi abartmayalım şapel olsun), Mormon ve Pagan tapınakları, Taoistlerin yarıçıplak koşması için pirinç ve tuz kaplı bir zemin, Yezidilerin güneşe karşı dua edebilmesini sağlayacak bir açıklık, ’Melek Tavus’ büstü, Budistler için stupa, Hindular için arınmış bir meditasyon alanı ile bir inek, Yahudiler için ’Davut Yıldızı’yla bezeli bir sinagog, Bahailerin namazı için ayrı kıble, bir Şinto mabedi ve birkaç mezar, Sihistler için kama taşıma ve traşsız eğitim hakkı, Satanistler için bol miktarda balta ve kurbanlık kedileri için kafes (tabi bir de kapıda ambulans ve polis), Zerdüştler için kutsal ateş (kapıda da itfaiye), Şamanlar için kutsal davul, Aleviler için cem odası... Saydığımız ve sayamadığımız bütün inançların kutsal metinlerinin konacağı bir kütüphane... İbadet giysileri ve araçları... devlet okullarında bu imkanları sağlayacak mısınız gerçekten? Devlet okullarında, bir öğrenci namaz kılarken, yanındaki kendini zircirleyerek, diğeri yüksek sesle ilahi okuyacak, biri saz çalarken, diğeri davul ve dansla transa geçecek bütün bunlar olup biterken biri bağdaş kurup huşu içinde ’erecek’, biri ineğini süsleyecek, diğeri o ineği kurban etmeye kalkışacak, kedi miyavlamaları dersliklerde çınlayacak... Öyle mi?
‘İnanç özgürlüğü’ sloganı ile yola çıkıyorsanız, bütün din ve inançlara, bütün ibadet biçimlerine eşit yaklaşacaksınız. Bunu yapacak mısınız sahiden Sayın Sözen?
Hazırladığınız taslakta “inanç” derken bir kriteriniz mi var yoksa? Mesela sadece Hristiyan-Yahudi ve Müslümanlarla sınrılı bir ibadethaneler birliği mi bu?Hatta ’hepsi Tanrının evi’ deyip üç dini tek ibadethanede mi buluşturacaksınız?
AKP’nin din özgürlüğü projesini hayata geçirmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Eşit davranacağınızı taahhüt ediyorsanız, bu uygulamayı sonuna kadar destekliyorum... Yaşasın dinlerin özgürlüğü!!! Yol yakınken dönerseniz de sizin bileceğiniz iş tabii!... “Ben iyisimi ne kendimi, ne partimi yorayım... Aman sistemi filan işin hikayesi... Dinlerarası Diyalog için bir adım daha atalım dedik çelme taktınız... Vazgeçtik, hadi siz sağ, biz selamet” deyip işin içinden sıyrılmaya kalkarsanız da saygı duyarız.
***
MİNİ YORUM
Metre mi? Arşın mı? Karış mı?
Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki’nin açıklamaları seriye bağladı. Konu malum; ’Erdoğan-Büyükanıt hayali konuşması’nın haber yapılması...
Diyor ki; iki kişi arasındaki telefon konuşmasının haber yapılması ayıp, kara propaganda var, gazetecilik sorumsuzca her akla gelenin yazılması değildir... Buna kim itiraz ediyor? İtiraz, yılana size dokunduğu ana kadar verdiğiniz bin yıl yaşama hakkına! “Ölçü tanımayanlara, ölçülü tekzip yollamayız” diyorsunuz da, bütün medyayı aynı birimle ölçtüğünüze emin misiniz? Yenişafak, Vakit, Star... söz konusu olunca metre yerine karış kullanıyor olmayasınız?