Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar
İktisadın üç ayağı var: Üretim, bölüşüm ve istihdam... Öte yandan iktisat, mal ve hizmet üretimi ve bu üretimin bölüşülmesi sonrasında ulaşılan toplumsal tatminin en üst düzeyde gerçekleşmesine yardımcı olmaya çalışan bir bilimdir.
Gelir dağılımı, bir ülkede belirli dönemler içinde yaratılan gelirin kişiler, hane halkları veya üretim faktörleri arasında bölünmesidir.
Eğer üretim faktörleri arasında toplum vicdanını rahatsız edecek şekilde haksız bir bölüşüm olursa, gelir dağılımı bizde olduğu gibi bozulur.
Bölüşümde ve gelir dağılımında mutlak bir eşitlik hiçbir rejimde, hiçbir toplumda mümkün değildir. Ancak gelir dağılımının toplum tarafından kabul edilebilir ve toplumu rahatsız etmeyecek bir eşitlikte olması gerekir. Adil olmayan bölüşüm ve gelir dağılımının aşırı bozulması sosyal istikrarı bozar.
Gelir dağılımı konusunda iktisatçılar uygulanmakta olan politikaları değerlendirirken meseleye kısa ve uzun dönem açısından bakarlar. Uygulanan politikaların kısa dönemli ve uzun dönemli etkilerini birlikte değerlendirirler. Kısa ve uzun dönemli politikaların koordinasyonu planlama ile yapılır. Ekonomi gelişip değiştikçe, yapısal değişiklikler yapılması gerekir. Bunun için planlama yapmak gerekir. Bu planlama içinde ekonomik ve sosyal politikalar dengeli olmalıdır.
2001 krizinde 3 yıllık bir istikrar program yapıldı. IMF’nin gölgesi ve kontrolünde hazırlanan bu programda, tarım sektörüne yapılan yardımlar ile maaş ve ücretlerin, öngörülen enflasyon kadar artırılacağı yer aldı. Ancak gerçekleşen enflasyon iki kat olunca çiftçinin, memurun ve işçinin gelirini enflasyon yedi ve bu kesimlerin geliri nispi anlamda düştü. Gelir dağılımı bozuldu.
Kaldı ki bu programın uzun dönemli ayağı yoktu. AKP iktidarı ufak tefek değişikliklerle aynı çizgide gitti. İş yaratmak, istihdam yaratmak yerine, yardım dağıtmayı ön planda tuttu. İşsizlik arttığı için gelir dağılımı daha çok bozuldu.
Dahası, Devlet Planlama Teşkilatı’nı lağvederek, plan ayağını tamamıyla kaldırdı. Plan lafta kaldı. Yerine üç yıllık programlar yaptı. Bu programlar, beklenen hedeflerin alt alta yazılması ve arada temennilerden ibaret kaldı. Böylece AKP hükümetlerinin gelir dağılımı politikası hiç olmadı. Gelir dağılımı bütçe yardımları ile düzeltilmeye çalışıldı. Siyasi bir zemine oturduğu için bu yardımlar gelir dağılımını daha da bozdu.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Kuruluşu (OECD) bir ay önce 21 Mayıs 2015 tarihinde üye ülkelerde gelir dağılımı ile ilgili önemli bir rapor yayınladı. 34 üye ülke arasında gelir dağılımı adaletsizliği sıralamasında Şili ilk sırayı alırken bu ülkeyi Meksika, Türkiye, ABD ve İsrail izledi. Gelir dağılımın en iyi olduğu ülkelerin ise Danimarka, Slovenya, Slovakya ve Norveç olduğu açıklandı.
Rapora göre Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk kesim, en yoksul yüzde 10’luk kesimden 15.2 kat daha fazla kazanmaktadır.
Gelir dağılımının ne kadar bozuk olduğunu gösteren dolaylı belirtiler de vardır. Söz gelimi, Türkiye’de lüks araba oranı zengin ülkelere göre daha yüksektir.
Gelir dağılımında bozukluk, özellikle paralı eğitime önem veren AKP iktidarında, parası olmayıp, kabiliyetli olanların yolunu kesmiştir. Eğitimde etkinlik için bizim gibi gelişme yolunda olan ve geçiş toplumlarında orta öğretimin ve yüksek öğretimin devlet tarafından parasız verilmesi gerekir.
Gelir dağılımının bozuk olması, aynı zamanda arz-talep dengesini de bozar. Türkiye’de bu bozukluk ikili bir ekonomik yapı ve üretim yapısı yarattı. Bir kısım üretim daha lüks ve daha kaliteli, bir kısım üretim ise daha ucuz ve kalitesiz yapılmaya başlandı. Kitle üretim yerine düşük kapasitede bölünmüş üretim biçimleri oluştu.
Bozuk gelir dağılımı siyasi ve sosyal istikrarı da bozuyor. “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” atasözü bu nedenle söylenmiştir. Aç ve yoksulluk her yerde ve her zaman terörü beslemiştir.